Genel havaya bakıldığında katılımın yoğun olduğu, ancak içeriğin her geçen yıl daha da apolitik bir zemine kaydığı, düzen içi söylemlerin hakim olduğu, hak temelli talepleri içeren vurgunun öne çıkarıldığı, öznesi, eylemi belirsiz, içeriği tamamen düzen içi çözüme kapı aralayan reformist bir çerçeveyi aşmayan bir çizgideydi.
Pandemi nedeniyle geçen yıllarda2020 de önce
balkonlardan kutlama, 2021 de bir gün önce basın açıklaması yapılarak atlatılan
1 Mayıs bu yıl kitlesel bir katılımla alanlarda kutlandı.
İstanbul’da DİSK’in önce 1 Mayıs alanı Taksim’dir
açıklaması yapıp sonra Maltepe’ye razı olmasıyla Maltepe ve Taksim alanında iki
ayrı 1 Mayıs yapıldı. Taksime girmek isteyenler polis tarafından engellenmek
sitendi. Nakliyat İş sendikası Taksim alanına kadar yürüyerek yöneticileri
Ant'a çiçek bırakarak kutladı. Diğer gruplardan 192 kişi gözaltına alındı.
1 Mayıs’ın bayramdan bir gün önce olmasına rağmen
İzmir’de de katılım beklenenin üzerinde gerçekleşti. Daha çok reformist
partilerin (TİP-TKP-TKH-SOL parti) daha kitlesel olarak katıldığı, Newroz' a
bakıldığında HDP'nin ise temsili denecek bir güçle alanda yer aldığını söylemek
gerekiyor.
Diğer sol örgütlerin hem siyaseten hem kitlesellik
adına geçen yıllardan çok farklı bir varlık gösteremediği hatta biraz güç
kaybettiğini söylemek yanlış olamayacaktır.
Yeni birtakım örgütlenmelerin alanlarda varlık
göstermeye başladığını tespit etmek yerinde olacaktır.
Umut-Sen
ilk kez kendi Pankartıyla “Daha fazla
Direniş, Daha fazla Zafer, Zincir böyle
kırılacak” şiarıyla Taksim başta olmak üzere örgütlü olduğu her yerde
alanlara çıktı. İzmir’de bu yıl Umut Sen de alandaydı.
Alınteri
Gazetesi uzun yıllardan sonra ilk kez “Krize karşı devrim, Kapitalizme karşı Sosyalizm” pankartını açarak
alana çıktı.
Devrim
Hareketi SİP
“TKP” nin bölünmesinin bir devamı olarak TKH den ayrılan bir ayrı grup olarak
alandaydı.
(Bu ayrılmaları bu yıl TİP'le siyasete dahil olan genç kalabalığı ayrıca değerlendirilmek gerekiyor)
Öğrenci grupları, Kadın grupları, LGBT+, Anarşistler,
Alevi Dernekleri Federasyonu, Soma’lı
Madencilerin kurduğu Bağımsız Maden-İş
Sendikası alanda var olan diğer bir yapı olarak göze çarpıyordu.
Genel havaya bakıldığında katılımın yoğun olduğu, ancak
içeriğin her geçen yıl daha da apolitik
bir zemine kaydığı, düzen içi söylemlerin hakim olduğu, hak temelli talepleri
içeren vurgunun öne çıkarıldığı, öznesi, eylemi belirsiz, içeriği tamamen düzen
içi çözüme kapı aralayan reformist bir çerçeveyi aşmayan bir çizgideydi.
CHP ve bağlı Genel İş Sendikasının öncülüğünde her yıl 1
Mayıs’a damga vuran DİSK, KESK, TMMOB, TTB gibi kurumların kontrolünde şovenizmin
varlığını belirgin biçimde hissettirdiği anti Kürt, anti Komünist güçlerin
içeriği belirlediği Sosyal demokrasiye bağlanan bir sol anlayışın egemenliğini
kıracak Devrimci bir tutumun alana damga vuracağı bir ortaklık oluşturulamadı.
Proleter Devrimci bir vurgunun öne çıkarılacağı, Şovenizme barikat oluşturacak bir odak
yaratılamadı. Bunun asıl nedeni bu konuda ortaklaşılacak yeterince net bir
bakışın olmamasıydı. Bunu taşınan pankartlarda öne çıkan slogan ve taleplerden
anlamak mümkün.
