Kaldıraç dergisinin
düzenlediği iki günlük Birleşik İşçi Kurultayı buluşmasında farklı düşüncelere
sahip, farklı yaşlardan ve iş kollarından işçiler ya da işçi sınıfı
mücadelesine ilgi duyan emekçiler davete uyarak katılım gösterdi.
İşçi sınıfının nihai kurtuluşu
mücadelesine inanan bizlerde bu buluşmaya aktif olarak katılıp deneyim ve
düşüncelerimizi orada ifade etme olanağı bulduk.
Sınıf mücadelesi
yürütenler adına heyecan verici, ufuk açıcı tartışmalara hem dinleyici hem de
düşüncelerimizi ileterek aktif katılım gösterdik.
İlk günün programı iki
panel olarak planlanmıştı.
İşçi sınıfının durumu başlıklı ilk panel bir arkadaşın genel çerçeveyi
çizdiği sunumla başladı. Farklı deneyimlere sahip işçilerin katkı, eleştiri ve
önerileriyle zenginleşen, daha dinamik bir yapı kazanan çok kapsamlı konu
başlığı, büyük bir heyecan ve katılımla uzun saatler sürdü.
Birkaç saatte
değerlendirilemeyeceğini hepimizin tahmin edebildiği bu iddialı ve
kapsamlı başlığın can yakıcı noktaları, çok derinlemesine analizler yapmaya imkân
vermeyen bir biçimde, yüzeyselde olsa saptanmış oldu.
Yakın zamanda yaşanan işçi
eylemlilikleri, fiili grevler, iş bırakmalar, işyeri işgalleri, sermaye
saldırılarılarına karşı gelişen direnişlerin, kazanım ve kayıpların, kısa da
olsa öneminin vurgulanması ve belirginleştirilmesi çerçeve içine alınarak öne
çıkarılmış oldu.
Dinamik bir şekilde süren,
neredeyse bütün arkadaşların katılım gösterdiği interaktif tartışmalar zihinsel
süreçlerimizde şekillenen, yer tutan, parça parça düşüncelerin kendiliğindenliğin
akışı içerisinde ortak bir mecraya akarak bir zenginlik oluşturmasıyla
sonuçlandı.
Katılan her öncü işçinin
düşünsel ve pratik süreçlerinde ufuk açabilecek, sıçrama yaratacak bir deneyim
zenginliğinin, somut bir mücadele silahına dönüştürülebilmesi için,
işlenmesi ve kullanışlı hale getirilmesi gerektiği ortaya çıkmış oldu.
Bütün konu başlıklarında
tümüyle ortaklaşılan sonuçlar ortaya çıkmasa da, nerelerde yoğunlaşılması ve
nasıl bir perspektife sahip olmamız gerektiği konusunda Marksizmin temel tarihsel
referanslarına bağlı kalarak daha fazla sabır, emek ve zaman harcamamızın
ertelenemez bir sorumluluk olduğu konuşmaların içerisinde dile getirildi.
İnşaat, Madencilik ve
Enerji iş kollarında, Soma Maden iş, Dev Yapı iş, Enerji Sen örgütlenmesinde
aktif görev almış deneyimli iki arkadaşımızın, iki ayrı panelde yaptığı
sunumlarda ortaya koydukları örnekler, mücadelenin kafamızda daha somut bir
yerlere oturması ve somut örgütlenme deneyimlerden çıkarılacak dersler ışığında
pratik sorunların çözümünde katkı sunacak biçimde aktarıldı.
Sade, anlaşılır, besleyici
aktarımlar İşçi sınıfı mücadelesinin ekonomizm, sendikalizm vb. akımların
uzağında Marks ve Engels’in kaleme aldığı Komünist Parti Manifestosunda temellendirildiği
haliyle iktidar mücadelesine bağlanması gerektiği konusunda yaptıkları
vurgular, tartışılan konu başlıklarının yerli yerine oturması açısından çok
önemli oldu.
Bütün oturumlarda,
üzerinde durulan önemli tartışma başlıklardan biri sendikaların durumu oldu.
Sendikalardaki yapısal,
tarihsel dönüşümü nasıl okumak gerektiği ve sendikaların sınıfın önünde bir engele dönüştüğü günümüzde sınıf devrimcilerinin nasıl bir tutum alması gerektiği
üzerine çeşitli düşünce ve öneriler ortaya konuldu. Kafalarımızda belli net sonuçlara ulaşacak düzeyde tartışmayı derinleştirme imkanımızın olmayışı tartışmanın ve bu kuşatmadan pratik bir çıkış arayışının süreceğinin yaşamsal olduğunu gösterdi.
Genel eğilim, tohumları 80
askeri darbesi sonrası dönemde atılan egemen bürokratik, mafyatik yapının ve
sermaye devletinin burjuva sol düzen partileri vb. çeşitli araçlarıyla sınıfın
içine sızarak düzen içinde kontrol altında tutmaya çalışan, bloke eden, tutumuna dönük
saptamalar tartışmaların özellikle sendikalar üzerine yoğunlaşmasına neden
oldu.
