15 Ağustos 2012 Çarşamba

TOGO işçilerinin direnişinin 106. gününde




  • TOGO işçilerinin direnişi kazanacaklarının inancında olduklarını ve sonuna kadar işçilerin yanında olacaklarını belirten Emek Gençliği Ankara İl Yöneticisi Mutlu Coşar, “Biz bu direnişi kazanacağımızın inancındayız ve sonuna kadar destek vereceğiz” dedi.

    Deri İş Genel Başkanı Musa Servi ise “Mücadelenin başarıya ulaşması için sadece TOGO işçilerinin mücadele etmesi yetmiyor. Diğer işçi ve emekçilerin de yanımızda olması gerekiyor” dedi.  Servi, patronun parasının gücüne güvenerek, işçilerin üzerinde hâlâ bir baskı sürdürdüğünü belirterek, TOGO işçilerinin yalnız bırakılmayacağını ifade etti.

    Ankara HDK İl Yürütme Kurul üyesi Yasemin Öztürk de “TOGO’nun direnişine Ankara’daki tüm emek güçleri destek vermelidir. Özellikle Türk-İş’in TOGO işçilerinin direnişinde etkisiz kalması son derece üzücüdür” dedi.  Öztürk, Türk-İş’i TOGO işçilerine destek vermeye çağırdı.

    Direnişlerine destek bekleyen TOGO işçileri, mücadelenin daha da güçlenmesi için diğer işçi ve emekçilerin de desteğini istedi.

    (Ankara/EVRENSEL)




8 Ağustos 2012 Çarşamba



GENÇ TOGO DİRENİŞÇİSİ ÜMİT: Ökçesini ben yapmıştım!



İNSANLIK HALLERİ-NECMİ ERDOĞAN
(necmierdogan@gmail.com)

Ankara’daki Togo ayakkabı fabrikasında çalışırken sendikalaştıkları için işten atılan ve haftalardır fabrika önünde direnen işçilerle yaptığım mülakatlara genç bir direnişçi ile devam ediyorum. 19 yaşındaki Ümit, üç yıl Togo’da çalışmış. Babası konfeksiyon işçiliğinden emekli ama hâlâ ara ara çalışıyor; annesi ise ev kadını. Elvankent’te oturuyorlar. 17 yaşındaki küçük kardeşi de üç yıldır sigortasız olarak Togo’da çalışıyor. Ümit 6. sınıftan itibaren okul sonrası kuaför dükkânında çalışmaya başlamış; sonra kuaförlük okuluna da gitmiş. Daha sonra gittiği meslek lisesinden kendilerinden haraç istenmesi üzerine çıkan bir kavga nedeniyle atılmış. Togo’da çalışırken de hafta sonları kuaförlük yapıyormuş; halen de yapıyor. Cemal ile mülakatımızda işçilerin mücadelesi konusunda yeterince bilgi olduğu için, Ümit ile mülakatımızın genç işçiliğin görece farklı hallerini gösteren noktalarını öne çıkardım. Bana göre Ümit’inki bir bakıma bir ayakkabılar hikâyesi. İçinde Tayyip Erdoğan’ın ayakkabısının da, ökçesini kendi yaptığı halde alıp giyemediği ayakkabının da, o ayakkabıyı giyebilenlerin internette onunla “Apaçi” diye alay etmelerine malzeme olabilen taklit ayakkabının da olduğu bir hikâye.

>>> “Okulu bırakmasaydım” dediğin oldu mu?
Bundan bi sene önce pişmandım ama şu anda değilim. Askere gidenleri gördükçe... Okusaydım belki kısa dönem olarak gitçektim. Ama okusaydım, belki de işçi arkadaşlarımla bu dayanışmayı göremezdim. Bu daha iyi. Gine bilgilenmiş olduk.

 >>>> Kuaförlük yaparken kazandığın para buradan aldığından daha iyi değil miydi? Nasıldı?
Daha iyiydi. Günlük iki-üç yüz lira para alıyodum ben. Orayı bıraktım, buraya geldim.