Nesnel olarak tüm dünyada Emperyalist kapitalizm ömrünü
çoktan tamamlamış olduğu halde insanlığın tüm birikimine, doğaya, onarılması
mümkün olmayan zararlar vererek ömrünü daha fazla şiddet uygulayarak uzatmaya
çalıştığı günümüzde enternasyonalist devrimci bir çıkışın olanak ve
imkanlarının yeterince zorlanamıyor olması, işçi sınıfı mücadelesinin,
sosyalistlerin devrim ve devrimcilik anlayışından kaynaklı sorunlu bir şekilde
süren faaliyetinin ayrı mecralarda akması sermayenin küresel düzeyde
saldırganlığını artıran bir gerçekliği sürdürmesini kolaylaştırıyor.
Dünya ölçeğinde nesnel olarak bir proletarya devrimi olanaklı hale gelirken
bu devrime önderlik edebilecek güçlerin henüz örgütlü bir güç olarak ortaya
çıkamamış olması yaşanan tahribatı giderek daha da ağırlaştırıyor.
Bu düzeni tamir etmeyi devrimcilik sanan aşamacı anlayışlar, öznesi işçi sınıfı olamayan “demokrasi mücadelesi” bu düzenin
saldırılarına karşı “direniş” için kitlelere çağrı yapan popülist bir söylemi
üreten reformist güçlerin apolitizmi, örgütsüzlüğü, devrimci anlayış ve
iradeden yoksunluğu işçi sınıfının kendi iktidarına giden yolun devrimci parti
ihtiyacını temel sorun olarak gören, enternasyonalist devrimci güçlerin önünde ciddi
bir engel oluşturmaya devam ediyor.
Tasfiyecilik; ekonomist bakış açısının
yaygınlaştırılması, burjuvaziden hak dilenme, oradan oraya savrularak sınıf kuyrukçuluğunu kutsama, dar bir pratikle
kendini avutma, dienişçi pasifist bir çizgiye yaslanarak çıkış arama gibi
farklı biçimlerde kendini yeniden üretiyor.
İşçi sınıfının her geçen gün giderek büyüdüğü, muazzam
bir güç haline dönüştüğü, teknolojinin üretime egemen olmasıyla işgücüne
duyulan ihtiyacın her geçen gün azaldığı, genç, dinamik, eğitimli, öfkeli, işsiz
veya çok kötü koşullarda çalışamaya razı edilen işçilerin bu düzende kendine
gelecek görememesi potansiyel olarak düzeni tehdit eden yıkıcı bir güce dönüşme
olasılığı her geçen gün artıyor. Bu gücün doğru bir hedefe yönlendirilmesi için
devrimci bir bakışa ve örgütlenmeye ihtiyaç yakıcı hale gelmiş durumda. Bütün
dünyanın sokakları, alanları genç öfkeli işçilerin öfkesini haykırdığı
kendisine bu düzen dışında başka bir gelecek tahayyül etmeye giriştiği ancak
bunun henüz gerçekleşemediği bir alt üst oluş sürecini yaşıyor.
Dünyanın birçok bölgesinde sınıfsal çatışmanın farklı
nedenlerle patlamalara yol açtığı, devrimci bir parti yokluğu nedeniyle işçi
sınıfı ve ezilenlerin kendi öfkesini iktidara taşıyamadığı, iktidarın iki sınıf
arasında her iki tarafı da oldukça yıpratarak savrulduğu bir tarihsel dönem
yaşanıyor.
Sermaye çok az sayıda insanın elinde krize yol açacak
şekilde yoğunlaşırken dünya çapında açlık ve sefalet derinleşerek yayılıyor.
Emperyalist sistem krizini yaygın, sürekli, bölgesel savaşlarla çözmeye devam
ediyor. Ukrayna'da yaşanan savaş emperyalistler arası yeni bir paylaşımın savaş
biçiminde tezahürüdür. Krizin çapı ve derinliği bu savaşların da çapını ve
yayılma alanını belirliyor.
Ortadoğu'da, dört devletin sınırları içinde farklı
yapısal özellikleriyle bir türlü çözülemeyen Kürt ulusal sorunu uluslararası
güçlerin at oynattığı, birçok egemen gücün müdahil olduğu, kartların hergün yeniden karıldığı, başta Türkiye kapitalist devleti olmak üzere bölgede güç
olan farklı ülkelerin operasyonlarıyla çok farklı çıkarların gerektirdiği
biçimde şekillendirilmek isteniyor. Kürt ulusal mücadelesi ehlileştirilerek
daha fazla uyumlu hale getirilerek tamamıyla düzen içine çekilmek isteniyor.
