26 Nisan 2020 Pazar

TARİHTEN SAYFALAR


BU TOPRAKLARDAKİ ERMENİLERİN
KUNDURACILIK TAİRİHİNDEKİ YERİ

Yerliler, hayvan postu bulduklarında ilkin deriyi tabaklamakla uğraşırlar. Dağ tuzuyla sıcak sıcak tuzlar, daha sonra da yakıcı güneş altında kuruturlar. Dikkatli davranmalı ve iyice kurumadan deriyi kaldırmamalı çünkü süratle bozulup kurtlanır ve kullanılmaz olur. İlk hazırlık işleminin ardından deriyi kunduracı ustaları satın alırlar. Hayvan bedenen ne kadar büyük olur ise derisi de o kadar değerli sayılır.

Bir diğer uygulama da bizzat kunduracıların deriyi toplayıp işleme tabi tutmalarıdır. Daha ziyade inek, keçi, koyun derisi kullanır ve tabakhanelerde usta debbağlara tabaklatırlar [26]. Nar ve sumak yaprakları karıştırılmış kireç suyu taşa oyulmuş tabakhanelere doldurulur, belli bir süre geçince derinin fazlalık kısımları alınır, birkaç aşamadan sonra boyanır ve kullanıma hazır hale getirilir. Bu şekilde elde edilen deri henüz oldukça kabadır.

Eskiden mahalli kunduracılar, daha çok köy çevrelerinde kullanışlı yemeni (bir çeşit potin) ya da postal (bir çeşit topuksuz, uzun boyunlu ayakkabı) dikerlerdi.

Tüccarlar, pazarın gelişmesi ve ithalatın sağladığı imkânlar sayesinde, moda sayılan çeşit çeşit ayakkabılar getirtmeye başlarlar. Bu da Avrupa ayakkabılar hazırlama zanaatını benimseyen Dörtyollu ilk ustaları yeni modeller yaratmaya teşvik eder. İlk kuşak kunduracılar: Manuk Kökoğlanyan, Vahe Şakılyan, Gagik Balyan, Garabed Bayrakdaryan, Hagop Yağubyan, İsbir Macaryan, Khaçer ve diğer ustalardır [27].


Bu kişiler, moda sayılan ve o zamanlar büyük talep gören potin (çizme), uzun boyunlu asker ayakkabısı, bot, terlik, yemeni ve revaçta olan diğer ayakkabı çeşitlerini Dörtyollular için diken ilk ustalardır [28].

 Harput Büyük Çarşı merkezi bir yerdedir. Buradaki başlıca meslek dalı kunduracılık. Kunduracılar büyük bir çoğunlukla Ermenidir ve her birinde dört veya beş zanaatkarın çalıştığı yüzden fazla atölye vardır. Buraya Türkçe’de ayakkabıcı anlamına gelen “dikici” kelimesinden türemiş “dikincinots” (dikimhane) denir. Küçük ve alçak, yanyana dizilmiş dükkânların karanlığını az da olsa aydınlatmak amacı ile pencereler açılmış.





Hüseynik, bir kunduracı atölyesi ve Ermeni kunduracılar (Kaynak; Aharonyan a.g.e.)

Kunduracılar ayakkabı yüzeyini kırmızı yada siyah olan keçi veya koyun derisinden hazırlarlardı. Ayakkabı tabanı içinse daha büyük hayvanların nispeten katı ve dayanıklı derileri kullanılırdı. Yerel üretim bir kaç ayakkabı çeşidi mevcut:

Vodits (yerel ağızla odits) yahut postal.- Bunlar, topuktan dize yükselen kısmı uzun ve kuyruk şeklinde olan, çok basit ve alçak ayakkabılar. Vodits’i giyinmek için bu kuyruktan tutup yukarı çekerler. Genelde erkekler giyinir.

Çizme.- Dizin yarısına kadar olan kış ayakkabısı. Özellikle gençler kullanır, yetişkinler ise yolculuk sırasında giyinirler. Çizmeler genelde kırmızı veya siyahtır.

Kundura.- Potin de denir. Muhtemelen Fransızca bottine kelimesinin bozulmuş hali. Çok daha narin ve üzerinde çalışılmış bir ayakkabı türü ve Avrupa ayakkabısı olarak da anılırdı. Ancak XIX. yy. ikinci yarısında Harput’ta bu tip ayakkabıların üretimi başlamıştır. Çizmeciyan’a göre, ilk kez Gurzi adlı bir Rum 1850’lerde bu zanaatı Yunanistan’dan Mezire’ye getirmiştir. Yörede açtığı atölyede Harputlu Hovagim Paricanyan çırak olarak çalışmaya başlar. Paricanyan kunduracılık sanatını öğrenip oğlu Sımpat’la Harput’ta bir atölye tesis eder. 1895’te Sımpat ABD’ye göç eder. Bir süre burada kaldıktan sonra Harput’a döner. Beraberinde Amerikan tarzda yeni ayakkabı kalıpları, numuneleri, değişik aletler de getirir. Böylece kundura imalatına yeni bir ivme kazandırır.

