11 Eylül 2020 Cuma

SINIF EKSENLİ MÜCADELE BULUŞMALARINDA ZEMİN TARİFİ VE YÖN BELİRLEME ÇABASI SÜRÜYOR!

Bu hafta 4. sü gerçekleşen buluşmada, ortak çabamızın ete kemiğe bürünmesi ve çalışmanın kendi sınırlarındaki belirsizlik, mücadele zemininin tarifinde yaşanan kafa karışıklığı ve dağınıklık konusunda tartışma yürüttük. 

Sınıf eksenli bir mücadelenin uzun süredir gündemden düştüğü, sahipsiz bırakıldığı koşullarda sınıf mücadelesinde ısrarın açığa çıkardığı bir arayışın ışığında sınıf mücadelesinin yeni biçimlerine dönük bir takım tespitler ve yeni bir zemin inşası gerekliliği ortada duruyor.

Sınıfın yapısındaki hızlı çok yönlü dönüşüm ve değişim bizi bu durumu anlamaya zorluyor. İşçi sınıfın yapısal dönüşümü,yeni bir mücadelenin nasıl ve hangi biçimlerle ve araçlarla yeniden üretilmesi gerektiğininde netleştirilmesini gerektiriyor.

Sovyetlerdeki sosyalizm deneyinin çözülmesinden sonra başlayan gericilik döneminde   Emperyalist, Kapitalist sistemin emeğe yönelik saldırılarıyla ve teknolojinin gelişimiyle ortaya çıkan yeni biçim ve uygulamalarının  ve bu uygulamaların sonuçlarının, devrimci sosyalist vb. iddialar taşıyan herkes tarafından dikkatle incelenmesi anlaşılması ve mevcut gerçekliğe uygun yeni bir perspektifle mücadele zeminin belirlenmesi ihtiyacı doğmuştur.

Bu yeni dönemin karakterini anlamadan eski kavramlarla ve anlayışla yol almak mümkün değildir. Toplumsal mücadelede yaşanan tıkanıklık ve savrulmalar yeni durumun yaşanan alt üst oluşun yeterince üzerinde durulmadığını yada kavranamadığını gösteriyor. 

Bu genel saptamadan sonra bu alanda yaşanan dönüşümü kavramak ve yeni durumun özünü ve biçimini anlayarak temel hareket noktaları belirlemek ancak mümkün olacaktır. Bizlerde bu çabanın bir parçası olabilirsek önümüzü daha net görme imkanına kavuşabiliriz.

Uzun bir dönemdir sınıf güçleri yalnız ve yorgun. Zafer ulaşmayan bir çok eylem ve direniş moral bozuyor. İşçi sınıfı suskun ve öfke biriktiriyor. Biriken öfke akacağı nehir yatağını arıyor. Hareketsiz bırakılan, sermaye ve tasfiyeci güçler tarafından dört bir yandan kuşatılan işçi sınıfı çürüyor. Kendiliğinden lokal patlamalar yakın dönemde açığa çıkabilir. Ancak örgütlü, hedefli ve birleşik bir mücadele sınıfın tutsaklık zincirlerini kırmasının yolunu açabilir.

Dalgalar halinde vuran, süreklileşen, yıkan, aşındıran, bozulmaya uğratan ve hiç bir şeyin aynı kalmadığı, dinamik dağıtıcı bir tarihsel tasfiyecilik sürecini yaşıyoruz.

Bu tarihsel çürümenin durdurulmasının tek yolu doğru zeminde birleşik mücadeleden geçiyor. 

Sorun sınıfa önderlik edebilecek bir gücün yokluğudur.



Hem işçi sınıfında, hem üretim ve tüketim süreçlerinde yaşanan hızlı dönüşüm, sağlam ideolojik temelleri olmayan bütün "solların"  köklerinden kopup savrulmasına burjuva düzen içinde tutunma noktaları aramasına yol açıyor. 

İdeolojik savrulma, sınıftan kaçış, demokrasicilik, tasfiyeciliğin yeni biçimleri olarak ortaya dökülüyor.

Son dönemde ortaya çıkan söylem ve eylem(sizlik) ortaklığı Newroz ve 1 Mayıs'ın kitlesel düzeyde kutlanmaması tasfiyeciliğin doruk noktasını göstermektedir.

Fabrikalarda, madenlerde, büyük inşaatlarda, organize sanayi bölgelerinde, küçük atölyelerde iç içe çalışan milyonlarca işçiye DİSK in başına çöreklenmiş sermaye ajanları  işçi sınıfına 1 Mayıs'ı  balkonlardan kutlamaya balon uçurma çağrısı yapmasına karşı sessiz kalmak sınıfa ihanetin onaylanması ve ideolojik tasfiyenin açık görünür halleridir.

