15 HAZİRAN GÜNÜ ÜÇ KURUMUN DÜZENLEDİĞİ PANEL VE FORUMDA İZMİR'DE SINIFIN ÖNCÜ
İŞÇİLERİ BULUŞTU!
Program 16 Haziran ayaklanmasını
hazırlayan süreci anlatan bir slayt gösterisiyle başladı.
Slayt, 1961 Saraçhane mitingiyle
başlayan sınıfsal uyanışının kendi içinde sıçramalı devrimci atılımlarını grev,
direniş, işgal, öz yönetim pratiklerini kronolojik bir sırayla aktardı.
Sınıfın yazarı ve sendikal alanda örgütleyicisi Volkan YARAŞIR ilk sözü aldı.
16 Hazirana giden sürecin temel öne çıkan noktalarını işaretledi.
16 Hazirana giden sürecin temel öne çıkan noktalarını işaretledi.
Osmanlıdan günümüze sınıf hareketinin
yapısal özelliklerini, Cumhuriyetin kuruluş felsefesinin sınıfa dayattığı
baskıcı tutum ve yasaların Türkiye işçi sınıfının geç sahneye çıkan genç bir
işçi sınıfı olarak nasıl örgütlendiği deneyim biriktirdiği ve 16 Haziran 1970 e
gelirken oluşturduğu birikim sürecini aktardı. Konuşmanın temel noktalarından
ilki Saraçhane mitinginin nasıl anlaşılması gerektiğiydi. Alttaki metin
konuşmanın daha derli toplu anlaşılması için Volkan YARAŞIR'ın Toplumsol
org.taki yazısından alıntılanmıştır.
1961 Saraçhane Mitingi
-Saraçhane Mitingi işçilere toplumsal
ve maddi bir güç olduklarını gösterdi. Bu basit bir olay değildi. Sınıfın
zihniyet dünyasında bir değişimi işaretliyordu. Sınıfın kendi gücünün farkına
varması bir başlangıçtı. Ve yapabilme ve gerçekleştirebilme kudreti böylece
açığa çıkıyordu. Saraçhane Mitingi tek tek damlaların birleşirse sel
olacağının, selin de yıkıcı bir güç olduğunun göstergesiydi. Eyleme katılan
işçi eylem içinde hem kolektif gücünün farkına varıyor, hem de öznel değişimini
yaşayarak görüyordu.
Kavel bir direnişin, inadın ve inancın simgesi
1963, 29 Ocak’ta Kavel Kablo
fabrikasında çalışan Maden-İş Sendikası’na üye 173 işçi, yıllık ikramiyelerinin
ödenmemesi ve sendikal baskılara karşı iş bıraktı ve oturma eylemi yaptı. Daha
sonra bazı işçiler işten atıldı ve işveren lokavt ilan etti. Bunun üzerine 4
Şubat 1963’te Kavel işçileri greve başladı. Grev mücadelesi hızla sertleşti.
İşçiler grev kırıcısı memurları fabrikaya sokmadı. Polis müdahalesi, çatışmaya
dönüştü. Çevre halk ve işçi aileleri destek için fabrikanın önünde toplandı.
Bazı işçiler tutuklandı. Grev bir yanıyla da sınıf dayanışmasını simgeledi.
General Elektrik fabrikasında çalışan işçiler para topladı.
Demirdöküm işçileri
yardım kampanyası başlattı ve destek için sakal bıraktı. Türk-İş’in güney
bölgesinde 23 sendika başkanı ve 45 yönetici, Kavel direnişini Türk-İş’in
yeterince desteklemediğinden dolayı, konfederasyonla ilişkilerini kesti. Daha
sonraki günlerde işverenin dışarıya mal çıkartmak istemesi üzerine işçiler
müdahale etti. Yeniden polisle çatışma yaşandı.
Kavel işçileri yaptıkları grevle
sınıfın kolektif gücünü gösterdi. Kavel işçilerinin direnişi, anayasal bir hak
olan ama yasal düzenlemelerin yapılmadığı grev ve toplusözleşme yasasının
fiilen çıkmasını sağladı. Kavel grevi sınıfın kopara kopara alma geleneğinin
simgesi oldu. İşçi sınıfı bağımsız gücüyle her türlü statükoyu paramparça
edeceğini gösterdi. Bu gücün yıkıcı yaratıcılığını fark eden egemenler, hızla
önlemler alma ihtiyacı duydu (4).
SADA, DİSK’in embriyonu işlevi gördü.