>>>> Niye kuaförlükte devam etmedin?
Sigorta olmadığı için. Sigorta yapılmıyodu kuaförlükte; her yerde bu böyle. Askerden önce de dükkân açamıyosun; ustalık belgesini vermiyolar. Sigortalı bi işe giriyim, sigorta başlangıcım olsun dedim, buraya geldim. Yedi ay beklettiler; sonra sigortam oldu.

>>>> Askerden sonra kuaförlük mü yapacaksın?
Bundan önce kuaförlük yapmayı düşünüyodum. Ama şu an, şu şartları gördükten sonra, içeriye girersek –giricez de- sendikalı olarak çalışırsak burda çalışmayı düşünüyorum.

>>>> Niye öyle bi karar verdin?
E, burda şartlarım daha iyi gözüküyo. Sendikalı olduğumuzdan her şeyimizi insanca yaşıycaz. Tatillerimiz, her şeyimiz olcak.

>>> Peki, fabrikadaki hayat nasıldı? Memnun muydun?
Ya, çok da memnun değildim. Herkes, ben hariç, işten eve evden işe gidiyolardı. Bi şey belirlemişler; hiç dışarıya bakmıyolardı yani. Ben bu sendika olayını duyunca çok sevinmiştim. Arkadaşlara da biz söyledik zaten. Sağolsunlar geldiler. Herkesin zaten burasına kadar gelmiş.

>>>> Çalışma koşulları ağır mı içerde?
Biraz öyle. Tuvaletler kitleniyodu. Mola saatleri haricinde tuvalete gitmek yasak, sigara içmek yasak, çay-kahve içmek yasak. Sadece öğlen yemekten sonra çay. Molalarda da insan tuvalete mi gitçek, yemeğini mi yiycek, sigarasını mı içicek; yoksa oturup dinlenicek mi?

>>>> Patronlar niye böyle yapıyor sence?
İşçileri küçük görüyolar. Daha çok iş çıkartsın, bize daha çok çalışsın; ama az para alsın. Öyle görüyolar. Ama şu anda arkadaşlarım da bilgilendi. Abilerimin çoğu bilmiyolardı bu işleri. Şu anda daha iyiler...

>>>> Patronların davranışı konusunda senin başından geçen bir hikâye var mı?
Beni bi kere çağırdılar bunlar, çıkartılmadan bi hafta önce. Büyük patronlardan birisiyle kavga ettik.

>>>> Niye kavga ettiniz?
Bize –beş-altı arkadaş- “Siz haftasonu geleceniz” dedi. “Niye gelcem?” dedim. “Haftasonu çalışma var” dedi. “İçerde mi?” dedim. “Yok, dışarda bahçe işleriyle uğraşçaksınız” dedi. “Ben gelmem” dedim. “Senin dokuz günlük gelecen var izinden kalan, onları alacaz” dedi. “Paramdan kes” dedim. Baya bi ş’aptı işte. Ondan sonrasında ustabaşlarına sertelmiş, “Siz çocuklara güç yetiremiyonuz da bize laf ediyolar” falan diye. Akşam oldu, bizi gene çektiler, “Geliceksiniz” dediler. “Ben gelmem, isterseniz maaşımdan kesin, isterseniz gönderin beni” dedim. Ustabaşı -patron konuşmuyo, ustabaşı konuşuyo- dedi ki “Siz böyle devam ederseniz, sizinle ilişkiyi kesecez.” “İyi tamam, ben gidiyorum o zaman” dedim, çıktım. Ertesi gün beni arıyolar, “Biz öyle bi şey söylemek istemedik. Gelin işinizin başına geçin” diye. Bi hafta sonra da pişman olmuştur kesin göndermediğine. Sendikalı olduğumuzu duydular. O zaman gönderse hiçbi şey talep edemiycektim.

‘BABAMLA AYNI KADERİ PAYLAŞTIK’

>>>> Kardeşin sigortasız çalışıyormuş.
O, üç sene sigortasız çalıştı. Kaza da geçirdi, kolu kesildi. Sigortasız olduğunu sendikacı abilerimizle konuştuk. Dava açıldı onla ilgili. Geriye dönük sigortası falan yatırılıyomuş; sigorta yapması mecburmuş.

