17 Şubat 2015 Salı

ÖZGECANI ÖLDÜREN DÜZEN ŞİDDETİ

İŞÇİLERİ, KÜRTLERİ, KADINLARI, ÇOCUKLARI KATLEDEN KAPİTALİST DÜZEN İNSANLIKDIŞIDIR!                    
                                                                                                                    İbrahim YURTSEVER

KAPİTALİZM kanla, canla beslenerek var ediyor kendini. Bir ölümüzün sıcak bedeni toprakta soğumadan bir yenisinin ölüm haberini alıyoruz. Her gün biz duymasak ta... İşçiler, Çocuklar, Kadınlar, Kürtler, öldürülüyor. Artık düzen daha genç bedenlere kıyıyor. Her gün daha fazla, öldürülüyoruz. Bu düzen öldürmeyle kurulduğundan bu yana hep ölüyoruz.
Korkuyoruz, susuyoruz, daha çok ölüyoruz. Korkunun zehri beyinlerimizi esir aldığı çok uzun zamandan bu yana insanlık çürüyor. Her davranışımıza sinen korku ruh sağlığımızı bozuyor varlığımızı tehdit ediyor. Ancak Roboskide savaş uçakları çoluk çocuk demeden masum kürt insanları bombalarla öldürüldüğünde, madenlerde, tersanelerde, inşaatlarda işçiler aşırı kar hırsıyla öldürüldüğünde, sokaklarda korunmasız kadınlar erkek şiddeti sonucu tecavüze uğradığında, sokak ortasında çocuklarımız öldürüldüğünde, korku duvarını aşıp bir kısmımız sokaklara taşıyoruz.
Çok geç olmuyormu o zaman. Bir çok ölüme ses bile çıkaramıyoruz. Öldürülen Kürtse çok fazla ilgilenmiyoruz, (içten içe iyi oldu bile diyenler oluyor).
Ki o zaman bile yeterince çoğalamıyoruz gereken tepkiyi veremiyoruz. Politik bilinçle davranabilen az sayıda insan çıkıyor her seferinde sokaklara. Diğerleriyse seyrediyor, tv den izliyor yahutöfkesini içinde taşıyor. Her toplumsal patlama bu sancılı süreçler sonunda böyle birikiyor. Yaşanan acılara yeterli tepkinin verilemediği bu korku süreçleri toplumsal travmayı içten içe büyütüyor.
15-16 Haziranda, Gazi ayaklanmasında, 96 Kadıköy 1 Mayısında olduğu gibi ve Gezi parkı direnişiyle başlayıp kısa sürede tüm ülkede toplumsal isyana dönüşen daha büyük öfke patlamalarını, ayaklanmaları besliyor. Bu topraklar yapısal olarak isyan ve ayaklanmalara gebedir. Ancak yaşanan bu devrimci kabarışlardan, başkaldırılardan ayaklanmalardan yeterince ders çıkarmayanlar, her defasında ders çıkaran sermaye tarafından yenilgiye uğratılmaktadır. Toplumsal patlamaların asıl nedenini görmeyip, ortaya çıkış nedeniyle anlamlandırmaya çalışmak durumu kolay yoldan anlamamızı imkansız kılıyor.

Sınıfsal ilişkiler sürekli çatışmalı bir karakter taşır, bu bazen açıktan bazen içten içe birikir ve fizik kurallarında tanımlandığı gibi sıkışan kaplardaki enerji gibi patlamaya  dönüşür. Böyle çatışmalı sıkışık yapısal özellikler taşıyan bir coğrafyada yaşadığımızı asla unutmadan siyaset yapmalıyız. 