1965 Kozlu Direnişi, 1966
Paşabahçe Grevi dönemin en etkili eylemeleri olarak öne çıktı. Sınıf
sendikasını arıyordu. Korporatizmin ve bürokratizmin bataklığındaki Türk-İş’in
dışında gerçek bir sınıf sendikasının yaratılması acil bir ihtiyaçtı.
1966 Paşabahçe grevi ve
greve Türk-İş’in yaklaşımı ve grev sürecinde oluşturulan sendikalar arasındaki
dayanışma örgütlenmesi SADA, bu sürecin kapılarını araladı. Bu gelişmeler
DİSK’in kurulma zeminlerini yarattı. SADA, DİSK’in embriyomu işlevi gördü.
DİSK, 1967 yılında kuruldu. Aynı dönemde öğrenci gençlik ve köylü hareketinde
önemli gelişmeler yaşanıyordu.
DİSK bir anlamda sınıf hareketinde
büyük bir sıkışmışlığın ve T.C.’nin kuruluşundan, hatta Osmanlı döneminde beri
sınıfın bağımsız arayışının (5) ve kendini ifade etme uğraşısının göstergesi
oldu. Sınıf hareketinin dipten gelen dalgası, önündeki blokajları yıkıyordu.
DİSK ağırlıklı olarak özel sektörde örgütlendi ve hızla kök saldı ve gelişti.
Sınıf ataklar yapmaya devam ediyor, öznel ve nesnel şekillenişi doğrultusunda
önemli, çarpıcı ve sarsıcı adımlar atıyordu.
1968-1969’daki fabrika işgal
eylemleri Türkiye işçi sınıfının en radikal ve militan eylemleri olarak iz
bıraktı. Sınıf mücadeleleri tarihinde işçi sınıfının gerçekleştirdiği en
militan ve sarsıcı eylem tarzı fabrika işgal eylemleridir. Fabrika işgal
eylemleri en başta kapitalizmin ontolojisi olan özel mülke karşı girişilmiş bir
eylemdir. Sermayenin acıyan yerine vurmaktır. Sermayenin içinde yarattığı korku
kadar, sınıfın ruhunu ateşleyici bir içeriğe sahiptir. Sınıfın kendisini ilga
etme kültürünün başlangıç noktasıdır. Ücretli emek düzenini kilitlemektir.
Ayrıca Roma hukukundan beri gelen özel mülkün korunması ya da burjuva hukukunu
işlevsiz bırakan muazzam bir eylem biçimidir.
Türkiye sınıf tarihi içinde en
önemli, en sarsıcı eylem dalgası olarak 1968 ve 1969’da gerçekleşen bir dizi
fabrika işgal eylemlerini görebiliriz.
Sınıf bu eylemleriyle hedefi göstermiştir. Hedef: Kapitalizmdir.
Fabrika işgal eylemleri 1968 Derby
işgaliyle başladı.
Derby işgali sınıf mücadelesinde
önemli bir moment oldu. 1200 Derby işçisinin DİSK/ Lastik-İş’e üye olması
işveren tarafından kabul edilmedi. İşveren Türk-İş’e bağlı Kauçuk-İş’i yetkili
sendika olarak atadı. İşçiler toplusözleşmeyi Kauçuk-İş’le imzalamamak istemesi
üzerine tepkiler, spontane bir şekilde fabrika işgal eylemine dönüştü. İşgale
öğrenci gençlik destek oldu. Lastik-İş işyerinde yetkili sendikanın belirlenmesi
için referandum yapılması teklifinde bulundu ama teklif reddedildi. Sonunda
mahkeme kararı sonucu referandum uygulandı ve Lastik-İş referandumu büyük bir
oy çokluğuyla kazandı.
Sendikal haklar ve işverenin
baskısına karşı gerçekleşen eylem, ilk fabrika işgal eylemi olarak iz bıraktı.
İşgal, sınıfın sendikal mücadelesinin geldiği aşamayı ortaya koydu ve sınıfın
haklarını sonuna kadar koruyacağını gösterdi. Derby işgali, eylemin niteliği ve
sonuçları ve etkileriyle sınıf mücadelesinde yeni bir dönemin başlangıcı oldu.
İşgal sınıfın şekillenmesinin bir göstergesiydi.
Ve kendinden sonra gerçekleşen birçok benzer eylem olacaktı.
Derby işgalini aynı yıl (1968’de) Altınel Pres Sanayi, Kavel Kablo, Emayetaş işgalleri izledi.
Ve kendinden sonra gerçekleşen birçok benzer eylem olacaktı.
