3 Mart 2014 Pazartesi

HÜKÜMET KARŞITI EYLEMLERİN DÜZEN İÇİLİĞİ VE KOPUŞ

DOLAN SOKAKLARDA İÇİ BOŞ SÖYLEMLERİN ÇEKİCİ IŞILTISI

Uluslar arası güçlerin düğmeye basarak Cemaat aracılığıyla başlattığı operasyonlar sürüyor. Bu süreç Kapitalist devletin asıl sahiplerinin Hükümet etmekle görevlendirdikleri Erdoğan’ı hizaya sokma girişimi olarak algılanmalıdır. Sermaye güçlerinin kendi aralarında başlayan bu dalaşma sonucu ortaya dökülen hırsızlık dosyaları, görüntü ve ses kayıtları. Kendi iradesine güven duymayan küçük burjuva “solları” heyecanlandırmış görünüyor. Bütün gün sokakları “Hükümet istifa” diye çınlatıp arkasını getirmeyenler, çeperindeki güçlerin enerjisini boşaltmanın, kendilerine oyalanacak yeni bir uğraş bulmanın sevinci içinde koşuşturuyorlar.

Kimileri Kürt mücadelesinin dinamik ve sorunlu alanından uzak durmanın çeşitli bahanelerini üretip sorumsuzca davranmayı seçiyorlar.
Burjuva düzene entegre olacak Laikçi,Cumhuriyetçi bir damardan beslenen,CHP kuyrukçularının sosyal demokratlığın gerisine düşen tabanına şirin gözükecek sosyal şoven bir damardan beslenerek kendilerini merkezde konumlandırıyorlar. Burjuva düzenin şiddetinden uslu durarak korunmaya çalışıyorlar. Her türlü bayraklarıyla gürültülü kalabalıklarıyla burjuvazinin egemenliğindeki kentin en şık caddelerinde boy gösterip, emekçi semtlerden uzak duruyorlar.
Laik burjuvazinin de rahatsızlık duyduğu AKP iktidarına karşı, Cumhuriyete sahip çıkma,içi boş tanımsız özgürlük tutumlarıyla düzene bağlılıklarını bildiriyorlar.
Solun sınıfsız ve iktidarsız kesimlerinin, uluslararası sermayenin bazı kesimlerinin başlattığı operasyonun coşkulu takipçileri olarak sokakları doldurması, onların iradesiz ve örgütsüz  olmalarından kaynaklanıyor.
İktidar perspektifini yitirmiş gündelik siyasetin körlüğünden, gelecek hayali kuramayan kendine ve işçi sınıfına güvensiz ve onun uzağında, öfkesinin gerçek kaynağının bilincinde olmayan, ya da uzak duran, sadece yansımalarıyla uğraşarak gün geçiren yeni bir "solculuk" kendini var etmeye çalışıyor.. Sınıf güçlerini kapsamayan, Kürt hareketine sırtını dönen, görmezden  gelen, hatta uzak duran, halkçı popülist bir söylem ve eylemin çıkmaz sokağında gerçeğin sesini duyulmaz kılan gürültüler yapıyorlar. 

