21 Haziran 2012 Perşembe

NIKE'IN BÜYÜLÜ DÜNYASININ ARKASINDAKİ KORKUNÇ GERÇEKLER !..

ALINTERİNİN ÜZERİNDE YÜKSELEN İMPARATORLUKLAR!

nıke ile ilgili görsel sonucufila ile ilgili görsel sonucu
 
adidas ile ilgili görsel sonucu                      İlgili resim             


lotto logo ile ilgili görsel sonucu

puma ile ilgili görsel sonucu







DÜNYA AYAKKABI TEKELLERİNİN HAPİSHANELERİ
KAPİTALİSTLER İÇİN HARİKA, İŞÇİLER İÇİN KORKUNÇ ! . .
NIKE'IN  ENDONEZYA, DA  70 BİN İŞÇİSİ VAR.
ÇİN'DEKİ KOMPLEKS FABRİKALARIN HER BİRİNDE
50 İLA 60 BİN İŞÇİ ÇALIŞIYOR.
VİETNAM UCUZ İŞGÜCÜ NEDENİYLE  NIKE IN EN BÜYÜK ÜRETİM ÜSSÜ OLARAK ÇİNİN YERİNİ ALMAYA ADAY GÖRÜNÜYOR.
VİETNAMDA  YILDA 20 MİLYON ÇİFT AYAKKABI ÜRETİLİYOR.
TEL ÖRGÜLERLE ÇEVRİLİ KİLİTLİ DEMİR KAPILARIN ARDINDA  PATRONUN HAYDUTLARININ OLDUĞU FABRİKALARDA ÇALIŞTIRILAN İŞÇİLERE
SAAT ÜCRETİ OLARAK  23 -33  CENT ARASI ÜCRET ÖDENİYOR.
12 -16 ARASI VARDİYALARLA ÇALIŞILIYOR.
NIKE IN SÖYLEDİĞİNE GÖRE
ÇALIŞTIRILAN İŞÇİLERİN YAŞLARI 17 - 25 ARASIDIR.ANCAK ÇOK DAHA KÜÇÜK YAŞLARDA ÇALIŞANLARIN OLDUĞU GÖRÜLMEKTEDİR.ÇOCUKLAR VE KADINLAR
ÇIPLAK ELLERİYLE HER TÜRLÜ KİMYASAL TOKSİK MADDELER İÇEREN YAPIŞTIRICILARI SÜRMEK ZORUNDADIRLAR VE HİÇBİR MASKE, ELDİVEN,KORUMA HAVALANDIRMA YOK...
FABRİKALAR BİRER HAPİSHANE GİBİDİR.
ÇİNDE HER YIL 1000 KADAR GREV YAPILIYOR.
ÇALIŞMA KOŞULLARI NEDENİYLE ÇOK SAYIDA İŞÇİ İNTİHAR EDİYOR,BAZI FABRİKALARDA İNTİHARLARI ENGELLEMEK İÇİN FABRİKA YATAKHANELERİNİN ETRAFINA YAY GERİLİYOR.
ÇİNLİ KAPİTALİSTLER İŞÇİLER İÇİN ;

"ONLARI CANLI TUTMAK İÇİN BİR KAÇ DOLAR YETER,
UZUN SAATLER ÇOK DÜŞÜK ÜCRETLE ÇALIŞAN İŞÇİLERDEN BİR KISMI İNTİHAR ETSE, İŞ KAZALARINDA YADA BAŞKA NEDENLE ÖLSE NE OLUR Kİ ONLARDAN MİLYONLARLA VAR " HEM BİR KISMININ ÖLMESİ İŞSİZLİK SEVİYESİNİ DÜŞÜK TUTMAYA YARDIMCI OLUR .
BÖYLECE TOPLUMSAL HUZURSUZLUĞU KONTROL ETMEK DAHA KOLAY OLUR " DİYOR...

ÇİNDE YÜKSELEN GREVLER ÜCRETLERİ YAVAŞ DA OLSA ARTTIRMAYA DEVAM EDİYOR..

AVRUPA DA AYAKKABI ÜRETİMİNDE SÖZ SAHİBİ OLAN İSPANYA VE İTALYA 'DA AVRUPA DA YAŞANAN İŞGÜCÜ SIKINTISI VE YÜKSEK ÜCRETLER NEDENİYLE ÇİN DE ÜRETİM İÇİN ORTAKLAR ARIYOR VE ÜRETİMİ EMEĞİN ÇOK UCUZ OLDUĞU ÇİN'E KAYDIRIYOR.