Sendikaların örgütsel
sayısal gücüyle, sınıfın görece daha yüksek ücret alan, çok küçük ayrıcalıklı
bir kesimini temsil gücüne sahip olmasına rağmen, sınıfın bütününü ideolojik ve
politik olarak kontrol altında tutma görevini yüklenmiş olmasının sonuçları
uzun süre tartışıldı.
Proleter devrimin nesnel
olarak olgunlaştığı, derinleşen ekonomik, siyasi ve insani kriz koşullarında
çelişkilerin bu derece keskinleştiği bir coğrafyada, ipuçlarını görünür kılan,
olası kendiliğinden toplumsal patlama ve ayaklanmalara engel olmak için devlet ve düzen
partisi CHP'nin ve diğer muhalif, sahte Sol'ları aktif rol almaya zorlayan ve safları ayrıştıran bir
sürecin içine girildiğinin net olarak görünmeye başladığı saptandı.
BİK nedir ne yapmak
istiyor başlığında yapılan sunumda sendikalara sınıf bilinçli işçilerin
devrimcilerin müdahalesiyle işçi sınıfından yana mücadele örgütlerine
dönüştürülmesi ve işyeri örgütlenmeleri üzerine duruldu.
DİSK ve Türk İş içerisinde
hala sınıf mücadelesinde ısrar eden çeşitli işkolu sendikalarının var olduğu,
sermayeye hizmet eden diğer işkollarında örgütlü sendikalarda bu mafyatik
yapıların örgütlü bir mücadeleyle yıkılabileceği düşüncesi ağır bastı. BİK
olarak sendikalarda çalışmanın önemli olduğu vurgusu yapıldı.
İşçi sınıfını örgütlemenin
tek bir araca bağlı kalmaksızın kesintisizce sürdürülmesi, işyeri ve işçi
komiteleri gibi sınıfın öz gücüne dayalı örgütlenmelerin her koşulda asıl
güvence olduğu güçlü biçimde vurgulandı.
İşyerlerinden,
Fabrikalardan farklı deneyim aktarımlarının yapıldığı bölümlerde işçi sınıfının
gelişen teknolojik yenilikler, taşeronlaştırma, pandemi süreci vb. etkenlere
bağlı olarak değişen parçalı dinamik yapısının klasik işçi sınıfı tanımına uymayan, evde çalışma, esnaf kurye vb. gibi ortaya çıkan yeni
modellerin anlaşılması ve çeşitli işkollarının kendi özgün koşullarından kaynaklanan yapısının örgütlenmede yarattığı engellerin nasıl aşılabileceği ve
pratik deneylerle nasıl aşılabildiği yönündeki aktarımlar çok besleyici
oldu.
Çok üzerinde durulmayan
önemli başlıklarda vardı.
SINIFIN EN DEVRİMCİ EN
DİNAMİK KESİMİ:
SENDİKASIZ, SİGORTASIZ,
GÜVENCESİZ, YARI ZAMANLI, BELİRLİ SÜRELİ ÇALIŞAN, İŞSİZ, İŞÇİLER
Klasik sendikaların
örgütleyemeyeceği ve örgütlemek istemediği sendikasız, sigortasız, güvencesiz,
geçici süreli çalışan, işsiz işçilerin, sınıfın potansiyel olarak en devrimci, en dinamik
kesimini oluşturan çok geniş bir alanı ve sayısal çoğunluğu
oluşturmasına rağmen bu alanlarda sınıfın bu kesimini örgütleyeceğimiz,
fiili, işlevsel araçların henüz tam olarak oluşmadığı ve her koşula uyan bir model öneremediğimiz, BAĞIMSIZ MADEN İŞ, DGD SEN, KATAŞ SEN, vb. çıkışların, belli arayışların, girişimlerin, denendiği saptaması üzerinde
konuşuldu.
Bu alana ilişkin
örgütlülüğün geliştirilmesinin gerekliliği, sahipsiz kendi haline
bırakılamayacağı, Ayakkabı işçilerinin geçmiş yıllarda, ücret artışı, sosyal
güvence ve insanca çalışma koşulları talepleri üzerinden başlayan ve kısa
sürede birçok şehirde bir alev topuna dönüşen eylemleri bu
alanın önemini hatırlatması açısından değerliydi. Sadece Dernekler ya da doğal işçi önderlerinin yönlendirdiği, sözcülüğünü üstlendiği, birikim sonucu açığa çıkan, kendiliğinden anlık patlamaların sonuç almada yeterince başarılı olamadığı bu alanların sınıf bilinçli devrimci işçilerin örgütlü müdahalesiyle kalıcı kazanımlar elde edeceği üzerine düşünceler paylaşıldı.
