29 Mayıs 2022 Pazar

2022 YILI 1 MAYIS DEĞERLENDİRMESİ

Genel havaya bakıldığında katılımın yoğun olduğu, ancak içeriğin her geçen yıl daha da apolitik bir zemine kaydığı, düzen içi söylemlerin hakim olduğu, hak temelli talepleri içeren vurgunun öne çıkarıldığı, öznesi, eylemi belirsiz, içeriği tamamen düzen içi çözüme kapı aralayan reformist bir çerçeveyi aşmayan bir çizgideydi.


Pandemi nedeniyle geçen yıllarda2020 de önce balkonlardan kutlama, 2021 de bir gün önce basın açıklaması yapılarak atlatılan 1 Mayıs bu yıl kitlesel bir katılımla alanlarda kutlandı.

İstanbul’da DİSK’in önce 1 Mayıs alanı Taksim’dir açıklaması yapıp sonra Maltepe’ye razı olmasıyla Maltepe ve Taksim alanında iki ayrı 1 Mayıs yapıldı. Taksime girmek isteyenler polis tarafından engellenmek sitendi. Nakliyat İş sendikası Taksim alanına kadar yürüyerek yöneticileri Ant'a çiçek bırakarak kutladı. Diğer gruplardan 192 kişi gözaltına alındı.

1 Mayıs’ın bayramdan bir gün önce olmasına rağmen İzmir’de de katılım beklenenin üzerinde gerçekleşti. Daha çok reformist partilerin (TİP-TKP-TKH-SOL parti) daha kitlesel olarak katıldığı, Newroz' a bakıldığında HDP'nin ise temsili denecek bir güçle alanda yer aldığını söylemek gerekiyor.

Diğer sol örgütlerin hem siyaseten hem kitlesellik adına geçen yıllardan çok farklı bir varlık gösteremediği hatta biraz güç kaybettiğini söylemek yanlış olamayacaktır.

Yeni birtakım örgütlenmelerin alanlarda varlık göstermeye başladığını tespit etmek yerinde olacaktır.

Umut-Sen ilk kez kendi Pankartıyla “Daha fazla Direniş, Daha fazla Zafer, Zincir böyle kırılacak” şiarıyla Taksim başta olmak üzere örgütlü olduğu her yerde alanlara çıktı. İzmir’de bu yıl Umut Sen de alandaydı.

Alınteri Gazetesi uzun yıllardan sonra ilk kez “Krize karşı devrim, Kapitalizme karşı Sosyalizm” pankartını açarak alana çıktı.

Devrim Hareketi SİP “TKP” nin bölünmesinin bir devamı olarak TKH den ayrılan bir ayrı grup olarak alandaydı.

(Bu ayrılmaları bu yıl TİP'le siyasete dahil olan genç kalabalığı ayrıca değerlendirilmek gerekiyor)

Öğrenci grupları, Kadın grupları, LGBT+, Anarşistler, Alevi Dernekleri Federasyonu,  Soma’lı Madencilerin kurduğu Bağımsız Maden-İş Sendikası alanda var olan diğer bir yapı olarak göze çarpıyordu.

Genel havaya bakıldığında katılımın yoğun olduğu, ancak içeriğin her geçen yıl daha da apolitik bir zemine kaydığı, düzen içi söylemlerin hakim olduğu, hak temelli talepleri içeren vurgunun öne çıkarıldığı, öznesi, eylemi belirsiz, içeriği tamamen düzen içi çözüme kapı aralayan reformist bir çerçeveyi aşmayan bir çizgideydi.

CHP ve bağlı Genel İş Sendikasının öncülüğünde her yıl 1 Mayıs’a damga vuran DİSK, KESK, TMMOB, TTB gibi kurumların kontrolünde şovenizmin varlığını belirgin biçimde hissettirdiği anti Kürt, anti Komünist güçlerin içeriği belirlediği Sosyal demokrasiye bağlanan bir sol anlayışın egemenliğini kıracak Devrimci bir tutumun alana damga vuracağı bir ortaklık oluşturulamadı.

Proleter Devrimci bir vurgunun öne çıkarılacağı, Şovenizme barikat oluşturacak bir odak yaratılamadı. Bunun asıl nedeni bu konuda ortaklaşılacak yeterince net bir bakışın olmamasıydı. Bunu taşınan pankartlarda öne çıkan slogan ve taleplerden anlamak mümkün.