ÇİN DEKİ ÜST ÜRETİCİ FİRMALAR DA KİTLESEL EYLEMLER VE GREVLER NEDENİYLE EMEĞİN DEĞERİNİN GİDEREK YÜKSELDİĞİ ÇİN DE ÜRETİLEN AYAKKABININ DERİ, TABAN VE HAMMADDESİNİ UCUZA GETİRMEK İÇİN AFRİKA'NIN  EN YOKSUL ÜLKESİ ETİYOPYA DA ARAYIŞA GİRMİŞ GÖRÜNÜYOR..

ETİYOPYA GİBİ AÇLIK SINIRINDA YAŞANAN ÜLKEDE YÖNETİMLER BURADAKİ BEDAVA EMEĞİN SÖMÜRÜLMESİ VE YABANCI SERMAYENİN GELMESİ İÇİN HER TÜRLÜ KOLAYLIĞI SAĞLAMAYA AÇLIŞIYOR VERGİ MUAFİYETİ, UCUZ ARAZİ, BEDAVA ELEKTRİK, KÖLE GİBİ KARIN TOKLUĞUNA ÇALIŞTIRILACAK MİLYONLARCA AÇ İNSAN...
SERMAYE EMEĞİ HEP DAHA UCUZA ALMAK İÇİN ARAYIŞLARINI SÜRDÜRÜYOR..

ÇİN'İN EN BÜYÜK AYAKKABI ÜRETİCİSİ HUAJİAN ŞİRKETİ ETİYOPYA'DA     2 MİLYAR DOLARLIK YATIRIMA HAZIRLANIYOR...
ŞİMDİDEN ORADA EĞİTİM GRUPLARI KURARAK EĞİTİLMİŞ İŞGÜCÜ YARATMAK İÇİN ÇALIŞMAYA BAŞLAMIŞLAR BİLE,BELLİ KONULARDA UZMANLAŞMIŞ  ÇİNLİ AYAKKABI İŞÇİLERİ ETİYOPYALI VASIFSIZ EMEKÇİLERE İŞ ÖĞRETİP SÖMÜRÜYE HAZIRLIYORLAR









                                      HER SABAH TÖRENLE İŞE BAŞLANIYOR!
  

FABRİKALARDA ÇALIŞAN  İŞÇİ SINIFI ORDULARI
KENDİSİ İÇİN SAVAŞMAYI ÖĞRENDİĞİNDE 
DAHA GÜZEL BİR DÜNYANIN KAPISI ARALANACAK! 



 NIKE'TAKİ KÖTÜ ÇALIŞMA KOŞULLARINA İSYAN EDEN İŞÇİLER ÇOK SAYIDA EYLEM YAPIYOR , İŞ BIRAKIYOR ..
ÇİN'DEKİ KİTLESEL EYLEMLER ÜCRETLERİN YÜKSELMESİNİN YOLUNU AÇIYOR...




SHOES WORKERS CHİLDREN ile ilgili görsel sonucu

  TÜKENİŞ 


SHOES WORKERS CHİLDREN ile ilgili görsel sonucu

NIKE IN PRANGALI ÇOCUK KÖLELERİ








12 Haziran 2012 Salı


    Deri-İş ve sınıf sendikacılığı üzerine . . .