Herkesin geçmişin bilgisinden yoksun, hiç bir tarihsel referansa dayanmayan, tamamen kendi durduğu noktadan tanımladığı neredeyse bireylere bölünmüş "özgürlüğün" son sınırında bir anlayış güzelleniyor. Bu anlayışları Gezi direnişiyle başlayan isyan ve ayaklanma süreçlerini açıklama biçimleri, görmek istedikleridir aslında. Kendi iradesizliklerini gizleme çabası içinde hiperaktif bir tutumla oradan oraya koşarak durumu idare etmeye güçsüzlüklerini kapatmaya çabalıyorlar.
Yaşadığımız coğrafya çocukların dahi oyun oynarken kurşuna dizildiği, binlerce devrimcinin zindanlarda ölüme terk edildiği, her gün onlarca işçinin iş cinayetlerinde öldürülğü, türlü acıların yaşandığı bir coğrafyadır. Bu gerçeği bilen büyüklerin oyun oynaması samimiyetsiz ve kendi adlarına trajiktir. Bunu "sol" siyasetle ilgilenenler daha iyi bilmek zorundadır.
Bu toprakların yaşanan sınıfsal, ulusal, dinsel, mezhepsel, çelişkiler nedeniyle  patlayıcı gazlar biriktirdiği yaşanan süreçlerle ortadadır. Yakın tarihimizde 15-16 Haziran başkaldırısı, dün Gazi ayaklanması, 96 1 Mayısı, Tekel işçilerinin Ankara işgali, bu gün Gezi’yle başlayan süreçte yaşadıklarımız birileri için sürpriz olsa da sınıf mücadelesini temel alan komünistlerin hafızasında ve öngörüsü dahilindedir.
Burada sorun ayaklanan kitlelere sınıfsal bir gözle bakamayanlardadır.
Gezi sürecini ; "herkesin bir arada olduğu (MHP,BDP,CHP,Müslüman,Anarşist,Sosyalist,Çevreci,Şoven milliyetçi sollar,Halkçı sollar,LGBT vd,) yönlendirenin olmadığı,"Taksim dayanışması" denen eylemin muhtevasının çok uzağında Gezi parkıyla sınırlı bir algıyı meşrulaştıran sivil toplumcu bir anlayışa, ayaklanmanın içeriğini  apolitikleştiren bir sürece övgüler düzülüyor.
Nasıl bir mücadeledir ki bu kadar uzlaşmazı bir araya getirebiliyor, nereye kadar yürünebilir olduğu sorgulanmıyor.
Her bileşenin başka bir sonuca ulaşmaya çabaladığı, merkezi bir örgütlülükten yoksun, hiç bir hazırlığın yapılmadığı, tamamen kendiliğinden bir patlamanın sonuçsuzluğu öngörülemiyor.
Devletin sınıfsal niteliği hakkında en küçük bilgisi olmayanları anlamak kolay, ancak kendine "sol, sosyalist, devrimci," diye kimlikler edinmiş grupların daha farklı ayrıksı bir duruşu, söylemi öne çıkaramadan bu selin içinde sürüklenmesi ve bu yanılsamalı durumu meşrulaştıran bir tutum içinde olması asıl vahim olandır.
Dünyada yaşanmış devrim süreçlerine ilişkin en küçük bilgiye sahip olanlar, bunun iktidar perspektifine sahip sınıfı kucaklamış devrimci bir örgütle sonuca varacağını bilirler. Hiç bir örgütlülüğe sahip olmayan kalabalıklar ilk anda kendilerini savunmada başarılı olabilirler ancak daha ileriye geçemezler.
Referans alanlar için "Her devrimin temel sorunu iktidar sorunudur". diyor Lenin.
Bu yüzden çocukça hayallere kapılanlar, ayakları yere basan uzun vadeli hesaplar yapmayanlar, sadece oyun oynuyorlar, kitleleri yoran, umutsuzluğu besleyen öfkeyi boşa akıtan bir anlayışı büyütüyorlar.
 Yaşadığımız süreçleri samimi bir algıyla değerlendirmemiz gerekiyor. Bir çok insanın yaşamını yitirdiği, milyonlarca insanın farklı nedenlere dayalı hoşnutsuzlukla sokakları meydanları doldurduğu süreçlerin doğru bir analizi yapılmadan doğru adımlar atmak mümkün olmayacaktır. 
Tarihi değiştirme,dönüştürme gücüne sahip asıl aktör işçi sınıfı kapsamındaki örgütlü güçlerdir. Bu güçler, alanları siyasal iktidar talebiyle doldurmadan gerçek bir eşitlik ve özgürlük kurulamaz. İktidarı hedeflemeyen, bu hazırlığa sahip olmayan bütün isyanlar düzen içinde ya şiddetle boğulur, yada ehlileştirilir. Geleceği kuracak güçlerin siyasallaşmasına ve örgütlenmesine dönük uzun soluklu bir hazırlığı öngörmeyen, bunun için çaba harcamayan hareketlerin  bütün yaptıkları sadece düzen sınırları içinde oyun oynamaktan ibarettir.
Kürt özgürlük hareketini ileriye çekecek, sınıfsal bir tutuma zorlayacak olan büyük kentlerde gelişecek siyasallaşmış örgütlü sınıf hareketidir. Kürt hareketinin yanlışlarını söyleyerek nasıl kimse kendini haklı gösteremezse, bunları susarakta bir yere varamayız. Yaşadığımız coğrafya birlikte bir mücadelenin zorunluluğunu ortaya koyuyor Kürt işçi sınıfı henüz sınıf kimliği kazanmamış görünse bile yakın gelecekte  bölgedeki sınıf mücadelesinin öncü gücü olmaya aday en dinamik güçtür.
Bu gerçeği görmek, şovenizmi geriletecek, sınıf hareketinin yolunu açacak ortak mücadeleler geliştirmek,  dünyada mayalanan devrim dalgasının bilinçli bir ön hazırlığı anlamına gelecektir. Zorlu tasfiye rüzgarlarının estiği, burjuva hükümetlerin kullanım süreleri dolmamdan kısa sürede aşındığı yerle bir olduğu bu tarihsel dönemde tarih işçi sınıfını ve ezilen halkları göreve çağırıyor.
Daha güzel bir dünya mücadele eden Kürt, Türk bütün ulusların  örgütlü işçilerinin ve ezilen halkların elleriyle kurulacak.
HALKLAR ARASINDA SAVAŞA
SINIFLAR ARASINDA BARIŞA HAYIR !...