Üretimin alt taşeronlara
bölünmesi, işin parçalanması, evde çalışma, mülteci ve göçmen işçilerin yaygın
olarak üretime dahil olması vb. nedenlerle güvencesizliğin giderek arttığı
ücretlerin düştüğü, kölece çalıştırmanın yaygınlık kazandığı bu alanlarda, işçi
sınıfının bu devrimci öfkeli kesimlerini örgütleyecek araçların yaratılması
üzerine düşünmek, ortaya çıkan örnekleri değerlendirmek ve tıkanma noktalarının
aşılması üzerine hep birlikte kafa yormak gerektiği yakıcı bir
saptama olarak önümüzde duran önemli bir başlık oldu.
Üzerinde önemle durulması ve sağlam bir bakış açısı oluşturmamız gereken ve sermayenin bütün kliklerinin kitlelerin duygularını okşamak, şovenizmi kışkırtmak ve kendi taraflarına çekmek amaçlı kullandığı sınıfın en alttakileri olan Göçmen ve Mülteci İşçiler önemli bir başlık olarak konuşulmayı hak eden bir konu olmasına rağmen hiç değinilmedi. Bu hepimizin eksikliğidir. Burjuva kliklerin, Irkçı şoven kışkırtmaların konusu olmaktan çıkarıp sınıf temelli bir bakışı güçlü bir şekilde sınıfın gündemine taşımamız ve sınıfın bir parçası olarak gördüğümüz bu kesimleri sınıf kavgasına kazanmamız üzerine mutlaka bir başlık açmak ve konuşmak gerekiyor.
İŞÇİ SINIFININ YENİ
BÖLÜKLERİ. ÜNİVERSİTE EĞİTİMLİ İŞÇİLER!
Sosyalizmin bir tehdit
olmaktan çıktığı SSCB deki sosyalizm deneyinin çözülmesiyle birlikte Kapitalist
ülkelerde sosyal devlet anlayışının hızla terk edilmesi ve başta Eğitim, Sağlık
gibi alanların Kapitalistlerin kar alanlarına dahil edilmesiyle birlikte Devlet
güvencesi altında çalışan devlet memuru olarak
tanımlanan kesimlerin sınıfsal konumu daha net tarif edilir hale gelmeye
başlamış oldu. İşçi sınıfından farklı olarak görülen memurlar İşçi sınıfına yakınlaşarak Kamu çalışanı kavramı kullanılmaya başlandı. KESK in kurulmasıyla birlikte örgütlü bir kimlik kazanılmış oldu. Devlete ait bütün kurumlarda Kamu çalışanları örgütlendi işçi sınıfının içinde bir konuma sahip oldukları tescillenmiş oldu.
Devlet okulunda kamusal hizmet veren, devletin yasal koruması
altında çalışan öğretmen, doktor kamusal alanın özelleştirilmesiyle özel okul
veya Hastane sahibinin ücretini belirlediği bir işçiye dönüşmüştür.
Özelleştirme uygulaması burjuvazinin ortak mülkiyeti olan kamusal alanın (KİT
lerin) yeterli birikime ulaşmış sermayelerin tekeline geçmesine yol
açmıştı
Bu uygulamalar sonucu güvenceleri parça parça elinden alınan ve
piyasanın kurallarına göre çalışmak zorunda bırakılan bütün kesimler işçi
sınıfının ortalama ücret uygulaması alanına dahil edilmiş oldu. Ücretlerin
düşürülmesi, asgari ücretin ortalama ücret olarak tüm işçi sınıfına dayatılması, sermayenin daha fazla kar için devreye sokulmuş bir uygulaması olarak gündeme geldi. Kapitalist devletin kamusal hizmet alanları sermayenin
egemenliğine geçti. Her gün açılan Özel Hastane ve Okullarda binlerce Doktor ve Öğretmenin işçileşmesini hızlandırdı ücretli işçiler haline geitirdi. Hukuk alanının sermayeye açılmasıyla aynı süreç Sermaye sahibi avukatların yanında çalıştırdığı binlerce avukatın hukuk fabrikaları'nın işçi avukatları olmasına yol açtı. Sermayenin artık her alanda söz sahibi olduğu, kamusal alanın sermayeye devredildiği bir dönem başlamış oldu. Üniversite mezunlarının ayrıcalıklarının hızla budanarak İşçileşmesinin birçok sektörde yaygınlaştığı ve eğitimli işçilerin katılımıyla sınıfın genişlediğini ve bilgi bilinç düzeyinin yükseldiğini görmek zorundayız. Artık İşçi Doktorlar, İşçi Öğretmenler, İşçi Mühendisler, İşçi Avukatlar ve diğerleri hızla sınıfa dahil olacaklardır. Bilgi işçileri işçi sınıfının önemli bir parçasıdır.
Sermayenin yeterince güçlü olmadığı dönemlerde Kapitalistlerin ortak mülkiyetindeki devletin yaptığı KİT diye anılan fabrika ve işletmeler artık güçlenen sermaye devredilmiştir. Devletin çalışanları da artık birçok alanda sermayenin ücretli işçilerine dönüşmektedir.