Sendikalar işçi sınıfının ekonomik-sendikal hak mücadelesini yürüttüğü örgütlerdir. Sınıfın gündelik çıkarlarını esas alan bir mücadele yürüten sendikalar işçi sınıfının hiçbir ayrım gözetmeksizin tamamını kucaklayan yığınsal örgütlülüklerdir.
Sendika aynı zamanda işçi sınıfının ekonomik çıkarları çerçevesinde örgütler, eğitir ve sınıf bilincini geliştirir. Bu açıdan bakıldığında sendikalar aynı zamanda iktidar mücadelesinin önemli ve temel bir basamağı durumundadır. Yukarıda genel olarak sendikanın tanımını yaptıktan sonra esas meselemize gelelim. Trakya’da ‘80’lerin ortasından bu yana örgülenme faaliyeti yürüten Deri-İş Trakya Temsilciliği gerek sınıf mücadelesinin farklı kesitlerinde, gerekse de siyasal örgütler arası iç mücadelede inişli çıkışlı süreçler yaşamıştır. Deri Organize Sanayi’de veya farklı bölgelerdeki deri fabrikalarında özellikle 2005’e kadar oldukça hareketli süreçler, sendikal örgütlenme deneyimleri yaşandı. Fakat bunların büyük bir bölümü sonuçsuz kaldı. Kimi zaman patronlar sendikal örgütlenme çalışması yürütülen fabrikaları kapattı, kimi zaman işçileri işten atarak, baskı ve tehditle, sindirme politikasıyla örgütlenmenin önüne geçmeye çalıştı. Kimi zaman da sendikanın iç çatışmaları sonucu (özellikle son dönemki gelişmeler buna örnektir) örgütlenme faaliyeti orta yerde bırakıldı. Tüm bu olumsuz sonuçların toplamında deri işçileri Trakya bölgesindeki sendikal örgütlenme çalışmasına yönelik ciddi bir tepki ve güvensizlik içindedir. Bu yüzden, Deri-İş Trakya Temsilciliği’nin geçmiş süreçlerine bakmak yararlı olacaktır.
 Deri-İş Trakya Temsilciliği’ne bugüne kadar üç temsilci getirilmiş bulunuyor. 1. temsilcilik döneminde ‘93 yılında Humenik Ayakkabı Fabrikası, Derkon gibi ortalama 15 fabrikada örgütlenme çalışması yürütülmüş, 1993-2000 arasındaki temsilcilik döneminde ise ciddi bir durgunluk olmuş ve gözle görülür hiçbir örgütlenme faaliyeti yürütülmemiştir. 2002-2012 yılları arasındaki temsilcilik döneminde ise Güneş Deri, İleri Deri, Yeşil Kundura, Grup Suni Deri, Desa’da örgütlenme çalışmaları yürütülmüş ve direnişler örgütlenmiştir. Fakat bu direnişlerin hiçbirinden tam olarak sonuç alınamamıştır.
Özellikle yakın dönemde sendika genel merkezi ve Trakya Temsilciliği arasında yaşanan tartışmalar ve bu tartışmaların örgütlenme mücadelesine yansımaları ibret vericidir. Uzun süredir Deri-İş Genel Merkezi ve son temsilci Ali Bayram arasında yaşanan sorunlar artık işçilerin de tanık olduğu bir hal almıştı. Zira gelinen yerde örgütlenme anlayışında ve pratiğinde iki farklı tutum sözkonusudur. Yaşanan tüm bu sorunlara yönelik ne Deri-İş Genel Merkezi ne de temsilcilik tarafından çözücü adımlar atılmıştır. Böyle olduğu içindir ki Yeşil Kundura, Desa ve son olarak da Trexta işçileri bunun bedelini ödemiştir. Bunların hepsi bir tesadüf olabilir mi? Yüzlerce deri işçisi bu süreçlerin, tartışmaların, eleştirilerin bir tarafı olmuş fakat nedense belirleyici olamamıştır. Burada hâlihazırda ciddi sorunlar vardır. Çünkü sınıfsal temelde bir mücadele anlayışı sorunu sözkonusudur. Son örgütlenme süreci içerisindeki Trexta Deri fabrikası yeni ve canlı bir örnektir. Çünkü sendikal bürokrasi ve sınıf dışı bakışın Deri-İş Sendikası’nı getirdiği yeri net bir şekilde gözler önüne sermektir. Bu sendikal anlayışı ve bu anlayışın yön verdiği pratiği sorgulamak ve eleştiri konusu yapmak sınıf devrimcileri için bir sorumluluktur.Trexta fabrikası 450 civarında ve büyük çoğunlukla kadın işçilerin çalıştığı bir fabrikadır. Çerkezköy Organize Sanayisi’nde kurulu olan ve Nokia, Black Berry gibi firmalara deri kılıf üretimi yapan fabrikada zorunlu ve uzun mesailer, düşük ücretler, baskı ve hakaret, tuvaletlerin kilitlenmesi, işçilere en yakınlarının cenazesine katılmak için bile izin verilmemesi vb. sorunlar yaşanmaktadır. 2011’de Deri-İş Sendikası Trakya Temsilciliği işçilerin talebi doğrultusunda fabrikada örgütlenme çalışması başlattı.