Sınıfsal çatışmanın, çözümlenememiş kürt ulusal sorununun, daha çok alevileri etkileyen mezhepsel ezilmişliğin, erkek egemen iktidar algısından beslenen, evlerden atölyelerden, işyerlerinden sokağa taşan şiddet ve katliamlar bu toplumdaki huzursuzluğu ve kalıcı çözüm arayışını sürekli canlı tutuyor. Çözülememiş bunca sorunun olduğu bu coğrafyada farklı nedenlerle başlayan en küçük tepki hareketi büyük bir isyanan dönüşme potansiyelleri taşıyor. Yaşadıklarımız bunun açık ipuçlarını biz gösteriyor. Bu toplum mutsuz ve buna isyan edecek ortamları daha güzel bir gelecek arayışını sürdürüyor. Her gün sokağa dökülen cesaretini arttıran insanlar çoğalıyor.Toplumsal eylem kapasitemiz geliştikçe daha büyük kalabalıklar çözüm arayışının bir parçası olma iradesini ortaya koyuyor. Gezi isyanı bize toplumun baskılardan kurtulma ve daha iyi yaşam isteğinin ne kadar canlı, güçlü olduğunu gösterdi. Toplumun dinamik devrimci güçleri potansiyel olarak bu güzel geleceği kurma iradesini ortaya koydular. Ancak görülen şu ki eksik olan bu isteği daha somut hale getirebilecek, örgütlü  siyasi iradedir. Bunun eksikliğinin ne kadar yakıcı ve acil bir ihtiyaç olduğunu hepimiz yaşadık, yaşıyoruz. 
Ancak bu durumu kendi lehimize çevirebilecek bir siyasal ortaklık ve gelişkin bir siyasi irade henüz ortaya çıkmış değil. Yaşadığımız topraklar dünya emperyalist kapitalist sisteminin hegomonya savaşının çok önemli bir parçası belkide en sorunlu kaotik parçalarının başında geliyor. 
Bölgesel çatışmalarla, kör savaşlarla geciktirilen dünyanın her yerinde ezilenlerin daha eşit daha özgür bir yaşam arayışı farklı biçimlerde sürüyor.

Özgecan'ın öldürülmesiyle insan yanımız bir kez daha yara aldı, canımız yandı, çaresizliğimiz öfkeye dönüştü ve öfke bizi bir kez daha sokaklara döktü. Ancak cinayetler, katliamlar durmadı, durdurulamadı. Bu düzen varoldukça da artarak sürecek.
Peki ne oluyor da şiddet giderek artıyor. Kapitalizm Dünya ölçeğinde tarihinde görülmemiş boyutlarda bir kriz yaşıyor.
Düzenin krizi derinleştikçe normal zamanlarda yaşanandan çok daha sert, çok yönlü uygulamaları devreye sokuyor, kendi düzeninin  güvenliğini sağlamaya çalışıyor. Dünyanın çeşitli bölgelerinde özellikle Afrika'da Ortadoğu'da savaşlar katliamlar sürekli hale getiriliyor. Ortadoğudaki neredeyse tüm ülkeler mezhepsel temelde parçalandı. Mikro savaşlar, bölgesel savaşlar, iç çatışmalar denetimli olarak sürüyor. Emperyalist hegomonya savaşları bölge halkları üzerinden giderek sertleşen biçimlerde sürüyor. En son Yemen'de yaşananlar bunun en acı örneğini oluşturuyor.

Emperyalist gericilik bütün dünyada çok sayıda can alıyor. Yaygınlaşan din, mezhep savaşları emperyalist efendilerin çıkarlarına uygun parçalanan coğrafyalara bölünüp paylaşılıyor. 
Savaşlardan kaçarak ülkelerini yaşadıkları toprakları terk eden, kendilerine yeni yaşam alanları arayan milyonlarca insan göç yollarında perişen oluyor. Parçalanan ülkelerde ortaya çıkan , iktidar boşluklarıyla güçlenen dinsel temelli örgütlü hareketlerin bölgesel egemenliklerini güçlendirmeleri halklara kan kusturan küresel egemenlere hizmet eden amaçsız kör  savaşları sürüyor.