Nesnel olarak tüm dünyada Emperyalist kapitalizm ömrünü çoktan tamamlamış olduğu halde insanlığın tüm birikimine, doğaya, onarılması mümkün olmayan zararlar vererek ömrünü daha fazla şiddet uygulayarak uzatmaya çalıştığı günümüzde enternasyonalist devrimci bir çıkışın olanak ve imkanlarının yeterince zorlanamıyor olması, işçi sınıfı mücadelesinin, sosyalistlerin devrim ve devrimcilik anlayışından kaynaklı sorunlu bir şekilde süren faaliyetinin ayrı mecralarda akması sermayenin küresel düzeyde saldırganlığını artıran bir gerçekliği sürdürmesini kolaylaştırıyor.

Dünya ölçeğinde nesnel olarak bir proletarya devrimi olanaklı hale gelirken bu devrime önderlik edebilecek güçlerin henüz örgütlü bir güç olarak ortaya çıkamamış olması yaşanan tahribatı giderek daha da ağırlaştırıyor.

Bu düzeni tamir etmeyi devrimcilik sanan aşamacı  anlayışlar, öznesi işçi sınıfı olamayan “demokrasi mücadelesi” bu düzenin saldırılarına karşı “direniş” için kitlelere çağrı yapan popülist bir söylemi üreten reformist güçlerin apolitizmi, örgütsüzlüğü, devrimci anlayış ve iradeden yoksunluğu işçi sınıfının kendi iktidarına giden yolun devrimci parti ihtiyacını temel sorun olarak gören, enternasyonalist devrimci güçlerin önünde ciddi bir engel oluşturmaya devam ediyor.

Tasfiyecilik; ekonomist bakış açısının yaygınlaştırılması, burjuvaziden hak dilenme, oradan oraya savrularak sınıf kuyrukçuluğunu kutsama, dar bir pratikle kendini avutma, dienişçi pasifist bir çizgiye yaslanarak çıkış arama gibi farklı biçimlerde kendini yeniden üretiyor.

İşçi sınıfının her geçen gün giderek büyüdüğü, muazzam bir güç haline dönüştüğü, teknolojinin üretime egemen olmasıyla işgücüne duyulan ihtiyacın her geçen gün azaldığı, genç, dinamik, eğitimli, öfkeli, işsiz veya çok kötü koşullarda çalışamaya razı edilen işçilerin bu düzende kendine gelecek görememesi potansiyel olarak düzeni tehdit eden yıkıcı bir güce dönüşme olasılığı her geçen gün artıyor. Bu gücün doğru bir hedefe yönlendirilmesi için devrimci bir bakışa ve örgütlenmeye ihtiyaç yakıcı hale gelmiş durumda. Bütün dünyanın sokakları, alanları genç öfkeli işçilerin öfkesini haykırdığı kendisine bu düzen dışında başka bir gelecek tahayyül etmeye giriştiği ancak bunun henüz gerçekleşemediği bir alt üst oluş sürecini yaşıyor.

Dünyanın birçok bölgesinde sınıfsal çatışmanın farklı nedenlerle patlamalara yol açtığı, devrimci bir parti yokluğu nedeniyle işçi sınıfı ve ezilenlerin kendi öfkesini iktidara taşıyamadığı, iktidarın iki sınıf arasında her iki tarafı da oldukça yıpratarak savrulduğu bir tarihsel dönem yaşanıyor.

Sermaye çok az sayıda insanın elinde krize yol açacak şekilde yoğunlaşırken dünya çapında açlık ve sefalet derinleşerek yayılıyor. Emperyalist sistem krizini yaygın, sürekli, bölgesel savaşlarla çözmeye devam ediyor. Ukrayna'da yaşanan savaş emperyalistler arası yeni bir paylaşımın savaş biçiminde tezahürüdür. Krizin çapı ve derinliği bu savaşların da çapını ve yayılma alanını belirliyor.

Ortadoğu'da, dört devletin sınırları içinde farklı yapısal özellikleriyle bir türlü çözülemeyen Kürt ulusal sorunu uluslararası güçlerin at oynattığı, birçok egemen gücün müdahil olduğu, kartların hergün yeniden karıldığı, başta Türkiye kapitalist devleti olmak üzere bölgede güç olan farklı ülkelerin operasyonlarıyla çok farklı çıkarların gerektirdiği biçimde şekillendirilmek isteniyor. Kürt ulusal mücadelesi ehlileştirilerek daha fazla uyumlu hale getirilerek tamamıyla düzen içine çekilmek isteniyor.