90 işçinin katıldığı bir toplantı yapıldı ve bu toplantıda bir komite kuruldu. İşçilerin büyük bir çoğunluğu sendikaya üye olmaya hazır olduğu halde Genel Merkez işçileri üye yapmadı, noter onayı olmayan “Sendika Üyelik Formu” doldurttu. Yaklaşık 130 kadar  işçi bu formları doldurdu. Bunun hemen ardından Genel Merkez yönetimi Trakya Temsilcisi Ali Bayram’ı 1 aylık izine çıkardı. Temsilcinin izne ayrılmasının ardından fabrikada işten atmalar yaşandı. Temsilci izin sonrası geldiğinde içeride önceki dönemden sadece 1 işçi kaldığını gördü ve bunun ardından tekrar sendikal örgütlenme çalışması başlatıldı.
6 işçinin işten atılmasının ardından bu kez direniş başladı. Avrupa’dan temsilciler geliyor basın açıklaması yapılıyor, kararlı sözler söyleniyordu. Hemen ardından direniş kısa bir süre sonra “gelecek bir tarihe!” kadar bitirildi. İşçiler Genel Merkez’den gelenlerin tutumlarına tepkili, vaatler veriliyor ancak bu vaatler hiçbir şekilde yerine getirilmiyor. Genel Merkez “süreci dışarıdan örgütleriz” diyor. Genel Merkez’den gelen birkaç kişi işçilerle görüşüyor fakat bir sonuç alınamıyor. Örgütlenme çalışması için gelenler bir sonuç alamadan Genel Merkeze dönülüyor. Özellikle de direnişte olan işçilerin Genel Merkeze dönük tepkileri bu süreçte öne çıkıyor. Dışarıda tepki, içeride olan sendikanın sürece yüklenmemesi işçilerin tepkisini sendikaya yöneltiyor.
Daha sonrasında temsilciliğin iradi çabası ile içerisinde bizim de yer aldığımız bir örgütlenme süreci tekrar başlatıldı. Oldukça yorucu, yıpratıcı bir süreç olmasına rağmen noter tasdikli üyelikler yapılmaya başlandı. Trexta işçilerinin birbirlerinden uzak ilçelerde ikamet etmeleri süreci daha da zorlaştırdı. Adresler bulunarak işçiler tek tek evlerinde ziyaret edilip ikna edilmeye çalışıldı.
Bu ziyaretler ve ikna çabaları sırasında birçok işçi, “geçen yıldan beri neredeydiniz!”, “Siz örgütlendi diyorsunuz ama hala aynı yerde sayıyoruz, şimdi maaş bile alamıyoruz, ne yapıyorsunuz!” gibi tepkiler gösterdiler. Tüm tepkilere rağmen çalışmalar devam etse de işçilerin geçmiş döneme göre hem sendikaya, hem de işçi arkadaşına daha da güvensiz oldukları görüldü.
Ancak bir süre sonra, harcanan emek işçiler cephesinden karşılık bulmaya başladı. Yeniden daha da örgütlü bir şekilde komite kurularak tabana doğu bir çalışma başlatıldı. İşçi duraklarında, demokratik kitle örgütlerine gidilerek, işçilerin semtlerinde, kahvelerde, evlerinde Trexta işçisiyle buluşularak örgütlenme faaliyeti hızlandırıldı. Ayrıca örgütlenen işçiler bu sürecin öznesi yapılarak iç örgütlülüğü sağlamlaştırmak için yoğun bir uğraş verildi. Sonuç olarak zaten son işten atılanların küçük bir kısmının sendikalı olmasının, patronun bu çalışmayı çözememiş olmasının göstergesi saymak gerekiyor. Ve tek tek, kimi zaman küçük gruplar halinde işçiler her gün sendikaya üye olmaya devam ettiler.Tüm bunlar yaşanırken örgütlenme çalışmasının bilgisi genel merkeze aktarıldı. Yapılan üyelikler merkeze gönderildi. İşte böyle bir örgütlenme çalışması yürütülürken, genel merkez tarafından “temsilciliği kapatacağız” vb. söylemler dillendirilmeye başlandı.Genel merkez yönetimi, temsilciyi çağırarak temsilciliği geçici