Deri-İş
ve sınıf sendikacılığı üzerine . . .
Sendikalar
işçi sınıfının ekonomik-sendikal hak mücadelesini yürüttüğü
örgütlerdir. Sınıfın gündelik çıkarlarını esas alan bir
mücadele yürüten sendikalar işçi sınıfının hiçbir ayrım
gözetmeksizin tamamını kucaklayan yığınsal örgütlülüklerdir.
Sendika
aynı zamanda işçi sınıfının ekonomik çıkarları çerçevesinde
örgütler, eğitir ve sınıf bilincini geliştirir. Bu açıdan
bakıldığında sendikalar aynı zamanda iktidar mücadelesinin
önemli ve temel bir basamağı durumundadır.
Yukarıda genel olarak sendikanın tanımını
yaptıktan sonra esas meselemize gelelim. Trakya’da ‘80’lerin
ortasından bu yana örgülenme faaliyeti yürüten Deri-İş Trakya
Temsilciliği gerek sınıf mücadelesinin farklı kesitlerinde,
gerekse de siyasal örgütler arası iç mücadelede inişli çıkışlı
süreçler yaşamıştır. Deri Organize Sanayi’de veya farklı
bölgelerdeki deri fabrikalarında özellikle 2005’e kadar oldukça
hareketli süreçler, sendikal örgütlenme deneyimleri yaşandı.
Fakat bunların büyük bir bölümü sonuçsuz kaldı. Kimi zaman
patronlar sendikal örgütlenme çalışması yürütülen
fabrikaları kapattı, kimi zaman işçileri işten atarak, baskı ve
tehditle, sindirme politikasıyla örgütlenmenin önüne geçmeye
çalıştı. Kimi zaman da sendikanın iç çatışmaları sonucu
(özellikle son dönemki gelişmeler buna örnektir) örgütlenme
faaliyeti orta yerde bırakıldı. Tüm bu olumsuz sonuçların
toplamında deri işçileri Trakya bölgesindeki sendikal örgütlenme
çalışmasına yönelik ciddi bir tepki ve güvensizlik içindedir.
Bu yüzden, Deri-İş Trakya Temsilciliği’nin geçmiş süreçlerine
bakmak yararlı olacaktır.
Deri-İş
Trakya Temsilciliği’ne bugüne kadar üç temsilci getirilmiş
bulunuyor. 1. temsilcilik döneminde ‘93 yılında Humenik Ayakkabı
Fabrikası, Derkon gibi ortalama 15 fabrikada örgütlenme çalışması
yürütülmüş, 1993-2000 arasındaki temsilcilik döneminde ise
ciddi bir durgunluk olmuş ve gözle görülür hiçbir örgütlenme
faaliyeti yürütülmemiştir. 2002-2012 yılları arasındaki
temsilcilik döneminde ise Güneş Deri, İleri Deri, Yeşil Kundura,
Grup Suni Deri, Desa’da örgütlenme çalışmaları yürütülmüş
ve direnişler örgütlenmiştir. Fakat bu direnişlerin hiçbirinden
tam olarak sonuç alınamamıştır.
Özellikle
yakın dönemde sendika genel merkezi ve Trakya Temsilciliği
arasında yaşanan tartışmalar ve bu tartışmaların örgütlenme
mücadelesine yansımaları ibret vericidir. Uzun süredir Deri-İş
Genel Merkezi ve son temsilci Ali Bayram arasında yaşanan sorunlar
artık işçilerin de tanık olduğu bir hal almıştı. Zira gelinen
yerde örgütlenme anlayışında ve pratiğinde iki farklı tutum
sözkonusudur. Yaşanan tüm bu sorunlara yönelik ne Deri-İş Genel
Merkezi ne de temsilcilik tarafından çözücü adımlar atılmıştır.