Bu düzen dünya halklarını bir bütün olarak tehtid ediyor. Kimse kendini güvende hissedemez.
Kanla beslenen egemen düzenin yaptıklarının ve neler yapabileceğinin iyi anlaşılması bilince çıkarılması gerekiyor.
Emperyalist düzenin bu çaresizliği giderek egemenlere herşeyi yaptıracak denli tehlikeli boyutlara ulaşıyor. Kimse daha önceki yaşanmışlıkları düşünerek ölçü alarak gidişatı ölçmeye kalkışmamalıdır. Dönemin kendine has karakteristik yapısı nedeniyle yıkıcı savaşları, daha yeni ve kapsayıcı baskı yöntemlerini uygulamaya sokmak meşrulaştırmak zorunda kalması kaçınılmazdır..
Egemenlerin yönetme zorluğu giderek daha belirgin hale gelirken, bütün ülkelerde örgütsüz ezilen kitlelerin farklı bir gelecek arayışı ve 
çıkış yönelimleri kendi sınıf iktidarlarını savundukları noktada kesişmekte zorlanıyor. Ortadoğuda, Asyada, Afrikada birçok ülkede örgütsüz "Arap Baharı" adıyla anılan "devrim" girişimleri geri çekilmek zorunda kalıyor. Egemenler sarsılan iktidarlarını daha baskıcı militarist örgütlenmelerle tahkim ediyorlar. Dağınık güçlerle verilen örgütsüz, alternatif iktidar araçlarına sahip olmayan mücadeleler, merkezi bir tutum almakta zorlanan kalabalıklar, ezilen sınıflara yönelen saldırılara etkili bir yanıt üretmekte zorlanıyorlar.

Yaşadığımız coğrafya da ise Kürt özgürlük hareketiyle Sol, sosyalist hareketlerin ortaklaşamaması her iki tarafıda zora sokuyor ve zorunlu olarak başka ittifak arayışlarına yöneltiyor. Kürt hareketi kitlelerin beklentilerine geniş bir alanda yanıt üretmeye çaba harcarken, sedece kendi ulusal sorun merkezli algısını genişletmek zorunda kalıyor. Sol sosyalist hareketin, toplumun ezilen kesimlerinin, emekçi kitlelerin temsil yeteneğinden yoksun olduğu bu tarihsel koşullarda her iki akımda duruşunu korumakta zorlanıyor. Kürt özgürlük hareketi bu tıkanıklığı kendi yaratıcı yöntemleriyle toplumun tüm dışlanan kesimlerini kapsayacak yeni bir siyasi yaklaşımı temel alarak açmaya çalışıyor. Bu süreci aşmak için güç kazanmaya  çalışırken kendi tutumunu esnetmeye farklı toplumsal kesimlerle ilişki kuruyor. Bir yandan TC devletiyle yürüttüğü müzakerelerin yürütülmesinde yaşanan sorunları aşmaya çalışırken diğer yandan bölgesel denklemin kendisine yüklediği sorumluluğun gereklerini de yerine getirmeye çalışıyor.
Ortadoğudaki güç dengelerinin izin verdiği oranda etkinlik alanını genişletmeye mevzilerini korumaya ve kalıcılaştırmaya çaba harcıyor. Yani kendi isteği dışında nesnelliğin dayatmasıyla ittifak arayışları çerçevesinde daha geri bulduğu güçlerlede taktik ittifaklar kuruyor. Bu siyasetin doğası gereğidir, siyaset boşluk tanımaz, bölgede işçi sınıfı hareketlerinin  sosyalist güçlerin yeterince örgütlü ve gelişkin olmamasının yol açtığı bu ittifak dengelerinin dinamik değişken yapısı tamamen siyasetteki güç dengeleri tarafından belirlenmektedir.