bir süre kapatacaklarını, kendisine de çıkışının verileceğini iletti. Hemen ardından Trexta’da işten atmalar yaşanmaya başladı. İçlerinde az sayıda sendika üyesinin de bulunduğu onlarca işçi işten atıldı. Sendika yasal süreci zorlamadığı gibi işçilerden hukuki yardımı bile esirgedi. O hafta içi avukat gönderileceği söylenmesine rağmen ne o hafta ne de daha sonra avukat geldi. İşçiler ne aranıyor, ne soruluyordu ve Trexta işçisi kaderine terk ediliyordu. Dar grupçuluk mu, sınıf sendikacılığı mı? Deri-İş Trakya Temsilciliği ile genel merkez arasında özellikle son iki yıldır bir dizi sorun yaşanmakta. O günden bugüne mevcut temsilcinin temsilciliği bırakması isteniyor. “Ya bendensin ya değilsin” deniyor bir anlamıyla. Özellikle son iki yıl yerelde buna benzer bir dizi kısır tartışmalar sürüyordu. Bölgede yaşayan işçiler ikiye bölünmüş, taraflaştırılmış konuya ilişkin alakalı alakasız herkesin söyleyeceği birşeylerin olması tablonun kendisini daha iyi anlatıyor. Bunlar yaşanırken var olan sorunların katlanarak devam etmesinin faturasını yine deri işçisi ödemiştir. Sorunları tespit etmek için sınıf için sınıf sendikacılığını iyi anlamak, sınıfa bu sorumlulukla yaklaşmak ideolojik-politik sağlam bir bakış gerektirir. Dar, ben merkezci, pragmatist bir bakış küçük burjuva dükkancılığa hizmet eder, emek hareketini darlaştırır, kısırlaştırır, kötürümleştirir. Deri-İş Genel Merkezi ve arkasındaki siyasal anlayışın tutumu süreci bu noktaya getirmiştir.
Bu duruma cepheden karşı duracak bir anlayışın kendini hiçbir zaman ifade edememesi de ayrı bir sorundur ve darlıktır. Gelişmelerin bu aşamaya gelmesi, Trexta işçisine olduğu gibi faturayı yüzlerce işçinin ödediğini anlayamamaktır. Günü kurtarma politikalarına su taşınmıştır. Süreç, ­artık gün kurtarılamayacak duruma geldiğinde Genel Merkez anlayışının darlığını görüp de cepheden tutumlar almayanları da dışına atmıştır. Bu bir sonuçtur. Sürekli Genel Merkez’den anlayış beklemek, bir gün bu anlayışın gösterileceğine inanmak ancak saflık olur. Buradaki sorunun sınıfsal bir temelde olduğunu anlamamak, bunun sonuçlarının bedelini en ağır bir şekilde işçilerin ödemesine izin vermek (iç tartışmalara daralan tepkiler olsa da!) bir anlamda desteklemektir. Böylesi anlayışa verilecek tek yanıt cepheden sınıfsal bir duruş sergilemekti. Genel Merkez’in bu tutumunu mahkum etmekti. Ancak bu koşullarda işçiler orta yerde bırakılmaz, Trexta işçisine bu sorumsuzlukla hareket edilmesinin önünde daha tok bir tutuma zorlanırdı. Yol budur, yöntem de budur! Trexta işçisi şahsında işçi sınıfı yalnız bırakılmıştır! Emekten yana olan anlayışlar taraflar tarafından Trexta işçisi yalnız bırakılmıştır. Bu bir anlayıştır, sınıfsal olarak bakamamak, dar çıkarları temel alan bir bakıştır. Geçmişe dair hiçbir ders çıkarmayarak işçi sınıfına ve onun mücadelesine zarar verilmiştir. Burada sadece derideki sendikal örgütlülük değil, sınıfın diğer bölüklerini de ilgilendiren, etkileyen bir sonuç ortaya çıkmıştır. Kendine “devrimci”, “ilerici” sıfatlar yakıştıranlar işçileri ortada bırakmıştır. Bunun hiçbir gerekçesi olamaz. Eğer sorun temsilcilikteki temsilciyse bunun faturasını işçiye çıkaran bir anlayış işçi sınıfının haklı mücadelesinin yanında olamaz, olmamıştır da. Bu anlayış hiçbir şekilde kabul edilemez, edilmemelidir de. Sendikaları kendi dükkânları gibi gören anlayış sınıf çıkarları doğrultusunda hareket edemez, edemediği de ortadadır. Burada, bu tabloda iyi niyet aramak ham hayal olur. Bu tablo aynı zamanda şunu gösteriyor; sen benim siyasal anlayışımın