Böyle olduğu içindir ki Yeşil Kundura, Desa ve son olarak da
Trexta işçileri bunun bedelini ödemiştir. Bunların hepsi bir
tesadüf olabilir mi? Yüzlerce deri işçisi bu süreçlerin,
tartışmaların, eleştirilerin bir tarafı olmuş fakat nedense
belirleyici olamamıştır. Burada hâlihazırda ciddi sorunlar
vardır. Çünkü sınıfsal temelde bir mücadele anlayışı sorunu
sözkonusudur. Son örgütlenme süreci içerisindeki Trexta Deri
fabrikası yeni ve canlı bir örnektir. Çünkü sendikal bürokrasi
ve sınıf dışı bakışın Deri-İş Sendikası’nı getirdiği
yeri net bir şekilde gözler önüne sermektir. Bu sendikal anlayışı
ve bu anlayışın yön verdiği pratiği sorgulamak ve eleştiri
konusu yapmak sınıf devrimcileri için bir sorumluluktur.Trexta
fabrikası 450 civarında ve büyük çoğunlukla kadın işçilerin
çalıştığı bir fabrikadır. Çerkezköy Organize Sanayisi’nde
kurulu olan ve Nokia, Black Berry gibi firmalara deri kılıf üretimi
yapan fabrikada zorunlu ve uzun mesailer, düşük ücretler, baskı
ve hakaret, tuvaletlerin kilitlenmesi, işçilere en yakınlarının
cenazesine katılmak için bile izin verilmemesi vb. sorunlar
yaşanmaktadır. 2011’de Deri-İş Sendikası Trakya Temsilciliği
işçilerin talebi doğrultusunda fabrikada örgütlenme çalışması
başlattı.
90
işçinin katıldığı bir toplantı yapıldı ve bu toplantıda bir
komite kuruldu. İşçilerin büyük bir çoğunluğu sendikaya üye
olmaya hazır olduğu halde Genel Merkez işçileri üye yapmadı,
noter onayı olmayan “Sendika Üyelik Formu” doldurttu. Yaklaşık
130 kadar işçi bu formları doldurdu. Bunun hemen ardından
Genel Merkez yönetimi Trakya Temsilcisi Ali Bayram’ı 1 aylık
izine çıkardı. Temsilcinin izne ayrılmasının ardından
fabrikada işten atmalar yaşandı. Temsilci izin sonrası geldiğinde
içeride önceki dönemden sadece 1 işçi kaldığını gördü ve
bunun ardından tekrar sendikal örgütlenme çalışması
başlatıldı.
6
işçinin işten atılmasının ardından bu kez direniş başladı.
Avrupa’dan temsilciler geliyor basın açıklaması yapılıyor,
kararlı sözler söyleniyordu. Hemen ardından direniş kısa bir
süre sonra “gelecek bir tarihe!” kadar bitirildi. İşçiler
Genel Merkez’den gelenlerin tutumlarına tepkili, vaatler veriliyor
ancak bu vaatler hiçbir şekilde yerine getirilmiyor. Genel Merkez
“süreci dışarıdan örgütleriz” diyor. Genel Merkez’den
gelen birkaç kişi işçilerle görüşüyor fakat bir sonuç
alınamıyor. Örgütlenme çalışması için gelenler bir sonuç
alamadan Genel Merkeze dönülüyor. Özellikle de direnişte olan
işçilerin Genel Merkeze dönük tepkileri bu süreçte öne
çıkıyor. Dışarıda tepki, içeride olan sendikanın sürece
yüklenmemesi işçilerin tepkisini sendikaya yöneltiyor.
Daha
sonrasında temsilciliğin iradi çabası ile içerisinde bizim de
yer aldığımız bir örgütlenme süreci tekrar başlatıldı.
Oldukça yorucu, yıpratıcı bir süreç olmasına rağmen noter
tasdikli üyelikler yapılmaya başlandı. Trexta işçilerinin
birbirlerinden uzak ilçelerde ikamet etmeleri süreci daha da
zorlaştırdı. Adresler bulunarak işçiler tek tek evlerinde
ziyaret edilip ikna edilmeye çalışıldı.