Ne patronların, ne partilerin, ne sendikaların işçilerin sağlığını düşündüğüne inanmak için saf ya da değilse sınıf körü olmak gerekir. Sınıfa ihanet uzun erimli organize bir çabanın ürünüdür. Bu ihanete tasfiyeci sol ve Kürt hareketinin temsilcileri de ortak olmaktadır. Kendileri mücadele etmekten vazgeçenler çözümü Amerikancı CHP nin kuyruğuna takılmakta bulmuşlardır. 

Pandemi bahanesi, bütün tasfiyecilere rahat nefes aldırmıştır. 

CHP yi en az AKP kadar hedef tahtasına oturtmayan bir anlayış tereddütsüz tasfiyecidir. Bu tasfiye dalgası öncekilerden daha güçlü gelmektedir. 

Kürt ulusal hareketinin bir çok nedenle uzun süredir yaşadığı tıkanma sadece HDP içindeki solun değil, daha geniş bir kesimin etkileneceği güçlü bir dalga halinde sınıfı ve bütün toplumu vuracaktır.                                                                 

Seçimlerdeki CHP kuyrukçuluğu bu gün İYİ partinin Çiller hükümeti döneminde görev yapmış tescilli içişleri bakanı asena Meral'e güzelleme düzecek kadar ileriye taşınan bir boyuta varmıştır.

CHP ve İYİ parti aynı ideolojik temellerde buluşmuşlar ve net bir tavır geliştirmişlerdir. Kürtlerin adını dahi ağzına almayan ırkçı tekçi anlayışa sahip ortakların bir umut ve çıkış yolu olarak topluma servis edilmesi ve peşine takılınması tam bir tasfiyecilik örneğidir. 

Haziran seçimlerinde % 13.12 oyla 80 milletvekili çıkarmanız bu gün güvenmediğiniz mücadeleci Kürt halkının ve devrimcilerin eseridir.

Kürt siyasi güçleri uzun süredir eylemsizliği benimsemişlerdir. Bu tutumun nedensellikleri ne sadece Kürt halkında, nede Türkiye kapitalist Cumhuriyeti topraklarında değil Kürt siyasi hareketinin ortadoğuda sırtını dayadığı uluslararası güçlerle yürüttüğü pazarlıklarda aranmalıdır. Amerikancı çizginin en iyi örneği çürümüş kokuşmuş Barzaniciliktir. Bu gün Kürt hareketi bir bütün olarak bu çizgide hizalanmaya zorlanmaktadır.

HDP ve kitlesi bu uluslararası pazarlıkların seyrine göre her gün daha çok hırpalanarak bir o yana bir bu yana savrulmaktadır. Kürt siyasi hareketi tabanının memnuniyetsizliğini giderecek hiç bir siyaset üret(e)memektedir.

Kürt yoksullarına, emekçilerine dönük linç girişimlerine, siyasi cinayetlere ve saldırılara ciddi bir karşı koyuş, kitlesel etkili bir yanıt verilmemekle beraber burjuvazinin parlemento içindeki uzantılarına şirin görünme çabaları etkili olmaktadır.

Mücadele değil müzakere yoluna girmiş Kürt siyasi hareketi daha büyük savrulmaların eşiğindedir. Bunu sonuçları toplumsal düzeyde çürüme ve devrimci bir arayışı birlikte büyütecektir. Geçmişin kitlesel militan tutumunu genetik kodlarına sahip Kürt emekçileri devrimci refleksleriyle sermayenin saldırılarında öne çıkma potansiyeline sahiptir. 

"tasfiyecilik burjuva ideolojisinin devrimci saflara sızmasıdır"

Burjuva partileri aynı ana rahminden hayat bulmuş sermaye ailesinin görevli memurlarıdır. Onlara umut bağlamak ve kitlelere çözümün adresi olarak sunmak, kendi kitlesinin gücünü ve deneyimini yok saymak ve zavallılıktır. Kırk yıllık destansı bir mücadele birikimine sahip çok ağır bedeller ödemiş bir halkı sermaye partilerinin peşine takmak bu tarihe saygısızlıktır, o desansı geçmişe ihanettir.

Türkiye "sosyalist hareketi" Kürt ulusal hareketiyle beraber uzun zamandır devrimcilik iddiasını kaybetmiştir.

Devrim sözcüğünü kullanmak bile yadırganır hale gelmiştir.                        Tasfiyecilik rüzgarı İşçi sınıfı ve Kürt yoksulları için bu kez çok daha sert esmektedir. Tutunmakta zorlaşmaktadır. Çağrımız tasfiyeciliğe karşı devrimci tutunma noktaları oluşturmak içindir. Düzen içinde değil, tasfiyecilerden koparak bu tutunma noktalarını var edebiliriz.