içerisindeysen, tamam diyorsan her şeyimle seninle anlaşırım. Ama tamam demiyorsan seni yıpratır, yalnızlaştırır, önüne geçmeye çalışır, yok ederim demektir. Genel Kurul ve sendikacılıkDeri-İş Genel Kurulu 24-25 Temmuz 2010 tarihinde yapıldı. Daha o zaman mevcut yönetim tarafından kürsüden “üye yapamıyoruz, kampanya başlatalım! Maddi sorunlarımız var küçülmeye gitmemiz gerekiyor!” gibi sözler sarf edildi. “Üye yapamıyoruz” deniyor, daralma söz konusu fakat Trexta’da işçiler örgütlenmeye başlarken temsilcilik kapatılıyor, tüm yetki alınıyor, buradan bir şey çıkmaz denilebiliyor! Peki büyümekten, örgütlenmekten kasıt nedir burada? Mevcut yönetime tabi, kağıt üzerinde üyelik mi isteniyor, asıl ihtiyaç olan “üyelik formları”nın doldurulması mı?
Öyle görünüyor ki, seçilen yönetim, yeni sendikalar yasası yürürlüğe girince tekstil işkolundan bir sendikayla birleşerek, sendikal geleceğini güvencelemenin yollarını arama derdinde. Bu arada ayağına takılanlardan da kurtulmak istemekte. Bu olsa olsa sendikal bürokrasinin dar hesaplarının ürünüdür. Bürokrasiden medet umulmamalıdır. Bu anlayış sınıfsal mücadele için bulaşıcı bir hastalık gibi küçük-burjuva kırıntılarla yetinerek yayılmasına katkıda bulunarak onun mücadelesini zaafa uğratır.
Son genel kuruldan hatırlatıyoruz “Küçülmeye gitmemiz gerekiyor!” cümlesi zaten sendikal hak alma mücadelesine nasıl bakıldığını daha da net gösteriyor. Sendika sanki bir fabrika, bir şirket sorunlar yüzünden daralmaya gidiyor! Burada sendika olarak bu sorunu nasıl aşılacağının yol ve yöntemleri tartışılacağı yerde, işin kolayından şirketi, fabrikada üretimi (bu da işçileri atarak olur!) küçültmek daha mantıklı gelebiliyor. Buradaki ideolojik bakışın sınıf mücadelesine ne kadar yabancı olduğunun göstergesidir. Küçülmek yerine öncü işçileri örgütlemenin önünde ne gibi bir engel vardır. Eğer ki kariyerist ve bürokratik bir durumumuz yoksa! Ama görünen tablo açıktır. Deri-İş Sendikası’nın özellikle şu anki örgütlenme ve eğitim uzmanları kadroları deneyimsiz, birikimsiz sınıftan uzak bir kimlik taşıyorlar. Yıllardır şu ya da bu şekilde mücadele içinde olan bir sendika kendi öncülerini, kadrolarını tabandan oluşturamamıştır ve bu bir tesadüf değil, bir tercihtir. Mücadele mümkündür, değiştirmeliyiz!İşçiler her şeyin farkındadır. Deri işçileri geçmişten bu yana direnişlerde, mücadelede ön saflarda yer almayı, bedel ödemeyi bilmiştir. İstendiği, yol gösterildiği vakit içerisinde nasıl da kendi davasına inanmış, eğilip bükülmeyen, dürüst işçilerin olduğunu herkes bilir. Yeter ki onları öne çıkarmaya çalışın, önünü açın. Fakat sendikal bürokrasi ve dükkancılık mantığı kuşkusuz buna izin vermez, veremez de! Verebilmesi için işçi sınıfının çıkarlarına ve davasına tepeden tırnağa inanması gerekir. Buradan bakması gerekir. Geçmişin mirasıyla yaşamaya çalışırsanız geçmişte kalırsınız.
Evet sınıf sendikacılığı yapmak kuşkusuz sınıfsal bir zeminden bakmayı gerektirir. Böylesi bir bakışı olmayan bir anlayış omurga oluşturamaz. Omurgası olmayan bir mücadele hattının ise işçi sınıfına ve emekçilere vereceği hiçbir şey yoktur. Günü kurtarmaya dönük, dostlar bizi alışverişte görsün mantığıyla koltukları bırakmama adına her şey mübah olur.Söz, yetki ve karar işçilere!”Unutulan şudur ki; işçi sınıfı davasında sınıf biriktirir ve unutmaz. Bugün için sendikal bürokrasinin toplam tablosu böyle olsa da bu durum mutlaka değişecektir. İşçi sınıfının şu haliyle uyuyan bir dev olduğunu unutmayalım. Bir gün bu dev uyanacak, hesap soracak ve geleceğine sahip çıkacaktır.