Bu
ziyaretler ve ikna çabaları sırasında birçok işçi, “geçen
yıldan beri neredeydiniz!”, “Siz örgütlendi diyorsunuz ama
hala aynı yerde sayıyoruz, şimdi maaş bile alamıyoruz, ne
yapıyorsunuz!” gibi tepkiler gösterdiler. Tüm tepkilere rağmen
çalışmalar devam etse de işçilerin geçmiş döneme göre hem
sendikaya, hem de işçi arkadaşına daha da güvensiz oldukları
görüldü.
Ancak
bir süre sonra, harcanan emek işçiler cephesinden karşılık
bulmaya başladı. Yeniden daha da örgütlü bir şekilde komite
kurularak tabana doğu bir çalışma başlatıldı. İşçi
duraklarında, demokratik kitle örgütlerine gidilerek, işçilerin
semtlerinde, kahvelerde, evlerinde Trexta işçisiyle buluşularak
örgütlenme faaliyeti hızlandırıldı. Ayrıca örgütlenen
işçiler bu sürecin öznesi yapılarak iç örgütlülüğü
sağlamlaştırmak için yoğun bir uğraş verildi. Sonuç olarak
zaten son işten atılanların küçük bir kısmının sendikalı
olmasının, patronun bu çalışmayı çözememiş olmasının
göstergesi saymak gerekiyor. Ve tek tek, kimi zaman küçük gruplar
halinde işçiler her gün sendikaya üye olmaya devam ettiler.Tüm
bunlar yaşanırken örgütlenme çalışmasının bilgisi genel
merkeze aktarıldı. Yapılan üyelikler merkeze gönderildi. İşte
böyle bir örgütlenme çalışması yürütülürken, genel merkez
tarafından “temsilciliği kapatacağız” vb. söylemler
dillendirilmeye başlandı.Genel merkez yönetimi, temsilciyi
çağırarak temsilciliği geçici bir süre kapatacaklarını,
kendisine de çıkışının verileceğini iletti. Hemen ardından
Trexta’da işten atmalar yaşanmaya başladı. İçlerinde az
sayıda sendika üyesinin de bulunduğu onlarca işçi işten atıldı.
Sendika yasal süreci zorlamadığı gibi işçilerden hukuki yardımı
bile esirgedi. O hafta içi avukat gönderileceği söylenmesine
rağmen ne o hafta ne de daha sonra avukat geldi. İşçiler ne
aranıyor, ne soruluyordu ve Trexta işçisi kaderine terk
ediliyordu.
Dar
grupçuluk mu, sınıf sendikacılığı mı?
Deri-İş
Trakya Temsilciliği ile genel merkez arasında özellikle son iki
yıldır bir dizi sorun yaşanmakta. O günden bugüne mevcut
temsilcinin temsilciliği bırakması isteniyor. “Ya bendensin ya
değilsin” deniyor bir anlamıyla. Özellikle son iki yıl yerelde
buna benzer bir dizi kısır tartışmalar sürüyordu. Bölgede
yaşayan işçiler ikiye bölünmüş, taraflaştırılmış konuya
ilişkin alakalı alakasız herkesin söyleyeceği birşeylerin
olması tablonun kendisini daha iyi anlatıyor. Bunlar yaşanırken
var olan sorunların katlanarak devam etmesinin faturasını yine
deri işçisi ödemiştir. Sorunları tespit etmek için sınıf için
sınıf sendikacılığını iyi anlamak, sınıfa bu sorumlulukla
yaklaşmak ideolojik-politik sağlam bir bakış gerektirir. Dar, ben
merkezci, pragmatist bir bakış küçük burjuva dükkancılığa
hizmet eder, emek hareketini darlaştırır, kısırlaştırır,
kötürümleştirir. Deri-İş Genel Merkezi ve arkasındaki siyasal
anlayışın tutumu süreci bu noktaya getirmiştir.