Sol hareket ise duruşunu netleştirememenin sancısıyla kendisi bir alternatif olacak biçimde bir irade ortaya koyamadan yol almaya çalışıyor. Tabanına ve sınırlı etki alanına  bütün toplumsal problemlerde alternatif olamadığı ve somut tutumlar ortaya koyamadığı için yaklaşan seçim sürecinde sosyalist soldan umut bekleyen kitleleri ya utangaçça CHP nin kuyruğuna takılmaya yada şovenizmin etkisini kırabilmiş bir kısmına HDP ye destek olabilecekleri bir kararsızlığa itiyor. Yada Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde olduğu gibi o gün için  hayatta somut karşılığı olmayan Boykot gibi etkisiz örgütsüz pasif bir tutumu besliyor. HDP ve Kürt özgürlük hareketine baştan beri mesafeli duran (gizli bir şovenizmide içinde barındıran) yapıların siyaset yapması bölgedeki dinamik yapı ve altüst oluşlar nedeniyle olanaksızlaşıyor. Bu kadar yakıcı bir sorun ortada dururken bunu görmezdem gelerek siyaset yapma olanağı yoktur. Kürt özgürlük hareketine yönelik haklı eleştirilerini yüksek sesle dile getirmekten ve birlikte daha sosyalist zeminde emekçi sınıfların taleplerini gündemine alan bir kürt hareketinin yaratılmasında aktif bir rol almaktan kaçınarak sadece eleştirerek zaman geçiriyor. Kürt özgürlük hareketi hiç bir yapının uzaktan akıl vermeleriyle eleştirileriyle daha sol sosyalist bir niteliğe bürünmeyecektir, bu ancak Sosyalistlerin Kürt özgürlük hareketiyle daha samimi daha açık ve birlikte iş yaparak inşa edebileceği bir süreçtir. Kürt hareketinin yürüttüğü mücadelenin temelde ulusal bir nitelik taşıması bu hareketi farklı sınıfsal ulusal etkilere açık hale getiriyor.
Sosyalist solun HDP ye yönelik eleştirileri bazı başlıklarda haklılık taşısa da, politika somutluklar üzerinden yürüyor. Somut durumlar karşısında burun kıvırarak ilişkilerin toplamı üzerinde bir beğenmemezlik siyasetiyle sürece müdahale imkanı yoktur. Tüm toplumun burjuva siyaset zemininde politikleşeceği "milletvekilliği" seçim sürecinde her iki tarafında daha net daha aktif ve somut hedefler gösteren bir tutumu öne çıkarmaları gerekiyor. HDP son süreçte hızlı bir değişim yaşamış ulusal sorunu aşan toplumun bütününü kucaklayan ve Türkiye siyasetini etkileyen ve yakın gelecekte bir bütün olarak belirleyen bir konuma yol almaktadır. Artık HDP Türkiye siyasetinin önemli bir aktörü haline gelmiştir. Şoven önyargılar somut çözümler tarafından bertaraf edilmeye başlanmıştır. HDP nin toplumun bütün kesimlerini içine alan söylemi olumlu etki yaratmaktadır. Ülkenin ve bölgenin içinde bulunduğu sorunlara yönelik daha net, somut, çözüm önerileri ortaya kondukça aldığı destekte büyük oranda artacaktır.
Toplumun bu düzene duyduğu güven bütün kesimlerde giderek azalırken artan öfkesi de büyüyor. 
Başta eğitim alanında hayata geçen saldırılar bir çok aileyi zor durumda bırakmıştır. Parası olmayan aileler artık devletin el etek çektiği imam hatipli okul müdürlerinin egemenliğine giren eğitimin çarklarında öğütülürken parası olanlar bütçelerine göre özel okul seçecek ve gelecekte iş bulmakta zorlanmacak çocukları için on binlerce lira bulmak zorunda kalacaklardır. Bulamazlarsa bu aileler için bankalar kredi satışlarına başlamış, aileler borca girerek çocuklarına eğitim satın almak zorunda bırakılmıştır. Çocukları üniversitede okuyan milyonlarca anne baba çocuklarının can güvenliği başta olmak üzere iş bulamamasından ve geleceğinden kaygı duyuyor. 