7 Haziran 2012 Perşembe

KUNDURA İŞÇİLERİ DİRENİŞLERDEN ÖĞRENEREK YÜRÜYOR





DÜN ÇORLU  YEŞİL









ADANA BÜYÜKSAAT SAYA İŞÇİLERİ


  BU GÜN TOGO’DA! YARIN HER YERDE!


3 Haziran 2010 da YEŞİL Kundurada sendikalı olma mücadelesi veren 3 kadın işçi 27 Mayıs günü işten çıkarıldı.

Tekirdağ’ın Çorlu ilçesinde bulunan Yeşil Kundura’da işten çıkarılan işçiler

31 Mayıs'ta direnişe geçti. Fabrikanın önünde direnişlerini sürdüren 3 kadın işçi ve işçilerle birlikte fabrika önünde bulunan Deri-İş yöneticileri, bugün (3 Haziran) jandarma tarafından patronun şikayeti üzerine gözaltına alındı

Yeşil Kundura’da çalışan işçiler Türk-İş/Deri-İş’e üye olduktan sonra patron ve şirket yetkilileri tarafından sendikalarından istifaya zorlandı. Yeşil Kundura patronu sendikalaşmayı engellemek için 27 Mayıs günü Deri-İş üyesi 3 kadın işçi                    (Dilek Kurtuluş, Kezban Elmas ve Dilek Şenkul), “İşyeri daralması” sebebiyle işten çıkardı. İşten çıkarılan işçiler 2 Haziran günü, fabrika önünde direnişe geçti. Deri-İş Çorlu Şubesi, 2 Haziran günü fabrika önünde bir basın açıklaması yaparak işçiler işe iade edilene kadar direnişin süreceğini duyurdu.
3 Haziran günü jandarma, patronun şikâyeti üzerine fabrika önünde direnişlerini sürdüren 3 kadın işçinin yanı sıra Deri-İş Çorlu Şube Başkanı Ali Bayram ve Deri-İş Örgütlenme Uzmanı Nuran Gülenç’i gözaltına aldı. Patronun, işçileri, üretimi engelledikleri iddiasıyla şikâyet ettiği öğrenildi.

Yeşil Kundura,

Cat, Harley Davidson, Hush Puppies, Crocs, Merrell, Wolverine, Land Rover, Adidas, Nike, Puma ve Converse gibi dünyaca ünlü markaların da satışını yapıyor.

Çorlu’daki fabrikada 400 işçi çalışıyor. İşçiler aylık 550 ile 600 lira arasında ücret alana işçilerin, 1 buçuk yıldır ikramiye hakları patron tarafından verilmiyor. İşçiler günde 12–14 saat çalıştırılıyor.

      • TOGO'DA DİRENEN  AYAKKABI İŞÇİLERİ

        MECLİSTEN SESLENDİ

         