Derby işgalini aynı yıl (1968’de) Altınel Pres Sanayi, Kavel Kablo, Emayetaş işgalleri izledi.
İşçi sınıfı işgal tipi eylemlerle,
hem kendi gücünü görüyor ve sınıf kimliğini pekiştiriyordu, hem de sermaye ya
da patronla, devlet arasındaki ilişkiyi kavrıyordu. Sermayeye karşı nasıl
savaşacağını yaşayarak öğreniyordu. İşgal emeğin sermayeye karşı net bir tavır
alışıydı ve sınıf kardeşliğinin ateş çemberi içinde örüldüğü bir pratikti.
1969 yılında fabrika işgal eylemleri
radikalleşerek, yaygınlık gösterdi. Sendikal haklara sahip çıkma ve işverenin
baskıları işgal eylemlerini tetiklese de, eylemler sınıfsal antagonizmanın açık
dışavurumuydu. Sınıf mücadelesinin en keskin ve en somut yaşandığı odak olan
fabrikada gerçekleşen işgal eylemleri, sınıfın kendisi için sınıf olma yönünde
önemli bir merhaleyi işaretliyordu.
SİNGER İŞGALİ
Ocak 1969’da gerçekleşen Singer
işgali böyle bir eylemdi. Singer’de çalışan 520 işçi ”bağımsız” Çelik-İş
sendikasından ayrılarak, DİSK’e bağlı Maden-İş sendikasına geçti. İşveren bu
gelişme üzerine işçilere gözdağı vermek için üç işçiyi işten attı. Bunun
üzerine işçiler işten atılmaları protesto etmek ve sendika haklarını elde etmek
için fabrikayı işgal etti. Ertesi gün polis işçilere müdahale etti. Singer
işçileri polisin müdahalesine karşı aktif direniş gösterdi. İşçilerle polis
arasında taşlı, sopalı olarak belirli aralıklarla 5 saat çatışma sürdü.
Çevre halkı ve işçi aileleri işgalci
işçilere destek vermek için fabrikanın etrafında toplandı. Yeni polis
güçlerinin gelmesiyle, işçiler fabrikadan zorla çıkarıldı. Çatışmalar sonucu 14
işçi ve 8 polis yaralandı. Onlarca işçi gözaltına alındı.
Singer işgali ve gösterilen direniş
yeni bir dönemin kapılarını araladı. İşçi sınıfı, devletle arasındaki mesafeyi
net olarak oraya koymaya başladı. Birkaç yıl içinde fabrika mahalleyle, sokakla
ve alanlarla buluşacaktı.
DEMİRDÖKÜM İŞGALİ
Ardından Demirdöküm işgali geldi.
Benzer gerekçelerle Demirdöküm işçileri fabrikayı işgal etti. İşgal eylemine
2300 işçiden 1850’si fiilen katıldı. İşgal çevre fabrikalar ve halk tarafından
aktif desteklendi. İşgal 5 gün sürdü. Polis fabrikaya ses, sis ve göz yaşartıcı
bombalarla ve coplarla müdahale etti. İşçiler demir çubuklarla, sopalarla,
taşlarla direndi. Halk ve işçi aileleri de dışarıdan polise taş atarak, polisi
geri püskürttü.
Ertesi gün polis yeniden müdahale
etti. Bu müdahale de başarısızlıkla sonuçlandı. Bunun üzerine ordu devreye
girdi. Fabrika 10 tank ve 15 zırhlı araçla kuşatıldı. İşçiler bu gelişmeler
üzerine fabrikayı terk ettiler.
Demirdöküm işgali sınıfın militan
ruhunu gösterdi. Haklarını almada kararlılığını ortaya koydu. Polise karşı
sergilenen militan direniş, sınıfın özgüvenini artıran önemli bir pratik oldu.
Sınıf eylemin içinde şekilleniyor, öğreniyor ve militanlaşıyordu. İşgallerle
kapitalizmin acıyan yerine vurmaya devam ediyordu.
GAMAK DİRENİŞİ
1969’daki Gamak direnişi, sınıf
tarihine önemli bir iz bıraktı. Polisle girilen çatışmada Şerif Aygül adında
bir işçi yaşamını yitirdi. Gamak olayları, ülkede sınıf mücadelesinin
sertleşmesinin açık bir göstergesiydi. Artık en basit ekonomik mücadeleye karşı
siyasal iktidar tahammülsüzlüğünü ortaya koyuyordu ve mücadelenin bastırılması
için en sert önlemleri alıyordu.
