24 Nisan 2013 Çarşamba

1 MAYIS KARNAVAL MI ? MÜCADELENİN DORUK NOKTASI MI?


1 MAYIS' I   KARNAVALA  DÖNÜŞTÜRENLERE  !..

Son yıllarda devletin, bilinçli, planlı hesapları ve uygulamaları, devrimci, sosyalist, komünist sıfatlarıyla kendini adlandıran grup ve partilerin tasfiyeci anlayışları nedeniyle 1 Mayıs kendi tarihsel anlamına uygun bir biçim ve içerikle kutlanamıyor. Devletin sınıf içindeki uzantıları olan sendika bürokrasisinin etkin çabalarıyla organize edilen, derbi maçı heyecanının bile gerisinde kalan bir anlayışla, tam bir karnavala dönüştürülmüş durumda. Sınıfın gündeminin ve tarihsel nihai hedefinin o güne damgasını vuramadığı, sınıfın örgütlü örgütsüz güçlerinin birleşerek ortak bir ruh haliyle sermaye karşısında gücünü gösteremediği, sınıfsız sömürüsüz bir dünya isteğinin güçlü bir şekilde haykırılamadığı bir güne dönüştürülmüş durumda. Enternasyonal bir günden ulusal bir güne dönüştürülen, tarihsel bağlarından koparılarak herkesin kendinden menkul bir gündemle katıldığı, taleplerin disiplinsizce yılgın bir sesle dillendirilmeye çalışıldığı, 1 Mayısın magazin tarzında haberleştirildiği bir güne dönüşmüştür.

1 Mayısın olaysız  huzur içinde geçtiği haberleri, halaylar ( kızıl hariç) bütün renklerin öne çıkarıldığı bir şenlik havasında sunuluyor. Adeta devrimcilere hep böyle olun mesajı veriliyor.
1 Mayısın tarihsel içeriğinden koparılmış bu hallerini meşru gösteren bir anlayış inşa ediliyor. Çatışmayı önemsiz kendini bilmez marjinal küçük grupların işi diyerek aslında huzuru bozmak isteyenlerin devrimci gruplar olduğunu anımsatıyorlar. 
Devrimciler devrimciliklerini yitirdikçe sermaye çabalarının sonuç verdiğini test ediyor, ideolojik saldırı, içeriksizleştirme, değer yitimi son gaz yol alırken,"bizse" kalabalıklar ve çatışmasızlık üzerinden değerlendirme yaparak olumlu sonuçlar çıkarma gayreti içine giriyoruz. Adeta her yıl aynı oyun sergileniyor. İşçi sınıfının ve sınıf devrimcilerinin siyasi taleplerinden çok öğrenci gençliğin eğlendiği yada her yıl yeni türeyen acayipliklerle alanı karnaval yerine çeviren grupların öne çıkarılması burjuva medyanın haber içeriğini oluşturuyor. Her kafadan bir ses çıkıyor, giderek işçi sınıfının mücadele  günü parça parça taleplerin birbirine karıştığı  kitlelerin düdük çalmak, halay çekmek, pankartların önünde selfi çektirmek için yanıp tutuştuğu eğlence gününe dönüşüyordu. Ve böylece İşçilerin, Kürtlerin, sömürü düzeni tarafından canları fena halde yakılan bir çok gurubun haklı siyasal talepleri davul zurna sesleri arasında duyulmaz oluyor, kaos ve dağınıklık içinde gün tamamlanıyordu. 

Kimi erkeklere kızıyordu, kimi termik santral yapan şirkete, kimi eğitimde yaşadığı sıkıntıyı yaşatan hükümetin eğitim bakanına, kimi kapanacak tiyatrolara..., Kimileri bisikletlerle, kimileri futbol takımlarının bayrağıyla, kimileri Türk bayraklarıyla geliyordu. Kimileri uğrunda canlar verilen kurulmamış devletinin sarı kırmızı yeşil bayrağıyla, kimileri de kızıl bayraklarla, işçi sınıfının devrimci davasında emek harcayan canını veren devrimci yoldaşlarının fotoğraflarıyla...