Emperyalist Kapitalist
sistemin doğası gereği toplumun farklı kesimlerini eski sınıfsal konumlarından
kopararak ücretli işçilere dönüştürme eğilimi işliyor. Geçmişte kendilerini küçük burjuva olarak gören, belli ayrıcalıkları olan, bağımsız çalışan, daha yüksek ücret alan,
aldığı üniversite eğitimi nedeniyle kendisinin işçi sınıfının üstünde bir konumda gören
bu kesimin, hızla işçi sınıfına doğru itildiği, sınıfa öfke, bilgi ve enerjisini taşıyacağı yeni bir dönemi işaret ediyor. Sermaye sahibi bir patronun belirlediği ücret karşılığı çalışmak
zorunda kalan, işçi sınıfının bu eğitimli işçileri, yeni sınıfsal
konumlarına direnç göstererek henüz tam bir uyum sağlayamamış olsalar bile
belirli bir zaman sonra yeni kimliklerine uygun bir pozisyon almaları
kaçınılmaz olacaktır.
İşçi sınıfının muazzam
ölçüde büyüyen, genişleyen yapısı nedeniyle hızla işçi sınıfına katılan,
ideolojik olarak kendilerini küçük burjuva, orta sınıf gibi işçi sınıfının
dışında tanımlayan, bağımsız çalışan, daha yüksek ücret alan ayrıcalıklı
kesimleri Avukat, Doktor, Mühendis, Öğretmen vb. kesimlerin hızla işçileşerek, işçi
sınıfına dahil olması, sınıfın dinamik değişken yapısını değerlendirirken
dikkate almamız gereken bir başka önemli kesimi oluşturuyor. Bütün
güvencelerinden arındırılmış, ayrıcalıkları elinden alınmış, yaşam ve konfor
düzeyi aşağıya çekilmiş, sınıfsal kimlik tarifi noktasında ciddi bir ideolojik
sarsıntı yaşayan bu kesimlerin işçi sınıfının yapısını olumlu anlamda
etkileyebilecek özelliklere sahip olduğunu saptamak gerekiyor.
Mesleki unvanlarının başına işçi kavramı eklenen, Üniversite eğitimi almış bu kesimler, İşçi sınıfının bilgi ve
eğitim düzeyini yükselterek örgütlenme ve harekete geçme kabiliyetini artırması
noktasında daha yetenekli hale getiriyor.
Bu kesimlerin sınıf kimliğini
benimsemeleri zaman alacak olsa da bir süre sonra bu alanda biriken işgücünün
artmasıyla değersizleşen emekle eşdeğer, sömürünün artmasıyla beraber bir
örgütlenme ihtiyacının ortaya çıkacağı açıktır. İşçi sınıfına yeni katılan bu
eğitimli işçilerin sınıf içinde nasıl bir etki yaratacağı dikkatle
değerlendirilmesi gereken önemli bir başka başlık olarak üzerinde düşünülmeyi
sonuçlar çıkarılmayı bekleyen dikkatlerimizi yöneltmemiz gereken bir başka
alandır.
İki gün boyunca saatler
süren aktarım ve tartışmalar sınıf mücadelesinin önemini, yakıcılığını ve
önümüzdeki tarihsel görevlerin, muazzam ölçüde büyüyen, genişleyen ve gençleşen
işçi sınıfının örgütlenmesi ve tarihsel rolünün oynaması için sorumluluğumuzun
giderek arttığını gösteriyor.
Bir başka güncel ve önemli bir
başlık seçimlerdi. Bu konuda sorulan sorular böyle bir başlık olmaması nedeniyle
yanıtlanamadı. Seçimlerde devrimcilerin işçi sınıfına çağrısı ne olmalı başlığı
tartışılamadı.
Kürtlerin işçileşmesi,
işçilerin Kürtleşmesinin, sınıfa kattığı devrimci dinamizm, ortaya çıkardığı
pratik ve fiili mücadele örnek ve deneyimlerinde görünür olmaları konuşulmadı.
Sınıfın içinde ötekinin
ötekisi konumunda olan Mülteci ve göçmen işçilerin sınıfın bir parçası
olarak örgütlenmesi, tüm kesimlere dair daha özele inen ve sınıfa ulaşma
ve örgütlenme çabamızın daha kapsamlı ve derinlere nüfuz etmesi için ne yapmalı
sorusu hiç gündeme gelmedi ve üzerine konuşulmadı.
İşçi sınıfı mücadelesi alt
başlıklarda tanımlanmış alanlara dair derinleştirilmiş net sonuç ve saptamalara
ulaştığımız uzun soluklu bir çabayı gerekli kılıyor. Bu iki gün belki de bundan
sonrasında nerelere eğilmek gerektiğine dair ipuçlarını ortaya çıkarması
açısından önemliydi.
Öncü işçilerin
siyasallaşması ve sürekli eğitimi, örgütlenmenin işyeri ve sektörel bazda özgün
yöntem ve modellerin oluşturulmasıyla mümkün olabileceği saptamaları farklı
işkolları ve çalışma biçimlerinin bizzat o işkollarındaki işçi arkadaşların
verileri ışığında değerlendirilerek mücadele perspektifi oluşturulması ayrıca üzerinde
durulması gereken bir alan olarak öne çıktı.