1 Mayıs’ta alanlara çıkan tüm güçlerin taleplerini Enternasyonalist
Devrimci bir Partiyi yaratma iradesinde buluşturmak, dünyadaki tüm süreçleri bu
anlayışla okumak, bütünsel, örgütlü bir çözüm ve müdahaleyi hayata geçirmek için
tarihsel bir zorunluluğu dillendirme fırsatının imkanlar ölçüsünde kullanıldığı
bir gün oldu.
Alanlara çıkan işçi sınıfının kapsamı alanındaki öfkeli
kitlelerin, düzen içinde çözülemeyecek sorunlarını, sol, sosyalist gibi
görünerek düzen içine hapsetmeye çalışan devrimci iradeden yoksun reformist
tasfiyeci bir tutumun egemen olduğu bir örgütler seramonisiyle geçirdik.
Elbette devrim iddiasındaki güçlerin bu baskın tasfiyeci
çizgiyle arasına kalın duvarlar örmesi ve gücü oranında her fırsatta teşhir
etmesi devrimci tutumun gereğidir.
Ancak bunun yol ve yöntemleri üzerine etraflıca kafa yormak
gerektiği de açıktır.
İşçi sınıfının asıl öfkeli güvencesiz devrimci
kesimlerinin alanlara taşınmadığı, popülist partilerin kortejlerinde yürüyen
daha genç devrimci heveslere sahip genç kuşaktan insanların sosyalist mücadele
algısının ve pratiğinin buralarda şekillendiği koşullarda komünist devrimci
parti iddiasındaki sınırlı sayıdaki güçlerin bu toplumsal öfkenin öncülerini
yakalayabilecek bir bakış ve öngörüye sahip olması gerekir. Dar bir hedefe
kilitlenerek mevcut kadrolarını yoran ve yıpratan kendi dışına kapalı bir çalışmanın uzun
vadeli sonuçlarının değerlendirilmesi hem bir gereklilik hem bir zorunluluktur.
Türkiye solundaki kadro yapısının özellikleri dikkate
alındığında kadro düzeyindeki bir devrimcinin kazanılması yeni bir insanı
kazanmaktan çok daha fazla zor çoğu zaman imkansızdır. Çünkü devrimci
hareketler aynı zamanda kültürel yapılardır. Etkilendiği örgütün uzağına düşse
bile bir devrimci başka bir yapıya sempati duyamamaktadır.
Türkiye solunun ana akımlarından her hangi birinde şekillenen devrimcilerin başka bir yapıya ilgi duyması ve geçişi çok mümkün olmamaktadır.
İşçi sınıfı içinde çalışma yürütmek her yapı için bir
nefes borusu işlevi olma özelliğine sahiptir. Dab-Sen, Deri Kundura ve Tekstil
işçileri çalışması uzun yıllar çok farklı insanın kazanılmasında önemli bir
işlev görmüştür. Sınıfın içindeki öncü militan işçilerin kazanılması ancak bu
araçların işlevsel kullanılmasıyla mümkündür.
Politik düzeyi daha düşük, burjuva kültürünün etkisine,
yozlaşmaya açık ilişkilerin boy verdiği iklim ve koşulları görmezden gelerek
devrimci komünist iddialarda bulunmak gerçekçi değildir. Kendisi devrimci bir
yaşam ve duruşa sahip olmayan insanların varlığı, temsil yetkisine sahip olması
içinde bulunduğu yapıya yarar değil zarar vermektedir.
Amaç disiplininden yoksun ilişkiler niyetinden bağımsız
olarak apolitizmi ve çürümeyi besler ve çoğaldığınızı düşündüğünüz zaman
eleştirdiğiniz yapılara dönüşme ihtimalini güçlendirir.
Ne yazık ki günümüzde burjuva ideolojisinin inceltilmiş birçok biçimi en küçük bir delikten bile sızarak devrimci ilişkileri çürütebilmektedir.
Bunu
kendi deneyimlerimizden biliyoruz. Sadece düşüncelerinizin doğru olması sizi
diğerlerinden ayırmaya yetmez. O düşünceye layık bir pratiğinde hayatın içinde
kendini var etmesi gerekir. Bugün devrimci hareketlerden kaçışın, uzak duruşun
nedenlerinden biri de devrimci yapılardaki yaşanan birçok tasfiyeci tutumun
açığa çıkardığı güven ortamının oldukça yıpranmış olmasıdır.
Devrimcilik iddiasında olan her kadro veya adayı
çevresine güven veren davranışlarıyla dikkat çekmekte bu güven düşüncenin
kendisinden önce o yapının tercih edilmesinde önemli olmaktadır. Bugün birçokdevrimci yapının içinde hakim olan burjuva konformist tutumlar nedeniyle ciddi
samimi kadro adayları bu yapılardan uzak durmaktadır. Devrimcilik iddiası
taşıyan yapıların bugünün dünyasında devrimci bir kültürü, yoldaşlık
ilişkisini, özverili, inançlı kadroları var etmesinin yetiştirmesinin zorluğu
hepimizin malumudur.