İşçiler iş güvencesi olmadan her an işten atılma korkusu yaşıyor. Sömürü yoğunlaşıyor, çalışma koşulları vahşileşiyor, mobing artıyor. sendikasızlık genel kural haline getiriliyor.
Adalet sistemi burjuva düzenin tiyatral oyununu sürdüremiyecek kadar çürümüş deşifre olmuş durumda. İktidarın totaliterleşme yolunda attığı adımlar güvenlik yasaları adı altında sokakta giderek belirgin hale geliyor, Meclisi, Ordusu, Yüksek Mahkemeleri, Okulları, Güvenlik (Şiddet) aygıtları her gün daha fazla merkezileştirilerek iktidara direkt bağlı kurumlar haline getiriliyor. 
Alt emperyal güç olma hevesi taşıyan Türkiye kapitalist devleti ve onun hükümeti her açıdan bölgede ve kendi içinde sıkışmış durumdadır. Bu sıkışmışlıktan normal yollarla çıkması pek olası görünmemektedir, bu yüzden şiddet tüm toplumda meşrulaştırılacak, Özgecan'ın öldürülmesi gibi gibi en sıradan insanda bile toplumsal huzursuzluk ve kaygı yaratan, devlete güven duygusunu zedeleyen olaylar, devletin "güvenliği ve huzuru sağlama" adı altında daha baskıcı düzenlemeleri hızla devreye sokacak adımlar atmasının bahanesi olacaktır. En son gece vakti çıkarılan güvenlik yasası, Kürt sorunun inkarı, Balyoz sanıklarının salıverilmesi, Kürdistana yapılan askeri yığınak, uzun süredir kesintisiz devam eden kalekol ve baraj inşaatları Erdoğan iktidarının niyetini anlamız için yeterli verileri sunuyor. Erdoğanın ordu içindeki geçmiş dönemin suçlu saydığı çeteleriyle yeni bir işbirliği içine girdiğinin ipuçları kendini hissetiriyor. Ancak bu denemiş yöntemlerin her iki taraf için yeni acılar üretmekten başka hiç bir çözüme kavuşamayacak çıkmaz bir sokağı adımlamaktan başka hiç bir yararı olmayacaktır. Kürt özgürlük hareketi geçmiş dönemlerden çok daha tecrübeli çok daha etkili bir konumdadır. Bu tutum toplumun büyük kesimim tarafından destek bulmayacak Erdoğanın sahip olduğu destek daha da eriyecek onu güçsüz kılacaktır. Kürt hareketi için  Barış ta ısrar AKP nin sonunu getirecek bir tutumdur ve bu tutumda ısrar edilmelidir.  

Toplumda kendini düzenle sorunlu gören bütün kesimler, belli tali ayrımları daha sonraki bir zamana erteleyerek bu gün sistemin saldırıları karşısında güçlü bir barikat oluşturacak ortaklık üzerine kafa yormalıdırlar. Bu düzenden rahatsız olan tüm kesimlert ve onların öncüleri olduğunu iddia edenler 
burjuvazinin bütün politik, ideolojik, fiziksel saldırıları karşısında kendilerini savunmasız korumasız örgütsüz hisseden tüm ezilenler için somut bir seçenek haline gelmenin, mücadeleye öncülük etme iradesini ortaya koymanın yolları üzerine samimiyetle projeler üretmek zorundadır.
Politik bir birlikteliğin oluşamayacağı koşullarda saldırılar karşısında taktik birliktelikler oluşturulması tarihsel bir zorunluktur. Bu birliktelikler güncel saldırıları durdurma geriletme amacıyla gerçekleşecek birliktelikler olarak formüle edilmelidir.