Başlarda kundura giyinenler daha çok Türk ve Kürt bey ve ağalarının eşleri ve kızlar idi. Sonraları orta sınıf Ermeni ailelerin gelinleri ve Ermeni kadınlar da kundura giyinmeye başladılar.

 1890’lara gelindiğinde ise bu çeşit ayakkabıları öğretmenlerin, yüksek eğitim almış erkeklerin, ABD’den dönen gurbetçilerin ayaklarında görmek olağanlaşır. Kısaca, kundura giyinmek artık sosyal bir tabakaya ait olmanın bir sembolüne dönüşmüştür.

Yöre marangozları gerçi benzer kalıplar yapmaya başlamışlardı, fakat kunduracıların ayakkabı imal etmek için ihtiyaç duydukları ahşap kalıplar başka şehirlerden Harput ovasına getiriliyordu. Kundura özellikle kadınlar arasında yaygındı. Kürt kadınlar kunduralarının üzerinde değişik nakışların olmasını tercih ederlerdi. Erkekler ve kadınlar için giderek en sevilen ayakkabı çeşidi oldu kundura. Bu çeşit aynı zamanda Harput ovasında imal edilen en pahalı ayakkabıydı. Parçanc (bugün Akçakiraz) köyünde 20. yy. başında bir çift kunduranın fiyatı 25-30 kuruştu, küçüklerin kundurası ise 7-8 kuruş. Potin-kaloş adı verilen farklı bir kundura çeşidi daha imal edilmeye başlanmıştı. Muhtemelen Fransızca bottine ve galoche kelimelerinin bozulmuş bir haliydi.  Bunun özelliği isminden de anlaşıldığı üzre kaloş olması idi, yani kışın onu kullanan biri eve girdiğinde ayakkabısının üzerindeki kısmı, muhtemelen dize doğru uzanan kısmı çıkarabilir ve sadece ayakkabıları ile durabilirdi.

https://www.houshamadyan.org/home.html

İstanbul’da yayımlanan Osmanlı “Şebal” dergisinde bir İngiliz ayakkabısı reklamı.

Harput’daki ünlü ustalar arasında Krikor Soğigyan, Sımpad Pariçanyan, Hacı Haçer Derderyan, Mardiros Taşçıyan, Hovhannes Pambukcuyan ve kardeşleri, A. Altıbarmakyan, Asdur Lüleciyan, A. Nalbandyan, Mardiros Bağdigyan, Horen Darakcıyan, Hagop Taşçıyan, Melkon Rıstigyan, Aşçıyan biraderler, Hagop Canikyan, Hayacan Srabyan, Sarkis Nurikyan vardı. Hüseynik’te de Pilibbos Deroyan ünlü bir kundura ustasıydı.

Çarık (dıreh).- Bu ayakkabı çeşidi ayakkabıcılık mesleğinde en sıradanı olarak görülür. Kalın bir deriden oluşur, çevresinde kalın bir ipin geçirildiği delikler açılmıştır, çarığı ayağa göre ayarlamak için. Daha çok tarım ve benzer bir işle uğraşıldığı zaman kullanışlı olabilir.
Harput’da daha çok kadınların evlerde kullandıkları pabuç yapanlar da vardı.
Harput ovası, ayakkabıcı çırakları ustaları ile (Kaynak; Ernst Lohmann, Skizzen und Bilder aus dem Orient, Frankfurt, 1899)

Ayakkabıcılığı öğrenmek 2-4 yıl sürerdi. Bu süre zarfında çırak ustasının yanında bila ücret çalışırdı. Ustaların genelde bir veya iki çırağı olurdu. Kunduracının aletleri şunlardı: kunduracı mili, maşa, kulak (ahşap çerçeveyle yapılmış kova), ahtar ağacı, masat (biley aleti), kalın bir tahta, tabar (deri örmek için kullanılan bir alet), hoval, kaz (kaza benzediği için bu ismi almış olabilir), muşda, çakacak.