Bu kargaşada hiç bir şey net anlaşılamıyordu tam bir karnavaldı, sermayenin istediği gibi bir karnaval.Takım elbiseli kıravatlı belediye başkanları kürsüden anons edilirken,onların işten attığı işçiler slogan atıyorlardı ikisi de aynı alanda birleşmişlerdi ama işten atılan işçiler değil belediye başkanının şovu öne çıkıyordu, tam bir karnavaldı gerçekten.
Bunu başarmak için sermaye bütün kurumlarıyla yıllarca uğraşmıştı. İdeolojik tasfiye dalgası hala bütün şiddetiyle sürüyor devrimcilik bayrağı altında kendilerini ifade ettiğini düşünen grupların altını oymaya, onları düzene bağlamaya devam ediyordu. Bu çürüyen içerik eski bayraklarla örtülmeye çalışılsa da burjuvaziyle aynı dili konuşuyordu. Her ikisi de burjuvazinin demokrasi mücadelesi yarışı içindeydiler
1 Mayısta toplanan bu kalabalıkları organize eden merkezi güçler onların kendi doğru kanallarına akmasını engellemekle görevli güçlerdir. (Valiler, Emniyet müdürleri, Belediye başkanları, Sendikacılar, Alana gelen sermaye vekilleri, Marksizm dışı sınıftan kopuk reformist sol anlayışlar, Sivil Toplum örgütleri ve onların içinde kendini tuhaf hissetmeyen yıllarca hapis yatmış "keskin devrimciler".)
Sınıfın içindeki sendikalı işçilerin devrimcilerle tanışmasının önünü kesen, barikat oluşturan, onların izole bir şekilde alana getirip istiklal marşından sonra devrimci yapılarla karşılaşmadan evlerine gönderilmelerini organize eden, onlar alandan çıkana kadar devrimcileri caddelerde saatlerce bekleten ve yoran duvarlara, denize  insansız sokaklara slogan attıran daha sonra perişan halde alana sokan bu anlayış devrimcilik komünistlik iddiasında olanlar tarafından neden hala sorgulanmamaktadır.

Devrimciler, komünistler, kürsüyü işçi sınıfına rağmen işgal eden sendikacı, odacı, zevatın, oradan belediye başkanlarının sermaye vekillerinin reklamını yapan bu asalakların peşinden gitmekte neden ısrar ediliyor.Sınıf devrimcileri yada kendine devrimciyim diyen diğer gruplar neden bunu teşhir ederek, devrimci bir 1 Mayısı yaratma çabası içine girmiyorlar da o alana girmek o niteliği sermaye tarafından belirlenmiş kalabalığa karışmak için can atıyorlar.
İşçi sınıfı ve devrimciler bilmelidirler ki; can bedeliyle, büyük mücadelelerle kazanılmış tüm alanlar sendika bürokrasisinden ve sınıfın içindeki bütün ajanlarıyla devletin elinden ve reformist sözde sol anlayışlardan kurtarılmadıkça 1 mayıslar bizim değil sermayenin  1 mayıs ları olmaya devam edecektir.

Sosyalist, devrimci hareket çürüyor, tasfiye oluyor, iyice dibe vuruyor, buna rağmen kopamıyor.
Bu kuşatma kırılmadan işçi sınıfı, sınıf kimliği kazanamaz kendi sözünü söyleyemez.Tarihsel rolünü oynayabilecek yeteneğini geliştiremez. Devrimciler bu akıl tutulması ve savrulma nedeniyle devrimciliğini yitiriyor, sıradanlaşıyor  devrimci saflarda tasfiyecilik derinleşiyor, sınıf mücadelesi kültürel bir faaliyete dönüşüyor.
1 Mayıs alanı işçilerin var olduğu her yerdir, sermayenin izin verdiği yer değildir. İşçi sınıfının kendi özgür sesini duyurabileceği iktidar talebini haykıracağı, ideolojik ve bürokratik kuşatmayı kırabileceği ve sınıfın kurtuluşu yolunda çağrı yapan güçlerle buluşabileceği, devrimci bir anlayış geliştirilmelidir.
Bu çürüten tutsaklığa son verebilecek, sermayenin kuşatmasını kırabilecek ortak akılla bir çıkış yolu mutlaka bulunmalı devrimciler sınıfla buluşmalıdır. Devrimciler kentlerin merkezi cadde ve  meydanlarında düdük, davul zurna çalarak, oynamak eğlenmek isteyen,1 Mayısı karnavala çevirenlerle yolunu ayırmalı devrimci 1 Mayısını yaratmalıdır. Bunun ipuçları çok yakın geçmişimizde mevcuttur. 
89  1 Mayısında taksime yürüyen devrimcilerin, kurşunlara rağmen geri adım atmayan  ve orada düşen Mehmet Akif DALCI' nın Taksim ısrarıyla açtıkları yoldan bugünlere gelinmesi tasfiyeci anlayışların içine düştüğü trajik bir durumdur. 