1 Mayıs’ta alanlara çıkan tüm güçlerin taleplerini Enternasyonalist Devrimci bir Partiyi yaratma iradesinde buluşturmak, dünyadaki tüm süreçleri bu anlayışla okumak, bütünsel, örgütlü bir çözüm ve müdahaleyi hayata geçirmek için tarihsel bir zorunluluğu dillendirme fırsatının imkanlar ölçüsünde kullanıldığı bir gün oldu.

Alanlara çıkan işçi sınıfının kapsamı alanındaki öfkeli kitlelerin, düzen içinde çözülemeyecek sorunlarını, sol, sosyalist gibi görünerek düzen içine hapsetmeye çalışan devrimci iradeden yoksun reformist tasfiyeci bir tutumun egemen olduğu bir örgütler seramonisiyle geçirdik.

Elbette devrim iddiasındaki güçlerin bu baskın tasfiyeci çizgiyle arasına kalın duvarlar örmesi ve gücü oranında her fırsatta teşhir etmesi devrimci tutumun gereğidir.

Ancak bunun yol ve yöntemleri üzerine etraflıca kafa yormak gerektiği de açıktır.

İşçi sınıfının asıl öfkeli güvencesiz devrimci kesimlerinin alanlara taşınmadığı, popülist partilerin kortejlerinde yürüyen daha genç devrimci heveslere sahip genç kuşaktan insanların sosyalist mücadele algısının ve pratiğinin buralarda şekillendiği koşullarda komünist devrimci parti iddiasındaki sınırlı sayıdaki güçlerin bu toplumsal öfkenin öncülerini yakalayabilecek bir bakış ve öngörüye sahip olması gerekir. Dar bir hedefe kilitlenerek mevcut kadrolarını yoran ve yıpratan  kendi dışına kapalı bir çalışmanın uzun vadeli sonuçlarının değerlendirilmesi hem bir gereklilik hem bir zorunluluktur.

Türkiye solundaki kadro yapısının özellikleri dikkate alındığında kadro düzeyindeki bir devrimcinin kazanılması yeni bir insanı kazanmaktan çok daha fazla zor çoğu zaman imkansızdır. Çünkü devrimci hareketler aynı zamanda kültürel yapılardır. Etkilendiği örgütün uzağına düşse bile bir devrimci başka bir yapıya sempati duyamamaktadır.

Türkiye solunun ana akımlarından her hangi birinde şekillenen devrimcilerin başka bir yapıya ilgi duyması ve geçişi çok mümkün olmamaktadır.

İşçi sınıfı içinde çalışma yürütmek her yapı için bir nefes borusu işlevi olma özelliğine sahiptir. Dab-Sen, Deri Kundura ve Tekstil işçileri çalışması uzun yıllar çok farklı insanın kazanılmasında önemli bir işlev görmüştür. Sınıfın içindeki öncü militan işçilerin kazanılması ancak bu araçların işlevsel kullanılmasıyla mümkündür.

Politik düzeyi daha düşük, burjuva kültürünün etkisine, yozlaşmaya açık ilişkilerin boy verdiği iklim ve koşulları görmezden gelerek devrimci komünist iddialarda bulunmak gerçekçi değildir. Kendisi devrimci bir yaşam ve duruşa sahip olmayan insanların varlığı, temsil yetkisine sahip olması içinde bulunduğu yapıya yarar değil zarar vermektedir.

Amaç disiplininden yoksun ilişkiler niyetinden bağımsız olarak apolitizmi ve çürümeyi besler ve çoğaldığınızı düşündüğünüz zaman eleştirdiğiniz yapılara dönüşme ihtimalini güçlendirir.

Ne yazık ki günümüzde burjuva ideolojisinin inceltilmiş birçok biçimi en küçük bir delikten bile sızarak devrimci ilişkileri çürütebilmektedir.                                                     

Bunu kendi deneyimlerimizden biliyoruz. Sadece düşüncelerinizin doğru olması sizi diğerlerinden ayırmaya yetmez. O düşünceye layık bir pratiğinde hayatın içinde kendini var etmesi gerekir. Bugün devrimci hareketlerden kaçışın, uzak duruşun nedenlerinden biri de devrimci yapılardaki yaşanan birçok tasfiyeci tutumun açığa çıkardığı güven ortamının oldukça yıpranmış olmasıdır.