>>>> Kaza geçirince ne oldu?
Hastaneye gittik. İş kazası diye hastane polisi el koydu. Sonra patron bi şekilde polisle konuşuyo. İki çift ayakkabıya anlaşıyolar. Öyle olunca dükkâna ceza felan gelmedi. Kardeşime de dikiş atıp gönderdiler. Şimdi işte dava açılınca anlattık biz bunları. Sonra patron bizi aradı, on bin veriyim de kapatın diye.

>>>> Kabul ettiniz mi?
Yok etmedik. Dava da sonuçlandı zaten şimdi. Kazandık. Yani geriye dönük sigortasını yatırdılar on iki bin. Ama iş kazası davası hâlâ sürüyo.

>>>>> Sendikayı daha önce duymuş muydun? Yoksa burada mı duydun?
Burda duydum. Duyduktan sonra da babama danışdım. Babam da, daha önceden tekstilde böyle bi şey yapmışlar, önderlerden birisiymiş. Arkadaşları bu baskıya dayanamamış, bizim gibi olmamışlar. Fazla uzatamamışlar. İlk gönderilenlerden birisi de babam. Babama anlattım böyle böyle diye. “Kopma olmuycaksa, arkadaşların birlik olcaksa gidin” dedi. “Ben seni desteklerim” dedi. O desteklediği için de geldim.

>>>> Babanla aynı kaderi paylaştın yani.
Aynı kaderi paylaştık. İşten atıldığımızda biraz üzüldü. Biz gözaltındayken buraya geldi. Kardeşim küçük olduğu için onu karakoldan çıkartmaya gelmişler. Otuzbeş kişinin otuzbeşini de burda görünce, “kopmayın, devam edin” dedi.

>>>> Peki, baban bunu yaşamış; şimdi sen yaşıyosun. İlerde senin çocuğun da mı bunu yaşıycak?
Bunu yaşamaması için uğraşçaz. Yaşarsa da, babası gibi olsun.

>>>> Babanın siyasi bir tercihi, partisi var mı? Yoksa ilgisi yok mu hiç öyle şeylerle?
Babam fazla ş’apmaz. AKP’ye verdi sanırım. Ama hatalı olduğunu da anladı. Onu da ben anlattıktan sonra anladı. “Bize” dedim “ne Ak Parti geldi, ne onun bi şeyi.” Ak Parti’ye konuşmaya gitti bizim abiler, Ak Parti de “O patron, sen işçisin, atarsa atar” demiş. “Ama arkanızdayız” demiş. Yani, yalandan öylesine demiş. Bunu babama anlatınca nası sinirlenmişti.

>>> Senin var mı kendine yakın bulduğun, desteklediğin?
Yakın bulduğum... CHP’ye veriyom ben. İlk oyumu CHP’ye vermiştim.

‘BAŞBAKAN, ONA YAPTIĞIMIZ AYAKKABIYI BEĞENMEDİ’

>>>> Peki, memleketin durumuna ne diyorsun? Nasıl yönetiyorlar?
Şu anda iyi yönetmiyolar diye düşünüyorum. Onların her şeyleri var. Mesela, şöyle söyleyim, Tayyip Erdoğan’ın hanımı beş yüz liralık türban takıyo. Ben bunu internetten araştırdım. Beşyüz ya! Ne demek? Ayakkabıları zaten burda özel olarak yapılıyodu.

>>>> Onların ayakkabıları mı?
Başbakan Erdoğan’ın. En son çıkarken biz Erdoğan’a ayakkabı yapıyoduk. İlk ayakkabılarını gönderdik; beğenmedi. Tekrar bi daha yaptık.

>>>> Senin ayağındaki ayakkabı buradan değil?
Yok, değil.