Bu
duruma cepheden karşı duracak bir anlayışın kendini hiçbir
zaman ifade edememesi de ayrı bir sorundur ve darlıktır.
Gelişmelerin bu aşamaya gelmesi, Trexta işçisine olduğu gibi
faturayı yüzlerce işçinin ödediğini anlayamamaktır. Günü
kurtarma politikalarına su taşınmıştır. Süreç, artık
gün kurtarılamayacak duruma geldiğinde Genel Merkez anlayışının
darlığını görüp de cepheden tutumlar almayanları da dışına
atmıştır. Bu bir sonuçtur. Sürekli Genel Merkez’den anlayış
beklemek, bir gün bu anlayışın gösterileceğine inanmak ancak
saflık olur. Buradaki sorunun sınıfsal bir temelde olduğunu
anlamamak, bunun sonuçlarının bedelini en ağır bir şekilde
işçilerin ödemesine izin vermek (iç tartışmalara daralan
tepkiler olsa da!) bir anlamda desteklemektir. Böylesi anlayışa
verilecek tek yanıt cepheden sınıfsal bir duruş sergilemekti.
Genel Merkez’in bu tutumunu mahkum etmekti. Ancak bu koşullarda
işçiler orta yerde bırakılmaz, Trexta işçisine bu sorumsuzlukla
hareket edilmesinin önünde daha tok bir tutuma zorlanırdı. Yol
budur, yöntem de budur!
Trexta
işçisi şahsında işçi sınıfı yalnız bırakılmıştır!
Emekten
yana olan anlayışlar taraflar tarafından Trexta işçisi yalnız
bırakılmıştır. Bu bir anlayıştır, sınıfsal olarak
bakamamak, dar çıkarları temel alan bir bakıştır. Geçmişe
dair hiçbir ders çıkarmayarak işçi sınıfına ve onun
mücadelesine zarar verilmiştir. Burada sadece derideki sendikal
örgütlülük değil, sınıfın diğer bölüklerini de
ilgilendiren, etkileyen bir sonuç ortaya çıkmıştır. Kendine
“devrimci”, “ilerici” sıfatlar yakıştıranlar işçileri
ortada bırakmıştır. Bunun hiçbir gerekçesi olamaz. Eğer sorun
temsilcilikteki temsilciyse bunun faturasını işçiye çıkaran bir
anlayış işçi sınıfının haklı mücadelesinin yanında olamaz,
olmamıştır da. Bu anlayış hiçbir şekilde kabul edilemez,
edilmemelidir de. Sendikaları kendi dükkânları gibi gören
anlayış sınıf çıkarları doğrultusunda hareket edemez,
edemediği de ortadadır. Burada, bu tabloda iyi niyet aramak ham
hayal olur. Bu tablo aynı zamanda şunu gösteriyor; sen benim
siyasal anlayışımın içerisindeysen, tamam diyorsan her şeyimle
seninle anlaşırım. Ama tamam demiyorsan seni yıpratır,
yalnızlaştırır, önüne geçmeye çalışır, yok ederim
demektir.
Genel
Kurul ve sendikacılıkDeri-İş
Genel Kurulu 24-25 Temmuz 2010 tarihinde yapıldı. Daha o zaman
mevcut yönetim tarafından kürsüden “üye yapamıyoruz, kampanya
başlatalım! Maddi sorunlarımız var küçülmeye gitmemiz
gerekiyor!” gibi sözler sarf edildi. “Üye yapamıyoruz”
deniyor, daralma söz konusu fakat Trexta’da işçiler örgütlenmeye
başlarken temsilcilik kapatılıyor, tüm yetki alınıyor, buradan
bir şey çıkmaz denilebiliyor! Peki büyümekten, örgütlenmekten
kasıt nedir burada? Mevcut yönetime tabi, kağıt üzerinde üyelik
mi isteniyor, asıl ihtiyaç olan “üyelik formları”nın
doldurulması mı?