İki güne sığmamış olsa da
değinilmeyen birçok konu başlığının yapılacak çalışmalarla konuşulması yönünde
irade beyanı ortaya çıktı. Sorumlu arkadaşların belli bir program dahilinde
çalışmaları planlaması ve çağrı yapması istendi ve kabul gördü.
YA BARBARLIK YA
SOSYALİZM!
15 Ocak 1919’da Alman
Komünist Hareketi’nin öncü isimlerinden Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht,
FeeCorps. birlikleri tarafından katledildiler. Rosa’nın Ya Barbarlık Ya
sosyalizm kehaneti onların öldürülmelerinden bugüne gerçekliğini yüzümüze
vurmaya devam ediyor.
İşçi sınıfı devrimcileri
geçmişin derslerini özümseyip mücadeleyi büyüterek bir silaha dönüştürüp
namlusunu Emperyalist Kapitalist barbarlara çevirebilir.
İşçi sınıfının nihai kurtuluş
mücadelesi, ancak tarihsel referanslardan beslenen, bütünsel, tutarlı bir
zeminde kurulabilir. Bu zemin ortak bir çabayla her gün yıkıp yeniden yaparak
inşa edilebilir. Devrimci sınıf çalışması, krizin derinleşip yıkıcı ve
kıyıcılaştığı tarihsel koşullarda reformist sınıf uzlaşmacı tutumlarla
hesaplaşarak kendi mücadele hattını kalın çizgilerle ayırmalıdır.
Sınıf ve siyaset ilişkisi konuşulamayan bir diğer önemli başlıktı.
İnsanlık dışı koşullarda
çalıştırılmaya zorlanan, hiçleştirilen, onuru çiğnenen ve doğasına aykırı bir
sürecin etkin olmayan parçası olma duygusunu yaşayan, sınıf kimliği tahrip
edilmiş veya henüz oluşmamış yeni kuşak genç eğitimli işçilerin üniversite
sonrası yıkılan hayallerinin yarattığı öfke, geleceğin yıkıcı isyanına
birikiyor. Sayısı giderek artan işsiz işçilerin, düşük ücretli, yaşamını
sürdürebilecek gelire sahip olmayan, tüketim hakları elinden alınmış
milyonların atık insana dönüştürülerek gündelik yaşamın dışına itilmesi, derin
bir sessizliğin içinde patlamaya ayarlı bir saatli bomba gibi hızla, kurulduğu
saate koşuyor.
Çocukların, gençlerin ev
kadınlarının tarihte hiç görülmediği kadar politikleştiği bu koşullar
Kapitalist düzen için tehlike çanlarının çoktan çalmaya başladığını haber
veriyor.
Çok katmanlı bir yapıya
sahip bu öfke, kadın cinayetlerinden, LGBTİ+ lara, Kürt halkına, Zindanlardaki
devrimci tutsaklara, tekçi erkek egemen Sünni devlet yapısının dışında kalan
bütün ötekileri içine alarak çürüyen varlığını ayakta tutmaya çalışıyor.
Derinliği, kapsamı ve
şiddeti her geçen gün genişleyen bu toplumsal çürümenin her an gözümüze sokulan
sonuçlarıyla sermaye düzeni için rıza üretmenin neredeyse imkânsız hale
geldiği, baskı ve şiddetin yaygın, sistematik ve meşru kalıcı hale getirildiği,
tepki ve dışa vurumların bastırılarak, bu susturulmanın içten içe yoğunluğunu
ve basıncını artırdığı çaresizlik hali isyan duygusunu canlı tutuyor ve yıkıcılığını
daha geniş kesimlere ve alanlara yayıyor.
İşçi sınıfı ve çıkarı işçi
sınıfından yana olan öfkeli milyonlar gözlerini ve kulaklarını açmış
kendilerine ulaşacak doğru bir seslenişe, güven veren bir örgütlülüğün
çağrısına ihtiyaç duyuyor. Bugünkü mevcut güçlerle bu öfkeli yığınlara güven
verebilmemiz mümkün görünmüyor.
Sınıf mücadelesini bu
politik ve ideolojik değerlendirmeler temelinde doğru bir zemine oturtmadan
gündelik ekonomik kazanımlar için enerjimizi tüketen, apolitizmden beslenen
tutumlar, düzeni beslemenin dışında sınıfı âtıl hale getirerek öfkesini
söndürmeye hizmet edecektir.
BİK’in iki günlük
yoğunlaştırılmış kampı bize, hep birlikte ve bu bileşimin dışındaki sınıf
mücadelesini ve proleter devrimi dert edinen bütün kesimlerle ortaklaştırılarak
güçlendirilen bir çalışmanın zemininin oluşturulması üzerinde düşünmeye, irade
koymaya ve adım atmaya zorluyor.
İşçi sınıfının
siyasallaşması, kendisi için sınıf haline gelmesi, sürekliliği içinde büyüyen,
güçlenen ve sınıf mücadelesinde ağırlığını giderek daha fazla hissettiren bir
konum edinmesi bizim bilinçli, örgütlü, iradi siyasal mücadelemizin eseri
olabilir.