>>>> Bir ayakkabı vermiyorlar mı? Ne yapıyolar?
Ayakkabı vermiyolardı bize. İade, yanları yırtık ayakkabılar oluyodu; onları da ben giymem, çünkü başkasının ayakkabısı. Giyilmiş ayakkabıyı bize veriyodu. Ben de almadım hiçbi zaman. Giderim on liraya alırım, onu giyerim.

>>>> Bu ayakkabılar da taklit mi? Nedir?
Taklit.

>>>> Peki burada, piyasada iki yüz üç yüz liraya satılan ayakkabılar üretiyorsun; kendin on liralık ayakkabı giyiyosun. Nasıl iş bu?
Adaletsiz bi durum. Kendi yaptığımız ayakkabıyı giyemiyoz.

>>>> Gittin mi hiç Togo’nun mağazalarına filan?
Zaten burda da görüyorum, fabrika mağzası var. Bi tane beğendiğim ayakkabı vardı. Ben patrona çıkıp sordum “Bunu alsam ne kadara alırım?” diye. Bana 220 lira dedi. Kalsın dedim.

>>>> 220 lira! Normal fiyatı neymiş ki?
260.

>>>> Peki, o beğendiğin ayakkabı da senin yaptığın bir iş var mıydı? Bir parçası filan hani?
Yaptığım iş... Ökçesini ben yapmıştım! (Susar)

>>>> Ökçesini yaptığın ayakkabıyı sana 220 liraya verecek... Ee sen de alamadın tabii.
Alamadım. Alamam da. 220 lira bi ayakkabıya veremem.

>>>> Ne hissettin böyle olunca? Elinden geçmiş bir ayakkabı...
Hiçbi şey hissedemedim. Başkaları giyiyo. Zenginler giysin. Biz giymesek de olur.

>>>> Üzülmüşsündür.
O anda duyunca üzülmüştüm tabii. Fiyatına bakmıştım mağzada. Yukarıya çıktığımda biraz aşşâ söyler diye bekledim ama yok.

‘BİZ DAHA ÇOK AĞIR TAKILANLARDANIZ’

>>>> Taklit ayakkabı filan demişken, gençler arasında, özellikle internette bir Apaçiler lafıdır dolaşıp duruyor.
Biliyorum. Biz baya bi gülüyoz onlara.

>>>> Niye? Onların nesine gülüyosunuz?
Çok saçma bi şey. Dansları falan, çok saçma.

>>>> Sizin oralarda yok mu öyleleri?
Bizim oralarda var da bizde yok. Biz daha çok böyle, ağır takılanlardanız.

>>> Öyle diyorsun ama mesela senin feysbukundaki fotoğraflara benzer fotoğraflar internetin orasında burasında Apaçi diye alay etmek için kullanılıyor. Fotoğrafların altına insanları aşağılayan yorumlar filan yazıyorlar. “Bunlar insansa ben hayvanm” diyeni de var, “bi çeşit makroorganizma” diyeni de. “Sincan bebesi” diye de dalga geçiyorlar ki sen de oralarda oturuyorsun. Mesela “Sincan ilçesine has bi canlı türü bunlar” diyorlar. Senin fotoğrafı görseler, sana da böyle laflar edebilirler. Kim böyle konuşan insanlar sence?
Şerefsizler. Kendini bilmezler. Ama kim olduklarını da pek bilmiyorum. Bi kere benim de başıma geldi. Siteyi kapattırdım ben.

>>>> Öyle mi? Yani senin fotoğrafını mı kullandılar?
Evet, benim fotoğrafımı kullandılar. Bu Apaçilerle ilgili bi site vardı, orda.

>>>> Ne yazdılar seninle ilgili?
Fotoğraflarımı koymuşlar, Apaçi falan filan diye.

>>>> Orada da böyle hakaretler var mıydı?
Vardı tabii.

>>>> Görünce ne düşündün onları?
Üzüldüm kendi açımdan. Ondan sonra feys’i falan kapattım. Resim falan koymadım internete. Ondan sonra arkadaşım kapattırdı o siteyi. Tekrar bi daha açılmadı.