Kürt özgürlük hareketi sol sosyalist güçlerin farklı tonlarını,Türkiye işçi sınıfını, kadın hareketini, Alevi toplumunu ve farklılık taşıyan kendi dışındaki bütün ezilen kesimleri arkasına almak için somut adımlar atmış ve bu yaklaşım toplumda büyük oranda umut yaratmıştır. Sedece kürt soruna daha fazla duyarlılık göstererek diğer toplumsal konularda gücünü harekete geçirmekten çekinen ve sessiz kalan tutumlar Kürt özgürlük hareketinin dışında kalan kesimlerde bir güven sorunu ortaya çıkarmıştır, bunun aşılmasının yoluda Newrozda olduğu kadar 1 Mayıslar'da ve diğer toplumsal başkaldırılarda ortak tutum almaktan geçiyor. Kürt hareketinin bu günden sonra "sizde yeterince bizim sorunumuza sahip çıkmadınız" deme hakkı yoktur. Bu tartışmalar tüm taraflar açısından geride bırakılmalıdır.
Kürt özgürlük hareketi "Her şeyin çözümü burada asıl örgütlü güç biziz gelin" demekle bu sürecin işlemeyeceğini güven verecek bir mutabakatın oluşmasının daha somut talepleri içerdiğini bilerek,ortak bir dilin inşasının da dikkate alarak davranmalıdır. Son süreçte bu noktada çok olumlu adımlar atılmış Türk insanında HDP şahsında Selahattin DEMİRTAŞ'ın da kişiliği özelinde bir sempati gelişmiştir. Bu sıcaklık ve beğeni Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde sandığa yansımıştır.
Kürt özgürlük hareketi Kobanede IŞİD e karşı yürüttüğü mücadeleyle başta bölge halklarının nezninde güçlü bir konum elde etmiş bölgenin çok öenmli bir gücü olduğunu bütün dünyaya kanıtlamıştır. 
Ağır bedeller ödenerek kazanılan bu mücadele bütün dünyada olumlu bir prestij edinmesini ve meşru bir güç olarak kabul görmesini sağlamıştır.  

Latin Amerikadan  Avrupaya, Ortadoğudan Afrikaya egemenlerin emekçi sınıfların üzerine yıkmak istediği krizin bedelini egemen güçlere ödetmek, emekçilerin ve tüm ezilenlerin ortak iktidarının yolunu aralamak için somut hedeflere yönelik birliktelikler vakit kaybedilmeden inşa edilmelidir.
Sermayenin saldırıları karşısında ortaklık kurmakta zorlanan, bakış açıları arasındaki farklılıkların giderilemeyeceği durumda, taktik bir ortaklığa yönelmenin bütün kesimler açısından bir moral üreteceği ve gelecekte daha sağlıklı bir birlikteliğin önünü açacağı dikkate alınmalı bu duyarlılıkla davranılmalıdır. Zaman mızmızlık yapacak konformist tutumlarla oyalanılacak zaman değildir.
Toplumun bu düzenden rahatsız, acı çeken, yaralanmış bedel ödeyen kesimleri siyasal olarak daha fazla kendi haline terk edilerek sahipsiz bırakılamaz. Soma'da Ermenek'te maden ocaklarından yükselen çığlığı Kobaneyle Rojavayla, Diyarbakırla birleştirme zamanıdır. Ortalama, yüzeysel söylemlerle sosyalist hareket ve emekçi sınıflar içinde bu güven sağlanamaz. HDP toplumsal açıdan insanların umut olarak görmek istedikleri, iktidarı durdurabilecek bir enerjiyi üretebilecek, yeni hamleleri ortaya koyacak kitleleri bir yerde toplayabilecek tek güç olarak öne çıkmaktadır. 