      Başbakan Erdoğan’ın sık sık “işçilere iki sendika seçeneği getirdik” dediği bir ortamda Deri-İş Sendikası’na üye oldukları için işten atılan ve 40 gündür direnişlerini sürdüren işçiler, mücadelelerini Meclis’e taşıdı. İstanbul Bağımsız Milletvekili Levent Tüzel’le Meclis’te basın toplantısı düzenleyen işçiler, “sadece ekmeğimizi, hakkımızı istedik” dedi.TOGO işçileri sendikalı olarak işyerine geri dönme mücadelelerinin 40. gününde Meclis’te Levent Tüzel’in konuğu oldu. “Sendika hakkımız engellenemez-Deri-İş” yazılı önlükleri giyen işçiler seslerini Meclis’ten duyurmaya çalıştı.
      SENDİKASIZ ÇALIŞTIRMA YASAKLANSIN
      Tüzel, ünlü bir marka olan TOGO’nun işvereninin, sadece sendikalı oldukları için işten attığı 35 işçinin, işyeri önünde 40 gündür direndiğini, hiçbir gerekçe yokken sayısız kez gözaltına alındıklarını, oysa TOGO markasını, ürününü ortaya çıkaranın bu işçiler olduğunu söyledi. Sigortalı çalışmak nasıl bir yasal zorunluluksa, sendikalı çalışmanın da yasal bir zorunluluk olmasını isteyen Tüzel, kötü çalışma ve ücret koşullarına karşı sendikalaşmak isteyen işçilere patronun çok kolayca “sizi istemiyorum” dediğini ifade etti. Patronların bu gücü ‘ülkemizde işçi ucuzdur’ diyen Zafer Çağlayan gibi bakanlardan, bu hükümetten aldığını belirten Tüzel, üstelik haklarını isteyen işçilerin karşısına çok kolay çevik kuvvetin de çıkarıldığını dile getirdi.200-300 TL gibi fiyatlarla satılan TOGO marka ayakkabıları üreten işçilerin ise 800-900 TL gibi ücretler aldıklarını belirten Tüzel; “Bugün çocuklarına süt alamayan işçilere patron kolaylıkla ‘bana mı sordun çocuk yaparken’ diyebiliyor” diye konuştu.
      BU ÇOCUKLARA KİM BAKACAK?’
      Başbakan Erdoğan’ın, “üç çocuk, beş çocuk yapın” sözlerini ve son olarak kürtajın yasaklanması gerektiğine ilişkin söylemlerini hatırlatan Tüzel, çocuğuna süt alamayan, geçinemeyen, işi, ekmeği elinden alınan bu işçilerin çocuklarına nasıl bakacağını sordu. Kürtajı yasaklamak isteyen zihniyetin kölelik istediğini belirten Tüzel, 40 gündür direnen TOGO işçilerinin işlerine sendikalı olarak geri döndürülmeleri gerektiğini söyledi.
      Daha sonra tek tek söz alan işçiler direnişteki kararlılıklarını ifade ederken, basından seslerini duyurmasını istedi.
      SADECE EKMEĞİMİZİ İSTİYORUZ
      7 yıldır TOGO’da çalışan Harun Aykut, “Başbakan’ın iki sendika dediği yerde biz bir sendikalı olduğumuz için işten atıldık” diye konuştu. Paranın ve bürokrasinin gücü ile defalarca gözaltına alındıklarını belirten Aykut, TOGO patronuna, “Sadece ekmeğimizi istiyoruz. Çalışmak istiyoruz. Sizin malınızı istemiyoruz” diye seslendi.
      27 yıllık TOGO işçisi Cengiz Karagöz de sadece 980 TL ücret aldığını, üç kardeş bu fabrikada çalıştıklarını, babasının da buradan emekli olduğunu söyledi. Patrona “geçinemiyoruz” dediklerinde, “başınızın çaresine bakın” cevabı aldıklarını belirten Karagöz, emeklerinin karşılığını istediklerinin altını çizdi.
      Özgür Yılan da “2 sendikaya üye olabilirsiniz” denilen bir ortamda, bir sendikaya üye oldukları için işten atıldıklarını hatırlattı. Yılan, sendikalı olarak işe dönene kadar mücadelenin süreceğini, sendikasızlığın yoğun olduğu Ankara işçileri için de bunun umut olacağını söyledi. (Ankara/EVRENSEL)

      ÜCRETİMİZ YETMİYOR’
      7 yıllık TOGO işçisi olan Soner Şimşir de “Ücretimiz yetmiyor. Ev kirası, çocuklar var” dedi. Dili sürçerek, Tüzel’e “Bakanım” diyen Şimşir; sonrasında “inşallah” diyerek gülümsemelere de yol açtı. Süt parası istediklerinde patronun “bana mı sordun” dediğini de aktaran Şimşir, amaçlarının “işyerini yakmak, yıkmak, dağıtmak” değil, sendikalı olarak işlerine dönmek olduğunu söyledi. Şimşir gazetecilerden de seslerini duyurmaları için destek istedi.