>>>> Peki, bunu yapanlar “bunlar çakma kıyafet giyer”, “üç kuruşa saat alır, onu gösterir” filan diye alay ediyorlar. Anlıyorsun ki kendileri hali vakti yerinde adamlar. Yani alay eden adam, Sincan’dan çıkan bir adam değil.
Çıkan bi adam.

>>>> Nasıl? Çıkan bir adam mı?
Birisini ben yakaladım bu siteyi yapanlardan. O da Sincan’dandı.

>>>>  Peki, ne yaptın?
Dövdüm. (Güler)

>>>> Onun kılığı kıyafeti nasıldı ki?
Onlar da aynı bizim gibi.

>>>> O da senden farklı biri değilse niye yapıyor bunu?
Dalga geçmek için. Eylenmek için diyim.

‘Bİ ARABAM OLCAK, KARAVANA TÜRÜ’
>>>> O bir tarafa da, parası olanlar başkalarına tepeden bakabiliyor. Senin de başına gelmiş, o sitelerde çok böyleleri. Sen ökçesini yaptığın ayakkabıyı alamıyorsun, o alıyor, üstüne bir de “pazardan giyiyor” diye seninle alay ediyor. Bunu görünce ne düşünüyosun?
Bi şey düşünemem o anda. Şerefsizler, ne diyim. Eğer benle dalga geçerse de dersini veririm.

>>>> Ben başta sorduğumda “biz onlara gülüyoruz” dedin. Senin Apaçi dediğin kimler?
Kızlara kendilerini güzel göstermeye çalışırken aksine gülünç duruma düşenler. Şöyle söyleyim, daha çok zenginler. Zengin takımı yani. Tipleri falan. Mesela, adam beyaz pantolon giyiyo –ben bunu gördüm- altına siyah kösele giyiyo. Zengin tipler. ***’nin oğlu öyle mesela.

>>>> Az önce “fabrikadaki herkes evden işe, işten eve gidiyo benim haricimde” dedin. Sen ne yapıyorsun?
Biz genç olduğumuz için gezmeye gidiyoduk. Kızılay’a gidiyoduk, Elvankent’te takılıyoduk...

>>>> Peki, senin oturduğun yer, Etimesgut, Elvankent vesaire; bir de işte, ne bileyim, Çayyolu, Çankaya var. Oraları görünce ne düşünüyosun?
İnsanlar yaşıyo diyorum. Bizden daha iyi yaşıyolar. Bi bizim oturduğumuz yerlere bakın; bi de onların oturduğu yerlere bakın. Onlar da anasından doğdu; biz de anamızdan doğduk.

>>>> Onlar niye öyle? Siz niye böylesiniz?
Onlar... Patronlar yani. İşçileri sömürerek oraya geçmişler. Bazıları, babadan kalma. Çoğunlukla böyle.

>>>> Sen gençsin. Var mı bir kız arkadaşın filan?
Fazla alakam yok. Oluyo ama öyle düzenli bi şey yok.

>>>> Niye öyle?
Ya evlenmeye falan ş’apıyolar. Ben o işlere gelemiyom. Ben böyle serbest olmayı daha çok seviyom.

>>>> Peki, yine feysbuk sayfanda –bilmiyorum sen mi yazdın, bir yerlerden mi aldın- adaletin, fakirler sevinsin diye uydurulmuş bi laf olduğu yazıyo. Gerçekten öyle düşünüyor musun?
Öyle tabii ki. Adalet yok. Biz gözaltına alındığımızda da belli oldu bu.

>>>> Gelmeyeceğini de mi düşünüyosun adaletin?
Gelmiycek gibi gözüküyor. Pek zannetmiyorum.

>>>> Niye gelmez?
Bu insanlar böyle oldukça, zenginler daha çok zengin oldukça...