Harput’un bazı köyleri de, özellikle Parçanc, İçmen, Hüseynik, ayakkabıcılık zanaatında ünlü merkezlerdir. Parçanc ayakkabıcılarından Srabların Garo ve evladları Ovan ve Arut, Misakların Misakı ve evladı Haço, Marta Koko, Kamhazar Mıgırdiç, Misakların Mano ve evladları Boğos, Arut ve Asadur, Çızı Koko, Ovaneslerin Kasbar ve Sahag (kardeşler) , Kejoların Mılkon, Cimcim Kasbar ve Sahag (kardeşler), Parsehlerin Deçan ve Krikor (kardeşler) anılabilir. Hacı Aharonların Manuk ve Mikael Gülhasyanlar Hüseynik’in ayakkabıcıları olarak anılmaktalar. İkisi de köyde çalıştıktan sonra, Mezire’ye yerleşir ve burada devam ettirirler zanaatlarını. Hüseynik ayakkabıcılarından Boğikyanları, Krikoryanları ve Bedros Acutyan’ı da hatırlamakta fayda var [2].


Harput ovasındaki ayakkabıcılar tarafından imal edilen ayakkabılar. Soldan sağa; kundura, vodits (odits, postal), çarık (Kaynak; Manug B. Dzeron, a.g.e.)




23 Nisan 2020 Perşembe

23 NİSAN 2020

SERMAYE DÜZENİNDE

BUGÜN 23 NİSAN
          VİRÜSTEN
                     AÇLIKTAN KIRILIYOR
                                    MİLYONLARCA İNSAN!

BABALAR İŞSİZ, ÇOCUKLAR AÇ

          KAPKARA GELECEK KORKUNUZLA

                MİLLİYETÇİLİKLE ZEHİRLENİYOR UMUT
                                  
                                 KENTLERİN BÜTÜN SOKAKLARINDA...

“EMEK ÖRGÜTLERİ 1 MAYIS’TA İŞÇİLERİ BALKONDA BALON UÇURMAYA ÇAĞIRDI”

İŞÇİ SINIFI AÇLIKLA SALGIN HASTALIKLA BOĞUŞURKEN
SENDİKA BÜROKRATLARININ

1 Mayıs programı belli oldu

DİSK, KESK, TMMOB ve TTB, internet üzerinden yaptığı ortak basın açıklamasıyla koronavirüs salgınDevrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) ve Türk Tabipleri Birliği (TTB) , internet üzerinden yaptığı ortak basın açıklamasıyla yeni tip koronavirüs (Kovid-19) koşullarında kutlanacak olan 1 Mayıs'ın programını açıkladı.

Açıklamada, "1 Mayıs günü bulunduğumuz her yerin balkonlarından pencerelerinden 

1 Mayıs marşını okuyacak, pankartlarımızı asacak, balonlarımızı uçuracak, yeni bir toplumsal düzen için aynı anda tüm Türkiye'den ses vereceğiz" denildi.

Ortak açıklamada 1 Mayıs programına ilişkin şunlar kaydedildi:
"Halkın sağlığının, işinin ve geçiminin güvence altında olduğu yeni bir toplumsal düzen için 1 MAYIS'ta sesimizi yükseltiyoruz.

2020 1 Mayıs'ına kadar tüm meydanları, caddeleri, sokakları 1Mayıs afişlerimizle donatacak, ses ve görüntü araçlarıyla 1 Mayıs coşkusunu meydanlara taşıyacağız.
Evlerimizin ve işyerlerimizin sokaklara dönük yüzünü taleplerimizi ifade eden pankartlarla, afişlerle donatacağız!

1 Mayıs 1977'de Taksim'de yitirdiğimiz mücadele arkadaşlarımızı Kazancı yokuşunda anacağız.

1 Mayıs günü bulunduğumuz her yerin balkonlarından pencerelerinden 1 Mayıs marşını okuyacak, pankartlarımızı asacak, balonlarımızı uçuracak, yeni bir toplumsal düzen için aynı anda tüm Türkiye'den ses vereceğiz.

11 Nisan 2020 Cumartesi

KORONA VİRÜSÜ İŞÇİLERİ VURUYOR!


ben isyan ustasıyım
demişti işçi
(zorbalık halkı kırıp geçende)
                                        Yaşar MİRAÇ

KORONA VİRÜS AYAKKABI EMEKÇİLERİNİ DE VURUYOR!

Çin’in Vuhan kentinden başlayıp tüm dünyaya büyük bir hızla yayılan Korona virüsü 11 Mart 2020 tarihinde 1 kişide görüldüğünün devletin resmi açıklamasıyla yaşadığımız topraklarda kabul görmüş oldu. Aslında bu virüsün Türkiye’de açıklandığı tarihin öncesinde bir çok insana bulaşmış olma olasılığı yüksek görünüyor.