Bu tarihin dayattığı güncel bir  realitedir. Kendi içinde, oldukça karmaşık, sıkıntılı süreçleri içermekle beraber bölge ezilenleri için muazzam bir özgürleşme pratiğinin olanağı da içinde barındırmaktadır. Bu güne kadar kendini aşma geleceğe taşıma noktasında kendini kanıtlamış olan Kürt Özgürlük hareketi omuzlarındaki ağır yükü hepimizle paylaşma çağrısı yapıyor. Uzakta duran ve sorumluluk almayanların burun kıvıranların dikensiz gül bahçesi arayanların yolu ayrıdır.Bütün cevapsız sorulara, kafaları karıştıran tutumlara rağmen Kürt özgürlük hareketi kendini, kuracağı yeni ilişkilere göre gözden geçirerek ortak bir dil ve iradenin oluşması için çaba göstermektedir.
İnsanların acılarını öfkelerini umuda dönüştürecek ve yeni bir güç dengesinin açığa çıkacağı, saldırıları durdurabileceğimiz ve yeni kazanımlarla nefes alacağımız bir ortamın sağlanması her iki tarafında yaşamsal önemde görmesi gereken tarihsel bir sorumluluk ve görevdir.
Solun bir kesiminin alternatif oluşturamadığı için kendini kürt hareketi içinde erimeye bırakması, diğer bir kısmının ulusal reflekslerle kürt hareketinden uzak durmayı tercih etmesi gibi iki ölümcül seçenek politik alanda büyük bir boşluk doğurmaktadır. Kendini tarihsel sınıfsal konumlanışı ve perspektifiyle varetmesi gereken, kendisi olma iddiasını yeniden kazanmak zorunda olan sosyalist hareket, 12 Eylül ve Sovyetlerdeki deneyin çözülmesiyle başlayan özgüven yitimini süreci anlamaya çalışarak daha cüretkar davranarak, radikal adımlar atarak aşmak zorundadır. Türkiyeli devrimciler, sosyalistler kendilerini ayağa kaldıracak toplumsal  bir güç olarak varedebilecek bir savaşın içine girmelidirler. Kendisinin toplumsal meşruiyet sorunu aşamayan hareketlerin Kürt özgürlük hareketine çok fazla katkısı olmayacaktır. Rojavayı, Kobaneyi,Diyarbakırı  İzmire, Antalyaya,Trabzona bağlayacak olan Türkiyeli devrimcilerin Soyalistlerin bağımsız çabalarıdır. İşçi ve emekçilere kölelik koşullarının dayatıldığı krizin derinleştiği ve can yakıcı hale geldiği günümüzde sınıf mücadelesi keskinleşecek saflar netleşecektir. Devrimci Sosyalist hareket Kürt sorunun çözümüne katkı sunmak için İşçi sınıfı mücadelesini şovenizmden arındırarak ortak mücadelenin yolunu açacak pratikler geliştirmelidir.
Bu tarihsel sıkışıklık ve kriz, eğer koşulları doğru değerlendirebilirsek devrimci sonuçlar doğurabilecek muazzam potansiyeller taşımaktadır. Bu günkü özgüvensiz dağınık tutumun sürmesi halinde devletin toplumsal şiddeti daha fazla arttıracağı en "demokratik" varoluşa bile tahammül göstermeyeceği açık şiddet döneminin bütün kurumlarıyla hızla inşa edileceği ve hayata geçirileceği daha karanlık bir döneme yol alacaktır. Her yapı, kurum ve her birey bu tarihsel sorumlukla davranmalıdır. Aramızda daha sıcak,samimi güvene dayalı ilişkiler geliştirmeye,birlikte iş yapmaya önem ve hız verilmelidir. İşçilerin,Kürtlerin, Kadınların, Çocukların öldürülmesinin normalleştirildiği bu düzeninin şiddetinin önüne bu bilinç, irade ve örgütlülükle karşı çıkmak bütün farkındalık sahibi siyasal grupların kişilerin ve partilerin sorumluluğundadır. Yolumuz açık olsun.
                                                                                                                               10.04.2015 güncellendi