Kendilerini bağımsız ideolojik ve pratik temelde var edemeyenlerin sonu burjuva partilerinden medet ummak olacaktır. 

Geçmişte olduğu gibi bu günde böyle olmaktadır.

Resmi ideolojiden kopamayanların, işçi sınıfının devrimci gücünü kavrayamayanların er yada geç buluşacakları yer burjuva demokrasisi ve düzen içi mücadeledir.

Tek başına demokrasi mücadelesi burjuva düzenin aşınan yerlerini onarma, düzeni güçlendirme çabasıdır. Devrimcilik iddiası taşıyanlar sağlam sınıf temelli bir bakış açısına sahip olmak zorundadır.

Bu bakış açısının referans kaynakları Marksizmin, Leninizmin tarihsel pratik birikiminde mevcuttur.

Sınıf mücadelesinden kaçmanın bin bir bahanesi vardır. Kitle kuyrukçuluğu yapanlar, kendiliğindenliğin, temelsiz, iradeyi yok sayan yalanlarıyla oyalananlar  düzenin tıkanan yanlarını onarma çabası içinde olanlar ve bu düzen içinde mutlu adacıkların mümkün olduğu inancını yaymak isteyenlere tavsiyemiz, sınıf mücadelesini hala gerekli ve geçerli gören buna inanmış insanlara gölge etmemeleridir.

Sınıf mücadelesi örgütsüz de olsa kitlesel yeni biçimler yeni karşı çıkışlarla dünyanın her yerinde varlığını sürdürüyor ve sürdürecek.

Tarih teslim olanları, yorulanları, mücadeleden vazgeçenleri değil, işçi sınıfının iktidarı alma mücadelesinin aydınlık yolundan şaşmadan yürüyenleri yazacaktır. 

1871 Paris Komünü ve 1917 Ekim devrimi insanlığın icat edilmiş en gelişkin en özgürlükçü tarihsel eylemleri olmaya devam ediyor. İşçi sınıfı elindeki koçbaşıyla sermayenin kalelerini dövmeye devam edecek.



Paris Komününde, Ekim devriminde eksik bıraktıklarını yeni devrimlerle daha iyisini yaparak tamamlayacak.

İşçi sınıfı devrimcileri olarak tarihsel süreklilik içinde koparak yol almaya devam edeceğiz. 

İşçi sınıfı dünyayı mülksüzleştirerek özgürleştirme potansiyeline sahip tek sınıftır.

Bu değişmediği sürece mücadele zemini de değişmeyecektir.

İşçi sınıfı mücadelesine kendi güçleri oranında mütevazi ama iddialı bir katkı yapma niyetinde olanlar olarak; önümüzde biriken tarihsel atıklarla tıkanan yolumuzu açmak için bir temizliğe ihtiyacımız olduğunun bilincindeyiz. 

Düşüncelerimizde berraklığa, ortak bir noktaya odaklanmaya, dayanışmayı büyütmeye, sınırları net olarak çizilmiş bir mücadele hattını ortaya koymaya ihtiyacımız var.

Mücadeleden ne anladığımızı ortaklaştırmadan yol alamayız.

Çabamız bu gün farklı içeriğe büründürülen kullandığımız kavramların içini, tarihsel temellerine oturtarak aynı şeyi anladığımız ortak kavramlara dönüştürmek olmalıdır. Hepimiz neyi nasıl yapacağımız konusunda kafa yormalıyız. 

Sınırlarımızı birlikte çizmeliyiz.

Sistemli planlı bir çabayla anlamlı bir çalışmayı örebilir, dayanışma içinde gücümüzü büyütebiliriz.

Yolumuzun uzun ve zorluklarla dolu olduğunu hepimiz biliyoruz. 

Dünyanın bir çok yerinde, bir çok insan, her an, özgür, eşit, insanca bir yaşam hayalleri için dövüşüyor. Bundan daha anlamlı bir hayal üretilmediği sürece insanlığın en anlamlı hayalinin izini süreceğiz.

Onların bir parçası olduğumuzu duyumsamak bile insan yanımızın korunmasına, gelişmesine, güçlenmesine büyük katkı sağlıyor.

İnsan kalabilmek için bütün dünyada işçi sınıfının ayağa kalkmasına ihtiyacımız var.

Yeryüzü kaynaklarının, yaşam olanaklarını kar uğruna talan edilmesini durdurmak , kölece çalışmaya son vermek için inandıklarımızı yapmaya devam edeceğiz.

Bütün çabalarımızı bu noktada yoğunlaştırmalıyız.

Denemekten bıkmayacağız. Umudun kapısını aralamak ortak çabamızla mümkün.

İnanırsak yapabiliriz. Bizden önce yapanlar gibi.

Geçmişte yaptık, daha iyisini yapana kadar denemekten bıkmayacağız...