Devrimcilik iddiasında olan her kadro veya adayı çevresine güven veren davranışlarıyla dikkat çekmekte bu güven düşüncenin kendisinden önce o yapının tercih edilmesinde önemli olmaktadır. Bugün birçokdevrimci yapının içinde hakim olan burjuva konformist tutumlar nedeniyle ciddi samimi kadro adayları bu yapılardan uzak durmaktadır. Devrimcilik iddiası taşıyan yapıların bugünün dünyasında devrimci bir kültürü, yoldaşlık ilişkisini, özverili, inançlı kadroları var etmesinin yetiştirmesinin zorluğu hepimizin malumudur.

Konfor ve haz dünyasının teslim aldığı insanlığı bu ölümcül uykudan uyandırmak ve devrimin öncüleri olma potansiyeli taşıyan güçleri başka bir gerçeğin yaratılması kavgasına çekmek, onların etkilenebileceği ve yer alabileceği bir sahici gerçekliği inşa ederek mümkün. Bu inşa yoğun bir emek, özen ve sabır istiyor. Devrimci partinin potansiyel güçleri olan kadro adaylarını ikna etmek için, ikna etmek istediğimiz insanı anlamak ve içinde bulunduğu karmaşaya daha sade kabul edilebilir yanıtlar üreterek onu ikna etmek gerekiyor.

Yaşanan olumsuz deneyimler nedeniyle devrim mücadelesiyle arasına mesafe koyan insanları, yazılanlarla değil, güven veren ilişkiler ve pratiklerle kazanmak mümkün olabilir. Geçmişin olumsuz deneyimlerinin üzerinden atlanarak, yok sayılarak yeni bir başlangıç söz konusu olamaz. İnsan her şeyi kaydeden bir kamera gibi bütün olumlu olumsuz ilişkileri hafızasına kaydediyor. Bu tarihsel deneyimler iyice anlaşılmadan devrimci bir eleştiri yapılmadan yol almak mümkün değildir. Bu insanların sorunu devrimin kendisiyle değil “devrimci” yapıların tasfiyeci tutumuyla ilgilidir. Bu olumsuz geçmiş insanların bugünkü tutumunda en temel belirleyicidir.

Kafalardaki sorulara ikna edici yanıtlar verilmeden bu yol açılamaz. Ve bu sorular her gün yeniden sorularak yol alınabilir. Tasfiyeciliğin panzehirinin devrimci pratik tutum almaktan, devrimci eleştiriden geçtiğini ısrarla vurgulamak zorundayız.

Tasfiyeci tutumları hoş görmek, görmezden gelmek baştan yenilmektir.

Türkiye sol hareketi bunu defalarca deneyimlemiştir.

Bugün bunca hareket, yapı ve parti bolluğunun yaşanması bu tasfiye süreçlerinin ürünüdür. Yeni tasfiye süreçlerinin önüne bugünden geçmenin yolu devrimci teori ve pratik tutumda ısrar etmekten geçiyor. Her hareket kendisine yönelen samimi devrimci eleştirileri, eleştiriyi yöneltenler başta olmak üzere kendi kadrolarını da ikna edecek biçimde yanıtlamak, özeleştiri vererek bu yanlışı mahkum etmek daha ileri bir noktaya sıçramak zorundadır.

1 Mayıslar gelir geçer, ancak kararlı bir tutumla devrimci irade inşa edilemezse, kendimizin dışında aradığımız nedenler bizim hayat bulmamıza da izin vermez.

Geçmişin muhasebesi yapılmadan üstü örtülerek bir gelecek inşa edilemez, edilemiyor da. Yaşadığımız pratik bunu gösteriyor. Doğru tespitlerde bulunmak, dünyayı ve gerçekliği doğru zeminde okumak, tespitlerinde haklı çıkmak, yine de devrimci bir partiyi yaratacak örgütsel bir güç olmaya yetmez.

Bu 1 Mayıs sınıf mücadelesini temel alan proleter devrimci güçler açısından kayıp bir yıl olmuştur. Dersler çıkarmayı bilmek ve gelecek yıllara iddialarımıza uygun bir kazanım eklemek istiyorsak özeleştiri ve açıklık temelinde devrimci eleştiri silahını kullanarak kendimizi yenilemek ve ileriye çıkmak, tasfiyeci anlayışlardan, konformist yaklaşımlardan, kopmak zorundayız.

Tasfiyeciliğe karşı savaşmadan devrimcilik yapılmaz.

Sendikalist, Parlamentarist, Ulusalcı gözbağlarından kurtulmadan, sınıf mücadelesi verilemez!

İşçi sınıfının bütünsel, tarihsel çıkarını temel almayan yaklaşımlar düzeniçidir, burjuva düzenini besler.

YA ELEŞTİREL DEVRİMCİ KOPUŞ, YA ÇÜRÜME !