Virüsün bir kişide görüldüğünün açıklandığı tarihten bugüne devletin ağırdan alarak, yeterince önemsemeyerek hastalığın bulaşma riskinin çok fazla arttırdığı, gerekli önlemleri almakta geciktiği artık çok net olarak bütün toplum tarafından görüldü.
Daha ilk günden beri her akşam kendi karantinanızı kendiniz uygulayın sokağa çıkmayın dendi.
Sokağa çıkmanın hastalığı hızla bulaştırdığının bilinmesine, Bilim Kurulunun uyarılarına rağmen sadece okulları kapatan ancak diğer kalabalık ortamların camiler, kahvehaneler, AVM ler başta olmak üzere bir türlü denetim altına alınarak karantina uygulamasının başlatılmaması başta emekçiler olmak üzere bütün toplumu bu gecikmenin, vurdumduymazlığın nedenleri üzerine düşünmeye zorladı. En basit bir maske dağıtımı bile organize edilemedi. Ciddiyetsiz, plansız yaklaşımlarla bütün emekçilerin ve yoksulların sağlığı riske atıldı. Bütün fabrikalar, bankalar, kamu kurumlarında, fabrikalarda, atölyelerde, inşaatlarda çalışmaya devam edildi.
Yani karantinayı ancak  parası olanlara uygularken, emekçiler risk altında çalışmaya devam etti. Bir çok işçi çalışırken yakalandığı virüsten dolayı yaşamını yitirdi. Her akşam devletin yardım açıklamasını bekleyen yoksullara ve emekçilere yapılan "Biz bize yeteriz Türkiyem" devlete yardım edin kampanyasıyla ayrıcalıklı bir kesim dışında bütün bir halkın salgın karşısında korumasız olduğu çıplak gerçeğiyle yüzleşmiş oldu . Devlet emekçiler için somut hiç bir yardım açıklayamadı. 
Sendikalar salgının başından beri karnından konuşarak aktif bir genel grev çağrısı yapmaktan çekindiler. Sermaye ve iktidarın eli iyice rahatlatılmış oldu. 
Bu sürece çalışanlara yeni bir saldırının başlangıcı sayılacak adımlar atılması eklendi.
İşçilerin sesini çıkarmasının koşulları "evde kal sağlıklı kal" söyleminin güçlü korosunun gücüyle baskı altına alındı. 
Doğal-gaz, elektrik, su gibi temel yaşamsal hizmetlerinin salgın süresince bedava olması, çağrıları, karşılık bulmadı. İşten çıkarmalar yasaklansın çağrısı ise patronların memnun olacağı şekilde formüle edilerek salgının bütün yükü işçi emekçilere yıkıldı. Yardım bekleyen yoksullar emekçiler yardımın sadece büyük iş adamlarına yapılacağını gördüler. Birileri gülerken, diğerleri dahada ezilecekleri sahipsiz bırakıldıkları yeni bir sürecin içine itildiler.
Salgında kapitalistlere yaramış işçileri vurmuştu.
Hayatın felç olduğu toplumun korku içinde ne yapacağını bilemediği bu zamanda sermaye hiç bir bedel ödemek istemediği gibi karlarında azalmaya da razı değildi.
Her zaman olduğu gibi örgütsüz emekçiler bedel ödemek zorunda bırakılmıştı.
Sermaye ve patronların düzeni; bu salgından emekçilerin kölelik koşullarını daha da ağırlaştırarak çıkmak istiyor. 
Uzayan iş saatleri, daha da düşürülmüş ücretler, artan baskılar ve işsizlik basıncıyla yeni ve ağırlaştırılmış bir köleliği dayatıyor.
Hayat normale döndüğünde emekçiler bu köleliğe ya güçlü bir ses çıkararak bu kölelik dayatmasını çöpe atacak, yada boyun eğerek koyu bir karanlığın içinde hayatlarının yok edilmesi izin verecek.

EVDE KAL SAĞLIKLI KAL! DİYORLAR AMA NASIL? 

Ayakkabı işçileri de halka villalarından malikanelerinden 
"evde kal sağlıklı kal"çağrısı yapan bütün şarkıcılar, futbolcular, artistler ünlüler gibi evinde kalmak istiyor ama?