Öyle
görünüyor ki, seçilen yönetim, yeni sendikalar yasası yürürlüğe
girince tekstil işkolundan bir sendikayla birleşerek, sendikal
geleceğini güvencelemenin yollarını arama derdinde. Bu arada
ayağına takılanlardan da kurtulmak istemekte. Bu olsa olsa
sendikal bürokrasinin dar hesaplarının ürünüdür. Bürokrasiden
medet umulmamalıdır. Bu anlayış sınıfsal mücadele için
bulaşıcı bir hastalık gibi küçük-burjuva kırıntılarla
yetinerek yayılmasına katkıda bulunarak onun mücadelesini zaafa
uğratır.
Son
genel kuruldan hatırlatıyoruz “Küçülmeye gitmemiz gerekiyor!”
cümlesi zaten sendikal hak alma mücadelesine nasıl bakıldığını
daha da net gösteriyor. Sendika sanki bir fabrika, bir şirket
sorunlar yüzünden daralmaya gidiyor! Burada sendika olarak bu
sorunu nasıl aşılacağının yol ve yöntemleri tartışılacağı
yerde, işin kolayından şirketi, fabrikada üretimi (bu da işçileri
atarak olur!) küçültmek daha mantıklı gelebiliyor. Buradaki
ideolojik bakışın sınıf mücadelesine ne kadar yabancı
olduğunun göstergesidir. Küçülmek yerine öncü işçileri
örgütlemenin önünde ne gibi bir engel vardır. Eğer ki
kariyerist ve bürokratik bir durumumuz yoksa! Ama görünen tablo
açıktır. Deri-İş Sendikası’nın özellikle şu anki
örgütlenme ve eğitim uzmanları kadroları deneyimsiz, birikimsiz
sınıftan uzak bir kimlik taşıyorlar. Yıllardır şu ya da bu
şekilde mücadele içinde olan bir sendika kendi öncülerini,
kadrolarını tabandan oluşturamamıştır ve bu bir tesadüf değil,
bir tercihtir.
Mücadele
mümkündür, değiştirmeliyiz!İşçiler
her şeyin farkındadır. Deri işçileri geçmişten bu yana
direnişlerde, mücadelede ön saflarda yer almayı, bedel ödemeyi
bilmiştir. İstendiği, yol gösterildiği vakit içerisinde nasıl
da kendi davasına inanmış, eğilip bükülmeyen, dürüst
işçilerin olduğunu herkes bilir. Yeter ki onları öne çıkarmaya
çalışın, önünü açın. Fakat sendikal bürokrasi ve
dükkancılık mantığı kuşkusuz buna izin vermez, veremez de!
Verebilmesi için işçi sınıfının çıkarlarına ve davasına
tepeden tırnağa inanması gerekir. Buradan bakması gerekir.
Geçmişin mirasıyla yaşamaya çalışırsanız geçmişte
kalırsınız.
Evet
sınıf sendikacılığı yapmak kuşkusuz sınıfsal bir zeminden
bakmayı gerektirir. Böylesi bir bakışı olmayan bir anlayış
omurga oluşturamaz. Omurgası olmayan bir mücadele hattının ise
işçi sınıfına ve emekçilere vereceği hiçbir şey yoktur. Günü
kurtarmaya dönük, dostlar bizi alışverişte görsün mantığıyla
koltukları bırakmama adına her şey mübah olur.“Söz,
yetki ve karar işçilere!”Unutulan
şudur ki; işçi sınıfı davasında sınıf biriktirir ve unutmaz.
Bugün için sendikal bürokrasinin toplam tablosu böyle olsa da bu
durum mutlaka değişecektir. İşçi sınıfının şu haliyle
uyuyan bir dev olduğunu unutmayalım. Bir gün bu dev uyanacak,
hesap soracak ve geleceğine sahip çıkacaktır.