SUNGURLAR KAZAN İŞGALİ
1970 Mart’ında gerçekleşen Sungurlar
işgali, 15-16 Haziran’a doğru son fabrika işgal eylemi oldu. Sungurlar işgali
sınıfın diğer işgallerde olduğu gibi uzlaşmacı, işbirlikçi sendikal yapılardan
hızla uzaklaşarak, sınıf sendikacılığına yönelmesi sonucu gerçekleşti. İşçi
hareketinin taşıyıcı sektörleri olan metal, maden, metalurji sektörleri
ayaktaydı. İşgal 52 saat sürdü. Daha sonra Maden-İş sendikasıyla işveren
protokol imzaladı. İşverenin baskılarının sürmesi üzerine bir ay sonra
Sungurlar işçileri fabrikayı yeniden işgal etti. İşgal geniş bir dayanışma
ağıyla desteklendi. Demirdöküm, Rabak, Elektrometal, Estaş işçileri işgalci
işçilerle dayanışmak için fabrikayı kuşattı. Fabrika askeri birlikler
tarafından sarıldı. Beşinci gün işgale son verildi. İşçiler askeri birlik
komutanını “haklarımız verilmezse yeniden harekete geçeceğiz!” diye uyardı.
İşçi sınıfı kavganın içinde
ustalaşıyordu. Fabrika işgal eylemleri hak mücadelesinin hızla anti-kapitalist
mücadeleye evrildiğini gösterdi. Ve mücadelenin içinde sınıf, antagonizmanın
bütün çıplaklığıyla yüz yüze geldi. Sınıfa kendi otonomisi ve ontolojisi yol
gösteriyordu. İşgal eylemleri son derece konsantre bir özgüven hareketiydi.
Sınıfı şekillendiren, bilinç ve kimliğini besleyen, muazzam zengin birikimler yaratan
pratiklerdi.
İşçi hareketi öznel ve nesnel şekillenişinin en iyi ifadesini
1969’da Alpagut’ta, 1970’te Günterm kazan fabrikasında yarattığı özyönetim
pratikleriyle gösterdi.
Türkiye sınıf tarihinde çok rastlanmayan bu deneyimler, bir
doğrudan eylem ve doğrudan demokrasi pratiğiydi.
Uluslararası işçi sınıfı tarihi
içinde sınıfın bağımsız gelişme dinamikleri doğrudan eylem pratiklerini
yarattığı gibi, bazı kritik momentlerde de doğrudan demokrasi deneyimleri de
ortaya çıkmaktadır.
Türkiye işçi sınıfının bu
özelliklerini konsantre bir şekilde (hem de gelişiminin erken tarihlerinde)
göstermesi önemlidir.
Alpagut ve Günterm özyönetim
pratikleri sınıfın nasıl bir dünya istediğini somut olarak ortaya koyan
eylemler oldu. İşçi sınıfı reflekssel ve spontanel olarak harekete geçip, kendi
otonomisinin gücünü dışa vurdu.
Alpagut işçileri, Haziran 1969’da
sınıfın pratik içinde şekillenişini gösterdi.
İşçiler Çorum Alpagut linyit
işletmesini işgal etti. 786 maden işçisi, işletmeyi 35 gün hem yönetti, hem de
faaliyetini sürdürdü. İşçilerin işletmenin yönetimine el koyması, sınıf
tarihinde yeni bir dönem oldu. İşçiler, işçi denetimi yönünde son derece önemli
adımlar attı. Eski işbölümü ortadan kaldırılarak, işçi konseyi şeklinde
örgütlenmeye gidildi. Konsey işletmede çalışan bütün işçilerin onayıyla ve
seçim yoluyla belirlendi.
İşçi konseyi ikili görev yürüttü; bir
yandan ocaklardaki her türlü faaliyeti düzenledi ve denetledi, öte yandan
teknik personelin yaptığı bütün işleri kendi gerçekleştirdi. İşçi konseyi işletmede
çalışan bütün işçilerle oluşturulan işçi genel kuruluna bağlıydı. Konsey
buradan aldığı yetkiyle, işletmede üretimden yönetime, maden çıkarılmasından
satılmasına ve gelirin nasıl dağıtılacağına kadar karar veriyordu. İşçi konseyi
faaliyetlerini işçi genel kuruluna açıklamakla yükümlüydü.