Kendiliğindenliğe
kapılmadan, siyasal hedefleri netleşmiş, devrimci bir kadro olma vasfına
kavuşan örgütlü öncü işçiler sınıfa yön verebilir. Siyasallaşmış işçilerden
oluşan bir örgütsel yapı devrimci dinamizmini bütün topluma yayabilir. Çıkarı
işçi sınıfından yana olan bütün kesimleri kendi iktidar yürüyüşüne katabilir.
Bütün mücadele alanları İşçi sınıfının bütünsel, tarihsel, sınıfsal
çıkarlarına, iktidar perspektifine dayanan bir mücadeleye tabi olmak
zorundadır. Devlet yapısı ne kadar merkezi bir gücü temsil ediyorsa
proletaryanın da o kadar merkezi bir kurmay güce ihtiyacı vardır. Ancak bu
siyasal kurmay merkezi güç onu iktidara taşıyabilir. Bu da yukarıdan aşağıya
örgütlenmiş İşçi sınıfının Devrimci Partisidir. Kendiliğindenliğin bizi
götüreceği yer burjuva düzenin onarılmasına hizmet etmek olacaktır.
TASFİYECİLİK; BURJUVA
DÜŞÜNCE VE DAVRANIŞLARIN DEVRİMCİ HAREKETE SIZMASIDIR.
Tasfiyeciliğin yaygınlık
kazandığı derinleştiği ve bütün sosyalist devrimci yapılara sızarak etkilediği
günümüz gericilik koşullarında, kendimize karşı daha sert eleştiriler
yöneltebilmeli, düzenden kopuşu zorlamalı, konfor alanlarını hızla terk etmeli
ve amaç disiplini temelinde bir kadrolaşmayı hayata geçirmeliyiz. İktidar
perspektifinin yitirmiş, devrim fikrini rafa kaldırmış yapıların kültürel
faaliyete dönüşmüş pratikleri yeni bir tasfiyecilik örneğidir. Devrimcilik bir
boş zaman uğraşı değildir. Devrimi yaşamın merkezine koymak ve gerekleri için
örgütlü, planlı bir çaba içinde olmaktır. Sınıfla ilişkimiz ancak bu
perspektifle bir anlam kazanabilir.
İşçi sınıfı mücadelesi
içinde örnek oluşturacak sayısız işçi önderi tarihte layık oldukları yeri
almıştır. Bu önderlerin pratiği yol göstericidir. Oluşturacağımız formasyonun
temelleri ancak bu pratiklerden çıkardığımız derslerle inşa edilebilir.
Bireycilik, sorumsuzluk, tembellik, erteleme ve rahat düşkünlüğü yani konfor sınıf
mücadelesinin ve devrimci faaliyetin düşmanıdır.
Bir diğer önemli nokta
mücadeleyi dağıtma ve odaklanamama sorunudur. Hedefi net, görevleri
öncelikleriyle belirlenmiş, gücünü dağıtmadan, önemli bulduğu yaşamsal
noktalara vuran ve sonuç alan, kazanımlarıyla özgüveni tazelenen ve sınıfa
güven veren bir örgütlü çalışma bizi daha ileri bir noktaya taşıyabilir.
Devrimci bir sınıf
çalışması çok yoğun emek gerektiren, zorlu, yorucu, sabır isteyen bir
çalışmadır. Ve mücadele fabrikalarda, sanayi sitelerinde, işçi mahallelerinde,
işçilerin olduğu her yerde süreklilik içinde yürütülür. Yani hiç konforlu bir
alan değildir. Bu nedenle uzun zamandır sınıftan kaçışın teorileri yaygınlık
kazanmış ve burjuva demokrasisi proletarya devriminin yerine
ikame edilmiştir. Sınıf dışı söylemlerle siyaset yürüten bu oportünist,
reformist, konfor düşkünü solcuları sınıf devrimcilerinden ayırmak ve teşhir
etmek ideolojik bir birikimi pratik müdahaleyi zorunlu kılmaktadır.
İŞÇİ SINIFININ KURTULUŞU
KENDİ ESERİ OLACAKTIR!
Birinci
Enternasyonal tüzüğünün dibacesi, olarak kabul gören, neredeyse 150 yıldır
Marksizm'i kılavuz, edinen komünistlerin tereddütsüz tekrarladığı bu sözler,
işçi sınıfının sadece kendini değil bütün sınıflı toplum tarihine son vererek
bütün sınıfların ortadan kaldırılacağı bir süreci ifade eder.
Burada kast edilen elbette
sınıfın öncü partisi etrafında kenetlenmiş bilinçli, örgütlü ve siyasallaşmış
bir işçi sınıfının iradesidir. Ekim devriminin öğrettiği gibi sınıf
mücadelesinin sürekliliğini sağlayacak tek güç yine işçi sınıfının öncüleri
komünistler ve sınıfa yön veren devrimci işçilerdir.
