
Korona
faturası, zincirleme biçimde nasıl da işçilerin üzerine yıkılıyor. “Yeni
normale dönüş” dedikleri tam da bu işte. İşsizlik tehdidi, esnek çalışma
metotları, telafi çalıştırma, ikramiye ve maaşların budanması, sosyal haklarda
kesintiler şimdi bir silsile halinde gelecek. Bangladeş’te olduğu gibi
“kesintiler” süreci başladı bile.
Peki,
işçilerin, emekçilerin, sendikaların “Yeni normale dönüş” stratejisi ne olacak?
Açık ki, bu,
sınıfa karşı sınıf mücadelesi olmak
zorunda.
Dirhem
dirhem ekmeği koparma ve kazanma mücadelesi. Her günü 1 Mayıs’ın coşkusu ve
direnci ile karşılamadıkça bunu başarmak zor elbette.
1 Mayıs’ı
yasaklayanlar, korona gölgesinde sessiz sedasız gelip geçsin diye el
ovuşturanlar hiç sevinmesinler; 1 Mayıs bitmedi, yeni başlıyor.
GÖÇMEN
İŞÇİLERİN 1 MAYIS’I
Göçmen
işçiler uluslararası işçi sınıfının bir parçası. Aynı zamanda burjuvazi için
yedek işçi ordusu. Kriz zamanlarında en önce ve kolay vazgeçtikleri işçiler
onlar. Patronların en ucuza ve güvencesiz yer doldurdukları işçiler yine onlar.
Körfez Arap
ülkelerinde 3 milyon göçmen işçi çalışıyor. Kriz zamanlarında bu sayı 1 milyona
indirilebiliyor. Salgın döneminde de aynısını yaptılar. Kontratları yok sayıp
işçileri ortada bıraktılar. Korona günlerinde Arabistan’dan Kuveyt’e,
Cezayir’den Libya’ya birçok ülkede göçmen işçiler eylemler yaptı. 1 Mayıs’a
gelindiğinde, bu eylemler 1 Mayıs kutlamalarıyla birleşti. Hakları çalınan,
sponsor şirketlere transfer edilerek savunmasız bırakılan gurbetçi işçilerimiz
de bu eylemlerde vardı.
Peki, ya
sendikalar, sendikal konfederasyonlar? Sendika çatı örgütleri Körfez için
korona döneminde “ücretli izin” talep edemedi! İşleri güçleri hükümetlere
“Küresel kalkınma için göçmen işçilere iyi davranın” mektupları yazmaktan
ibaret. Bizdeki konfederasyonlar da dışarıdaki bu isyanlara sessiz kaldı. Oysa
1 Mayıs’ın özü “İşçilerin uluslararası birlik, mücadele ve dayanışması” değil
mi?

İnsanlar, kalbinden vurulur bu ülkede,

Tekstil işçisi Ali El
Hemdan, vurulduğu yerde öldü. Sosyal medyada yayımlanan görüntülerde de sağlık
görevlilerinin ambulansa bindirilmeden önce Ali’ye kalp masajı yaptıkları
görülüyor. Kalbinden vurulan Ali, ambulans geldiğinde çoktan ölmüştü. 28 Nisan 2020 Günü bir can daha eklendi sonu gelmeyen ölümler listesine....
NE YAPILSA
ALİ EL HEMDAN ÖLMEZDİ?
1 Mayıs’a
sayılı günler kala, Suriyeli bir genç Adana’da polis kurşunuyla can verdi. Yaşı
18’di, adı Ali el Hemdan. Hemdan'ın ölümü kamuoyunu derinden sarstı. “Ali’yi
öldürenler nerede” diye sordu milyonlar. Ateş eden polis tutuklandı. Peki,
mevzu bitti mi? Ali’yi unutmamak için yeni sorular sormalı: Acaba ne yapılsa
Ali ölmezdi? Bundan sonra ne yapılmalı ki başka Aliler ölmesin?
Ali 6 yıllık
bir tekstil işçisiydi, çocukluktan beri işçi yani. Korona onun gibi yüz
binlerce mülteci genci işsiz bıraktı. Koronadan ölmekle açlıktan ölmek arasında
mülteciler. 20 yaş altındaki gençlerin sokakta yakalanması demek evdekilerin aç
kalması demek.
Polis
görünce canını dişine takarak kaçmaları bu yüzden. Cezayı ödeyecek güçleri de
yok zaten.
Sahi biz bu
olaydan bir ders çıkardık mı? 20 yaş ve altındaki mülteci işçilerin, sokakta
polis görünce kaçmayacağının, yeni ölümler olmamasının garantisi ne? Kimi
vatandaşlar bu soruyu sorunca şu tepkiyi veriyor: “İzin kağıdı gösterirlerse
polis bir şey demez”. İyi de kayıt dışı çalıştırılan 1.4 milyon mülteci/göçmen
işçiye bu izin
belgesini hangi patron verecek?
Çok açık,
Ali korona ile açlık arasında sıkışıp kalmasa bugün yaşıyor olacaktı.
Başka
Alilerin yaşaması bu durumun ortadan kalkmasına bağlı.
Bu yüzden
mülteci işçilere sigortalı/güvenceli iş imkânı sağlanmalı. Salgın döneminde
işsizlik ödeneği ve yaşamsal destek verilmeli. Polisin silah kullanma yetkisi
de bu kadar ‘ucuz’ olmamalı. Elbette mülteci işçilerin bu talebi, 1 Mayıs’ın
sahibi bütün işçiler tarafından savunulmalı.
1 Mayıs
bitti mi? YAZISINDAN ALINTILANMIŞTIR.
EVRENSEL GAZETESİNDEN
Ercüment
AKDENİZ'İN
04.05.2020 GÜNKÜ