>>>> Ya buradaki mücadele? Kazanacağınıza inanıyor musun?
Kazanacağımıza inanıyorum. Görüşmeler yapacaklar kesinlikle, bizi geri içeriye alacaklar. Pişman olcaklar yani. Otuz yıllık abiler var, onların içeri girmesi için burda durucam. Askere gidene kadar da burdayım. Sonuna kadar! Diğer işyerlerinde de söylücez, gidip konuşcaz. Onların da böyle örgütlenmesini sağlıycaz. Süreci, başımızdan geçenleri anlatıcaz. “İşten atıldık ama şu anda daha güzel şartlarda çalışıyoz” diyecez. Onların da böyle olmasını sağlıyacaz. Herkesin ezilmesindense işçiler birlik olsun.

>>>> Son olarak bir hayalin var mı geleceğe ilişkin? “Şöyle yaşasam” dediğin…
Şöyle bi hayalim var. Bi arabam olcak, karavana türü. Dünyayı ya da Türkiye’yi gezicem.

>>> Gerçekleşir mi bu bi gün sence?
Gerçekleşmez. Hayalde kalır.

Deniz Gezmiş hiç yere asılmış birisi

>>>> Ben gelmeden senin feysbuk sayfana göz attım. ‘Siyasi görüş’ diye bi şey var, ‘dar ağacında üç fidan’ falan yazmışın, ondan sonra, Deniz Gezmiş’in resmi var; Ferhat Tunç, Ahmet Kaya var. Bunların hepsi solcu adamlar. Siyasi görüşün böyle bir şey mi?
Önceden dinlediğim için, şarkılarını sevdiğim için onları seviyorum. Deniz Gezmiş’in de hayatını okuduğumdan, ona yönelik yaptım; daha çok ön plana çıksın diye.

>>>> Kim bu Deniz Gezmiş? Ne anlatıyor sana?
Vatan için savaşmış birisi. Hiç yere asılmış birisi. Okudukça zaten bunu gördüm.

>>>> Peki, işçinin emekçinin hakkını savunan kimse var mı memlekette?
Yok.

>>>> Size destek vermek için gelen sosyalist partiler var. Bunlar için bu söylenemez mi?
Söylenir de ön plana çıkamıyolar ki. Yapıyolar ama bi yerden sonrasını yapamıyolar.

>>>> Ee, kim becerecek bunu peki?
Sendika savunuyo. Ben bunu gördüm. Sendika başkanına kolayca ulaşabiliyosun. Bizimle arkadaş gibiler, kendini büyük görmüyolar. Biz patronla konuşamazdık; fabrikadan annemi aramışlar; sendika başkanını gece saat on birde böyle böyle olmuş diye aradım. Annemle konuştu, annemin içini rahatlattı.

>>> Arayıp da ne demişler?
Ailelere baskı uyguladılar telefonla arayıp. “Oğlunuz teröristlerle olaylara katılmış” diye. Ailem de “Ben karışmıyorum oğluma, oğlum n’apıyosa kendi yapıyo” demiş. Babam da bildiği için hiç bi şey yapamadılar.

“Birlik, mücadele, zafer” en sevdiğim sloganlardan


>>>> Direnişte en gür senin sesin çıkıyomuş? En inançlı sensin herhalde? (Güler)
En gür benimki çıkıyo. (Güler) Arkadaşlar beni seçti. Evet, ben en inançlıyım. (Güler) En önde olmayı istiyorum. Akşamları çıkarken şurda dizilip slogan atıyoruz. İçerdeki işçiler çıkıyo. “Onurlu işçilerin hepsi burada” diye bağırttırıyorum. Patronlar çıktığında o tarafa doğru slogan attırıyorum. Hırsızlar.

>>>> Sloganları filan nasıl belirlediniz? Nereden çıktı sloganlar?
Sloganları ben daha önce bilmediğim için bize gelen sendikacı abiler yazıp bana verdiler. Bi kaç da, gelen arkadaşlar, ODTÜ’lü öğrenciler söyledi, onları ekledim. “Birlik, mücadele, zafer” en sevdiklerimden birisi. “Ya sendika girecek, ya kepenkler inecek”, “İşçilerin birliği sermayeyi yenecek”... Böyle güzel, anlamlı şeyler.