Evde oturup hastalık riskine karşı korunmak isteyen ayakkabı işçileri ne yeyip içecek, kiralarını nasıl ödeyecek, nasıl geçinecekler. Bu sorunun yanıtını veren yok.
Emekçiler hiçbir şey yokmuş gibi servislere binerek sosyal mesafenin uygulanmasının mümkün olmadığı fabrikalarına, atölyelerine gitmeye, çalışmaya devam ediyor çünkü başka çareleri yok.
Hastalananlar hastalandığını bile bilmiyor. Birçoğunun ne sigortası nede doktora gidecek parası var.
Patronlar çoluk çocuk daha ilk günlerden yeterli gıda stoklayarak yazlıklarına, güvenlikli sitelerine çekildiler.
Aldığı ücretle normal koşullarda evini geçindirmekte kirasını ödemekte zorlanan ayakkabı işçileri eğer işi varsa çaresiz çalışmaya devam etmek zorunda kalıyor.

HASTALIĞA KARŞI KORUNMAK O KADAR KOLAY DEĞİL!

Işıkkent'te Çocuk, Kadın  ve Mülteciler başta olmak üzere on binlerce işçi çalışıyor!

Ayakkabı işçileri normal koşullarda zaten ışık ve hava almayan sağlıksız bodrum katlarda iç içe çalışmak zorunda oldukları atölyelerde bu sefer korona virüs tehlikesiyle baş başa bırakıldı.
Bütün dünya devletleri evden çıkmayan işçilere yaşamalarına yetecek bir para dağıtırken devlet halktan para isteyecek kampanyalar başlattı.
İşçilere başınızın çaresine bakın benden size hiçbir yardım yok mesajı verildi.
İşçiler birçok sektörde olduğu gibi Işıkkent’ te de işlerine gitmeye risk altında çalıştırılmaya devam etti.
Bazı atölyeler dış ülkelere ihracat yaptığı için kısa sürede işler durdu.
Çoğu ayakkabı işçisi işsiz kaldı. Işıkkent Ayakkabıcılar sitesinde hayat felç oldu kısacası. İş bulanlar risk altında, işsiz kalanlarda evde parasız sıkıntı içinde ne yapacağını bilmiyor.

KONUŞTUĞUMUZ AYAKKABI İŞÇİLERİ NE DİYOR!

Bu salgın hepimizi derinden vurdu, işler bıçak gibi kesildi.
Zaten durum berbat ötesiydi, şimdi daha da kötü oldu.

Kiramı üç aydır ödeyemedim, bu ayda ödeyemeyeceğim.
Ev sahibinin yüzüne bakamıyorum karşılaşmamak için evden sessizce çıkıp gidiyordum, şimdi ne yapacağımı bilmiyorum.

Evde aç susuz nasıl kalacağız.
Çoluk çocuk acıkınca yemek içmek, istiyor. Hangi parayla karnımızı doyuracağız?

İşler zaten zordu, para kazanamıyorduk, şimdi de virüs belası çıktı. 
Bütün devletler halkına para veriyor. 
Kimse neden bize yardım etmiyor, açlıktan ölelim mi? Ne bekliyorlar.

Bütün dünya can derdinde kim ayakkabı alır bu zamanda, iş olmayınca patron hayatta para vermez. 
Zaten yüzünü de göremeyiz ya patronun virüs bulaşır diye gelmez buralara.
Bizde virüsten gebermezsek evde açlıktan gebericez…

Hiç böyle olmamıştık biz, çok fena durumdayız. İşler durdu ne zaman başlar belli değil, cepte eve gidecek yol parası bile yok. Herkes bitik. Altılı bile durdu, ganyan bayisini ilk defa kapalı görüyom. Bak bi kişi içen var mı bayinin önünde. Millet korkuyor cebindeki on lirayı bile harcamaya, değil içki içsin.

Binlerce işçinin çalıştığı Işıkkentte adeta ölüm sessizliği var.  
Dolmuşlar, servisler, otobüsler boş gidip geliyor.
Çekiç sesleri duyulmaz olmuş bir aydır.
İşsiz olanlarda, öylesine çalışanlarda tedirgin.
Az sayıda çalışanın da yüzleri asık gözleri içine çökmüş
evde kalıp kavga edeceğimize bedava gidip geliyoruz” diye isyan ediyorlar.

Suriyeli, Kürt, Türk, Kadın, Çocuk binlerce işçi evlerine (gerçek anlamda) ekmek götüremiyorlar. Büyük bir sıkışmışlık içinde yakın geleceği hayal etmekte zorlanıyorlar.
Virüs çoktan bütün Işıkkentteki ayakkabı işçilerini hasta etmiş durumda.
Binlerce aile zor günler geçiriyor, çaresizlik içinde kıvranıyor.

Onlara umut olacak bir seslenişse şimdilik duyulmuyor.

11 Nisan 2020