Güçlü bir devrimciler
örgütü tarafından yönetilmediği sürece proletaryanın
kendiliğinden mücadelesinin hiçbir zaman onun gerçek sınıf mücadelesi
haline gelemeyeceği unutulmamalıdır
Bu yüzden bu çalışma o
alanlarda bizzat muhatapları tarafından verilen mücadeleyle kazanıma
dönüşebilir. Ancak sınıfın öncülerini kazanmak ve eğitmek dışarıdan verilen
siyasal bilinçle olur.
Özgürlüğe, insanca
yaşamaya susamış milyonlarca işçinin içinde, muazzam yeteneklere sahip, zeki,
çalışkan, insani niteliği yüksek, güvenilir, öfkeli işçiler, siyasallaşmış
sınıf devrimcileri tarafından kazanılmayı bekliyor.
İşçi sınıfı mücadelesini
tarihsel bağlamından koparmadan ve bütünsel bir bakışla ele alarak meseleye
yaklaşmalıyız.
İşçi sınıfını iktidara
taşıyacak örgüt, mücadele içinde sınanmış, küçük burjuva alışkanlıklardan
arınmış ve kendini işçi sınıfı davasına adamış, ideolojik formasyonu sağlam,
konfor alanlarını terk edebilen, devrime inanmış kadrolardan oluşabilir.
Bunun dışındaki bütün uğraşlar ancak düzenle barışık bir kültürel faaliyet
olarak anılabilir.
Düzenden kopmanın temel
koşulu küçük burjuva konfor alanlarımızdan kopmaktır.
İşçi sınıfı
devrimcilerinin mücadeleye zarar verebilecek küçük burjuva tutum ve
davranışları, bağımlılıkları, hoş görü sınırları içinde değerlendirilemez.
Sınıf mücadelesi sadece sayısal bir gücü değil bir niteliği temsil eder.
Sınıf devrimcileri
tarihsel bir doğruyu haklı bir davayı ve ilkelerini her şeyin üstünde tutarlar. Ve
savundukları bu gerçeği bütün zorlu koşullarda savunurlar.
İktidarı alma iradesi
göstererek örgütlü mücadeleyi seçen kadroların, yakınlarında mücadelelerine
zarar verebilecek, tutarsız, ilkesiz, devrimci saflara burjuva davranışları
taşıyacak unsurlar varsa bu tür olumsuz davranışlara sahip kişilere müsamaha
gösterilmesi kendilerini de mücadelelerini de çürütür.
Bugün solun neredeyse
büyük çoğunluğuna sirayet etmiş bu konformist, çoğalmacı tutum sınıfın
güveninin kazanmayı başarabilecek kadroların oluşmasını engelliyor. Bir çürük
elma bütün sepetteki sağlam elmaları çürütüyor. Onca emek onca zaman heba
ediliyor. Devrimin zamanı daha uzaklara taşınıyor. İhtiyacımız
olan niteliksiz çokluk değil nitelikli azınlık olmalıdır. Niteliksiz çoğalma
hızla çürümeyi getiriyor, işçi sınıfının devrimcilere duyduğu güveni azaltıyor
ve saygınlığımızı zedeliyor.
İki günlük kamp sürecinde
çok nitelikli düşünceler üreten, sorgulayan, olgun mütevazı davranışlar
gösteren, başkalarının yaptıkları olumsuz davranışlar adına mahcup olan genç
işçiler güven duyabilecekleri niteliği yüksek alanlar arıyor. Devrimciler
saflarında küçük burjuva unsurlara hoş görü gösteremez. Devrimci bir kültür
ancak nitelikli davranışların çoğalması ve bir model haline gelmesiyle oluşur.
Bugün hala Mustafa SUPHİ, Deniz GEZMİŞ, Mahir ÇAYAN, İbrahim KAYPAKKAYA, Che
Guevara gibi birçok devrimcinin anıları, mücadeleleri sahipleniliyorsa bu
onların devrime adanmış yaşamlarının örnek kişiliklerinin, kararlı tutumlarının
sonucudur.
Sınıf çalışmamızı
temellendireceğimiz ilkelerimizi devrimci işçi arkadaşların gözlem ve
eleştirilerinden beslenerek birlikte değişerek, değiştirerek güçlendirebiliriz.
Düşüncemize, mücadele
birikimine, ödenen bedellerle oluşan devrimci mirasımıza zarar verecek
davranışlar içinde olanlar, örmeye çalıştığımız mücadeleye yarar sağlamadığı
gibi ciddi zararlar verir.
Tarihin bu kötücül
döneminde, çürümenin içinden yeşeren filizler küçük burjuva bireyciliğimizden
çıkıp kendimizden vazgeçmeyi başarabilirsek, hızla büyüyerek her yana yayılan
sarmaşıklar gibi dünyamızı saracak bir potansiyel devrimci enerjiye ve güce sahip.
Kendimizden başlayarak,
birlikte yıkıp yeniden yapmayı göze alarak, ilkesel bir tutum geliştirerek,
devrimci iradeyi açığa çıkarabiliriz.