Konfor ve haz dünyasının teslim aldığı insanlığı bu
ölümcül uykudan uyandırmak ve devrimin öncüleri olma potansiyeli taşıyan
güçleri başka bir gerçeğin yaratılması kavgasına çekmek, onların
etkilenebileceği ve yer alabileceği bir sahici gerçekliği inşa ederek mümkün.
Bu inşa yoğun bir emek, özen ve sabır istiyor. Devrimci partinin potansiyel
güçleri olan kadro adaylarını ikna etmek için, ikna etmek istediğimiz insanı anlamak ve içinde bulunduğu
karmaşaya daha sade kabul edilebilir yanıtlar üreterek onu ikna etmek gerekiyor.
Yaşanan olumsuz deneyimler nedeniyle devrim mücadelesiyle
arasına mesafe koyan insanları, yazılanlarla değil, güven veren ilişkiler ve pratiklerle kazanmak
mümkün olabilir. Geçmişin olumsuz deneyimlerinin üzerinden atlanarak, yok
sayılarak yeni bir başlangıç söz konusu olamaz. İnsan her şeyi kaydeden bir kamera
gibi bütün olumlu olumsuz ilişkileri hafızasına kaydediyor. Bu tarihsel
deneyimler iyice anlaşılmadan devrimci bir eleştiri yapılmadan yol almak mümkün
değildir. Bu insanların sorunu devrimin kendisiyle değil “devrimci” yapıların
tasfiyeci tutumuyla ilgilidir. Bu olumsuz geçmiş insanların bugünkü tutumunda en
temel belirleyicidir.
Kafalardaki sorulara ikna edici yanıtlar verilmeden bu
yol açılamaz. Ve bu sorular her gün yeniden sorularak yol alınabilir.
Tasfiyeciliğin panzehirinin devrimci pratik tutum almaktan, devrimci
eleştiriden geçtiğini ısrarla vurgulamak zorundayız.
Tasfiyeci tutumları hoş görmek, görmezden gelmek baştan
yenilmektir.
Türkiye sol hareketi bunu defalarca deneyimlemiştir.
Bugün bunca hareket, yapı ve parti bolluğunun yaşanması
bu tasfiye süreçlerinin ürünüdür. Yeni tasfiye süreçlerinin önüne bugünden
geçmenin yolu devrimci teori ve pratik tutumda ısrar etmekten geçiyor. Her
hareket kendisine yönelen samimi devrimci eleştirileri, eleştiriyi yöneltenler
başta olmak üzere kendi kadrolarını da ikna edecek biçimde yanıtlamak,
özeleştiri vererek bu yanlışı mahkum etmek daha ileri bir noktaya sıçramak zorundadır.
1 Mayıslar gelir geçer, ancak kararlı bir tutumla devrimci
irade inşa edilemezse, kendimizin dışında aradığımız nedenler bizim hayat
bulmamıza da izin vermez.
Geçmişin muhasebesi yapılmadan üstü örtülerek bir
gelecek inşa edilemez, edilemiyor da. Yaşadığımız pratik bunu gösteriyor. Doğru
tespitlerde bulunmak, dünyayı ve gerçekliği doğru zeminde okumak, tespitlerinde
haklı çıkmak, yine de devrimci bir partiyi yaratacak örgütsel bir güç olmaya yetmez.
Bu 1 Mayıs sınıf mücadelesini temel alan proleter devrimci güçler açısından kayıp bir yıl olmuştur. Dersler çıkarmayı bilmek ve gelecek yıllara iddialarımıza uygun bir kazanım eklemek istiyorsak özeleştiri ve açıklık temelinde devrimci eleştiri silahını kullanarak kendimizi yenilemek ve ileriye çıkmak, tasfiyeci anlayışlardan, konformist yaklaşımlardan, kopmak zorundayız.
Tasfiyeciliğe karşı savaşmadan devrimcilik yapılmaz.
Sendikalist, Parlamentarist, Ulusalcı gözbağlarından kurtulmadan, sınıf mücadelesi verilemez!
İşçi sınıfının bütünsel, tarihsel çıkarını temel almayan yaklaşımlar düzeniçidir, burjuva düzenini besler.
YA ELEŞTİREL DEVRİMCİ KOPUŞ, YA ÇÜRÜME !