95-96 1 Mayısları devrimcilerin egemenliğinde yaşanan son 
1 Mayıs'lardır. O tarihten sonra egemenlik sermayenin ve işbirlikçisi planlayıcıların eline geçmiştir.
Taksim için yıllarca savaşan devrimcilerin, yıllar sonra devletin bütün güçlerinin öncülüğünde Kortejin başını bir papazın arkasında CHP li vekillerin, HAK-İŞ in AKP milletvekillerinin  çektiği çevik kuvvetin açtığı yoldan ilerleyerek “makul sayıyla” yoldaşları ara sokaklarda dövülüp gazlanırken  girdiği Taksimi zafer olarak sunmaları  algıdaki çürümedir, yanılsamadır.
Taksim olsa olsa bir pirus zaferi dir. Ne M. Akif DALCI' nın düştüğü 1 Mayıs’a , ne de 95-96 da ki kitlelerin önüne geçilmez bir sel gibi aktığı ancak üç devrimci işçinin kurşunlanarak dizginlenmeye çalışıldığı  1 Mayısa benzemektedir.
İnisiyatif o yıllardan sonra burjuvazinin eline geçmiştir. Buradan kurtulmak devrimciler için bir zorunluluktur,varoluş sorunudur.
Siyasal içerikten, sınıf kimliğinden yoksun, iktidar talebini dillendirmeyen, örgütsüz ve dağınık güçlerin karnavala çevirdiği 1 Mayıslardaki niteliksiz apolitik kalabalıktan medet uman bir sol anlayışın, 1 Mayısları kavgasız gürültüsüz geçirme misyonu üstlenmiş  devlet sendikacılarıyla el ele verip nasıl bir geleceği tasavvur ettikleri düşünülmesi ve teşhir edilmesi daha da önemlisi mutlaka kopulması gereken bir çürümenin ifadesidir.
Sınıf devrimcileri bu açmazdan kurtulmanın uzun ve zahmetli yollarını zaman alsa da mutlaka bulmalıdır. Siyasetten uzak bir işçi sınıfının ne kendine nede sınıfın bütününe bir faydası olmayacaktır. Sanayi siteleri, işçi havzaları, serbest bölgeler, dağınık atölyeler, Hastaneler, okullar, AVM ler, Rezidans'lar  emeğin üretildiği taşeronun olduğu her yer, her iş kolu , sendikasız, sigortasız, güvencesiz işçilerin olduğu her alan sınıf devrimcilerinin samimi, ikna edici, çözüm üreten iradesinin kendisine ulaşmasını bekliyor. Sınıf siyasetsiz, siyaset sınıfsızdır. Bu oyunu bozmak işçi sınıfını siyasete katmak ve ikna etmek sınıf devrimcilerinin işidir. 
1 Mayıs alanlarında toplanan kalabalıklar burjuva ideolojisinin kuşatmasında çürürken ve devrimcilik iddiasındaki yapılar bu tasfiyecilikten kopamazken, çok daha fazlası ve öfkelisi ve çaresizi, alkol, şans oyunları ve her türden burjuva kültürünün, dinsel ideolojinin kuşatması altında çürüyor ve nefes almak özgürleşmek için devrimcilerin çağrısını uzanacak dost elini bekliyor. 
Sınıfın örgütsüz yığınlarına kulak verelim…
Önce kendimizin sonra işçi sınıfının kurtuluşunu birlikte hazırlayalım. Apolitik çürüyen kalabalıklara tapan değil, kendi örgütlü, bilinçli, politik kalabalıklarını yaratan bir gücü örgütleyelim.

1 Mayısı tarihsel anlamına uygun kutlamak için bu çürümüşlükten burjuva ideolojisinden kopmak gerekiyor.
Bu kuşatmayı kırmak için, cüretkar davranmak, zorda olsa doğru olanın çabasını vermek gerekiyor. 
Sınıf körü olmayalım!
İşçi cinayetlerinde ölmek istemeyen işçiler, çocuk işçiler, mülteci işçiler, iş yerlerinin kapısında direnen işçiler, Kürt işçiler, Kadın işçiler sınıf devrimcilerini bekliyor. Hemde dört gözle...