Konfor alanlarını terk
etmenin zor olduğunu tespit ederek, bütün olumsuzluklarla daha güçlü bir
savaşımın zorunluluğunu kavrayarak yol almak gerekiyor.
*
*
*
Karda, ellerinizi,
ayaklarınızı hissetmediğiniz kadar soğukta ağır bir uyku bastırır. Dayanması
çok güç bir uyku isteği. Kovmak için var gücünüzle direnirsiniz ama o bir türlü
gitmez. Uyursanız öleceğinizi bilirsiniz. Bir savaş sürer bütün varlığınız ve organlarınızla.
Düşen göz kapağınızı kaldırarak gözünüzü açmayı başarmak dünyanın en zor
işidir. Hareketsiz kılar soğuk kıpırdamak istemezsiniz. Kıpırdamazsanız ölüm
sizi yakalar ve bırakmaz. Kurtulmak için ayak parmaklarınızı oynatmak
istersiniz. Beyniniz emir verir sinirler kaslar aldırış etmez. Ne yapsanız
harekete geçmez bir türlü. Daha güçlü emir vermeniz gerekir. Yoksa asla
kıpırdatamazsınız. O anlar insanın normal yaşamında oluşturduğu ölçülerle
tanımlanamaz, kıyaslanamaz, anlamlandırılamaz. Bambaşka, çok bilinmez bir
halidir insanın. Tanımlanması için yeterli sözcük ve kavram bulmakta
zorlanırsınız dağarcığınızda. Yapışmıştır etinize, içinize işler ağır ağır,
sarar her yanınızı kanserli bir ur gibi.
Ya hareketsizlik, yani
ölüm kazanacaktır, ya da büyük bir dirençle yaşam.
Ortası olmayan, başka
seçenek bırakmayan keskin bir çizgidir.
İnsanlık hız, haz ve
gündelik bilinç bataklığında, anlam üretememenin, hiçleşmenin
zavallılaştırdığı, çok özel koşullardan geçiyor. Fark edenlerin fark
edemeyenleri sarsarak uyandırmaya çalıştığı bu ölümcül uyku, çok tatlı geliyor
insana. Bırakıp çıkamıyor bir türlü hayata. Ölümüne razı eden bir haz
çılgınlığı bu ve herkesi yokluyor en zayıf yanından, biraz boşluk
bıraktığınızda o boşluktan sızıyor, teslim alıyor ve bırakmıyor.
Biraz uyuyup uyanırım
diyenler ölüyor. Bu zehirli öldüren uyku. İçinde düşürüldüğü çaresizliğe karşı
kendini her gün, her an kutsayarak var olmaya çalışan narsist bireyin, hiçliğe
karşı, düzenin ürettiği sahte savaş silahlarıyla verdiği mücadelesi. Uzatılan
tırnaklar, abartılı takılar, vücudu kaplayan dövmeler, yırtılan pantolonlar,
burnuna, ağzına, göbeğine, takılan metaller, her yerde sayısız çekilen
fotoğrafların anlık paylaşılmasıyla varlığın ispatlanma çabası. İnsanlık tarihi
boyunca belki bu kadar yoğun yaşanmayan kimliksizleştirme bir
tahribatı.
Ve içi boşaltılan insanın,
düzen tarafından, düzen içi yeniden kimlik inşasıyla düzene bağlanması.
Sermayenin, şeffaf
hapishane duvarlarını fark edemeyenlerin, bütün sefaletine rağmen hala
çıkabilme inancını canlı tutma çabasının yorgunluğuna rağmen, tüketim
mabetlerinin renkli dünyasında sahte özgürlük hisleriyle tutulmaya
çalışıldığı zavallı bir insan dayatması.
Hepimiz ya uyanacağız ya
da uyandıramadıklarımızın uykusu bizi de öldürecek.
Kaybedecek zaman yok. Ne
yapacaksak ertelemeden hemen işe koyulacağız
yani.
Bizi ancak yıkıcı,
tahripkâr, sarsıcı bir devrim kurtarabilir. Uyuyanımız çok ve uyumanın hazzını
mutluluğunu güzelliğini anlatarak daha fazla insanı uykuya dalmaya, uykuda
kalmaya ikna ediyorlar.
Ey uyumayanlar, kurtulmak
isteyenler!
İnsanlığın geleceğini, ya
aptallaştırılmış uyanamayanlar belirleyecek
Ya da ne yapıp edip onları
uyandırıp ayağa kaldıranlar...
Anlamsızlığa
karşı, ANLAM
Savrulmaya
karşı, KÖKLERE TUTUNMA
Hiçleştirmeye
karşı, VARLIĞIMIZI GÖSTERME
Yalnızlaştırmaya
karşı, BİRLİK VE DAYANIŞMA
Teslimiyete
karşı, ÖRGÜTLÜ MÜCADELE
Umudu büyütmek için, işçi sınıfına!
İşçi
sınıfıyla, hayata yön vermeye!
06.09.2022