35 günlük deneyim, muazzam bir
pratikti. Alpagut, işçilerin yönetime el koyma eylemiydi ve bir işçi denetimi
pratiğiydi. Ayrıca işçi sınıfının nasıl bir dünya istediğinin somut bir
göstergesiydi. Alpagut deneyimi, 1970 Günterm pratiğine ışık tuttu. Günterm
kazan fabrikasında çalışan 80 işçi ücretlerinin ödenmemesine karşı fabrikayı
işgal etti (29 Nisan). İşgal “patronsuz üretime” dönüştürüldü (5 Haziran).
Günterm küçük ölçekli bir özyönetim pratiğiydi ama işçi sınıfının yaratıcı ve
dönüştürücü gücünü ortaya koyuyordu.
İşçi sınıfının en radikal ve en
militan eylemlerinden biri olan fabrika işgalleri ve arkasından gelen özyönetim
pratikleri, sınıfın kendi geleceğini ancak kendisinin kurabileceğini
göstermekteydi (6).
15-16 Haziran işçi ayaklanması
sınıfın tarihi boyunca gerçekleştirdiği en radikal eylemdi. Bir ayaklanma
içeriğindeydi ve bir ayaklanmanın bütün dinamiklerini içinde taşıyordu. Sınıfın
bu büyük ayağa kalkışı bir doruktu. Her ne kadar eylemler yasalara, parlamentoya
ve siyasal iktidara yönelik başlasa da, buradan “başka” yerlere yönelmesi ve
başka içeriğe bürünmesi olasılık dahilindeydi. Zaten eylemin gelişim süreci
bunu ortaya çıkardı. Çünkü eylem yasadışı ve sokaklarda gerçekleşiyordu.
Fabrikalar sokaklarla, sokaklar fabrikayla birleşmişti. Bu 10 yılların
özlemiydi ve sınıfın yıkıcı gücünü açığa çıkaracak içerikteydi. “Yalnızca”
eksik olan sınıfın yıkıcı gücünü açığa çıkaracak devrimci komünist özneydi.
EKMEK VE ONUR Gazetesi adına konuşan
SERKAN NAR
16 Haziran tarihsel deneyiminin
ışığında derinleşen kriz ve bu gün sınıfa yönelen saldırıya nasıl yanıtlar
üretebileceğimize dair Kıdem Tazminatı, Bes, İşten atmalara karşı birlikte
mücadelenin önemini vurguladı.
UMUT SEN adına konuşan BAŞARAN AKSU
Kısa konuşma süresi içerisinde
yoğunlaştırılmış bir konuşma yaptı. Daha fazla açması gereken, İşçi sınıfının aydına ihtiyacı yok kendi
pratiğinden yaparak öğrenir, komünist partisinin kitlelerle ilişki kurma
biçiminin tarihsel olarak bir yanlış barındırdığını buyurgan her şeye kadir
merkez komitesindeki 5 ya da 7 kişinin dokunuşuyla şekillenecek toplumsal
süreçler okumasının yanlış olduğunu toplumsal sınıfsal hareketlenmelerin kendi
özgün açığa çıkma dinamikleri olduğunu vurguladı. Çeşitli iş kollarından direnişteki
öncü işçilerin kendi deneyimlerini aktarmalarının oldukça yararlı ve bir ortak
hafıza oluşturması açısından yaptığı konuşmalar deney aktarımları salonun bize
ayrıldığı zamana sığmadığı için konuşmacılar ikinci kez konuşma hakkını
kullanmadı. Sorularla konuşmacıların söylediklerin açılmasına zaman kalmadığı
için bazı soru işaretleri gelecek tartışmalara kaldı.
EGE İŞÇİ BİRLİĞİ KATILIMCILARI
Çeşitli sektörlerden işçilerin yol
açıcı deneyim aktarımları toplantının en önemli bölümünü oluşturdu.
Siyasallaşmış sınıf bilinçli işçilerin diğer sınıf kardeşleriyle İzmir
ölçeğinde koordineli ortak bir çalışma yürütülmesi önerisi daha geniş katılımlı
yeni bir buluşmanın başlığını oluşturdu demek doğru olur. sınıfın büyük bir
kuşatma altında olduğu koşullarda birlikte mücadelenin gerekliliğine yapılan
vurgu anlamlı ve önemliydi. Uzun yıllar sanayi havzalarında çalışan işçilerin
deneyim aktarımı önemli bir kazanım oldu.
Pratik bir takım sıkıntılar yaşansa
da birlikte iş yapma deneyimi geliştirmek açısından önemli bir pratikti daha
iyilerini, daha geniş katılımla örgütlemek hepimize düşüyor.