Devrimci Kamu Çalışanları, 1 Mayıs öncesi tartışmalarda 1 Mayıs’ın tarihsel anlamının yaşatılması gerektiğini savunmuş, KESK’in kuruluşundan bugüne dek taşıdığı fiili, meşru, militan mücadele çizgisine uygun biçimde 1 Mayıs’ın gününde kutlanması gerektiği yönünde kendi içinde ve bulundukları yerlerde tartışarak bir tutum belirlemiştir. Bu tutumunu da KESK MYK’de yazılı muhalefet şerhi ile kayıt altına alarak tarihe not düşmüştür. Devrimci Kamu Çalışanları eleştirisini ortaya koyduğu gibi sorumluluğunu da kabul edecek, KESK’i sınıf hareketinin önemli bir dinamiği olarak sahiplenip birleşik bir sınıf hareketinin kurulması için mücadele edecektir
Bu 1 Mayıs’ı pandeminin gölgesinde bir yandan işçilerin, emekçilerin, yoksulların aç kalmamak, yaşamını sürdürmek için hastalığa yakalanmayı hatta ölüm riskini göze alarak çalışmaya devam ettiği, öte taraftan sermaye kesiminin salgını fırsata çevirerek işçilerin çalışma ve yaşam hakkına doğrultulmuş bir silah olarak kullandığı, sınıfsal çelişkilerin tüm çıplaklığıyla öne çıktığı bir ortamda karşıladık.
Tarihsel olarak işçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günü olarak bilinen 1 Mayıs, aynı zamanda sınıf mücadelesinin seyrinin, örgütlülük düzeyinin, sosyalistlerin emekçi sınıflarla kurduğu bağın meydanlardan okunabileceği bir gün olma özelliğini de taşır.
Yerküremizin her kıtasında halk isyanları yaşanırken kapitalizmin yarattığı felaketlerden biri olan COVID-19 salgını ile birlikte işçi sınıfı açlık ve hastalık arasında tercih yapmaya zorlanırken, bir bütün olarak toplumsal muhalefet de pandeminin kitlelerde tetiklediği özgürlüklerden gönüllü feragat eğilimiyle hak ve özgürlüklerin gaspına karşı mücadele gerekliliği arasına sıkışarak sermayenin yeni saldırı biçimleriyle karşı karşıya kaldı. Faşizmin salgın yönetimi kılığına girmesi geri çekilmeyi daha da kolaylaştırdı. Virüslere yaşam alanı yaratırcasına kalabalık geçen AKP kongreleri ile tarikat şeyhlerinin cenaze törenlerine, kontrolsüz açılıp-kapanma salınımına, aşı temininin önemsenmemesine bakıldığında ülkemizde bir salgın yönetiminden bahsetmenin mümkün olmadığı zaten görülmekteydi. İktidar için salgın yönetiminin anlamı hak arama mücadelesinin bastırılmasıydı. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilerek, Boğaziçi Üniversitesi’ne kayyum atayarak, HDP’ye kapatma davası açarak, Gezi Parkı’nı olmayan bir vakfa devrederek, İkizdere’de yeni bir doğa katliamına girişerek saldırılarını yoğunlaştıran iktidar, Kod-29 bahanesiyle işten atılanların, intihar edenlerin, çöplükten ekmek arayanların feryadının duyulmasından çekiniyordu.
Salgın yönetimi maskesinin ardına gizlenen faşizmin görülememesi muhalefet içerisinde de evde kalanlar/kalmayanlar ayrışmasına yol açtı. Kendi binasına “128 milyar dolar nerede” pankartı asmasına bile izin verilmeyen ana muhalefet partisi seçim gününü beklerken, sosyalist solun bir kesiminin otokontrol mekanizmalarını oluşturarak salgın döneminin geçmesini beklemeyi tercih ettiği görüldü.
Toplumsal muhalefetin öncülüğünü yapan emek ve meslek örgütleri de bu otokontrol mekanizmasının dışında kalamamıştır. Bunun başta gelen nedeni sosyalist parti ve örgütlerin güçsüzlüğü nedeniyle toplumsal muhalefet adına inisiyatif kullanma ve politik müdahalede bulunma görevinin bütün yapısal kısıt ve sorunlarının öne çıktığı bir dönemde emek ve meslek örgütlerine havale edilmesidir. Bu bağlamda 1 Mayıs’ta ortaya çıkan tablodan devrimciler de sorumludur.
Fiili, meşru, militan mücadele çizgisine uygun hareket edilmeliydi
2021 1 Mayıs’ına giderken iktidarın kendi eseri olan salgının üçüncü dalgasına karşı Mart ayının son haftasında uygulamaya koyduğu göstermelik tedbirler arasında (sendika kongreleri de dâhil) her türlü toplu eylem ve etkinlik yasağı ile birlikte hafta sonu yasakları da yer alıyordu. DİSK, KESK, TMMOB ve TTB, Nisan ayının başından itibaren gerçekleştirdiği toplantılar dizisi sonucunda oluşturduğu ve kamuoyuna duyurduğu program ile emek hareketi ve muhalefete bir yol haritası çizmeye çalıştı.
1 Mayıs’a henüz bir ay gibi bir süre olmasına rağmen emek örgütlerinin 1 Mayıs’ı gününde değil sokağa çıkma yasağına takılmama, kitlesel kutlamalar yapma adına 30 Nisan’a almasının yanı sıra Taksim Anıtı’na çelenk bırakma etkinliğine katılım biçimi sosyalist hareketin tepkisi ve eleştirisi ile karşılaştı. 1 Mayıs anma ve kutlamalarının sokağa çıkma yasağına rast gelmesi nedeniyle 30 Nisan tarihine alan otokontrolcü yaklaşım, iktidarın tam kapanmaya geçişi 30 Nisan’da başlatacağını ilan etmesiyle bir kez daha geri adım atarak kitlesel eylem yapma gerekçesiyle programı 29 Nisan’a çekti. Özgüven yoksunluğuna dayalı bu yaklaşım, bırakın 1 Mayıs gününde gayet haklı ve meşru olan sokağa çıkmayı, 1 Mayıs’a bir ay gibi bir süre varken iktidarın yasakçı mantığını deşifre etmeyi de içeren hukuksal girişimlerde bulunmayı dahi aklına getiremedi.
DİSK, TTB ve TMMOB ile gerçekleştirdiği 1 Mayıs gündemli toplantının hemen ardından KESK MYK’nin, bir karşı oya rağmen oy çokluğu ile kararlaştırdığı, hafta sonu yasağına rast gelmesi nedeniyle 1 Mayıs anma ve kutlama programının 30 Nisan’a alındığına ilişkin kararını içeren program yazısı konfederasyona bağlı sendika genel merkezleri aracılığı ile şubelere iletildiğinde ciddi tartışmalara yol açtı. Devrimci Kamu Çalışanları (DKÇ) bu tartışmalarda 1 Mayıs’ın tarihsel anlamının yaşatılması gerektiğini savunmuş, KESK’in kuruluşundan bugüne dek taşıdığı fiili, meşru, militan mücadele çizgisine uygun biçimde 1 Mayıs’ın gününde kutlanması gerektiği yönünde kendi içinde ve bulundukları yerlerde tartışarak bir tutum belirlemiştir. DKÇ bu tutumunu KESK MYK’de bulunan temsiliyeti üzerinden yazılı muhalefet şerhi ile kayıt altına alarak tarihe not düşmüştür. İktidarın yasakçı zihniyetine uyumlu otokontrolcü eğilim ise tam kapanma tarihinin 29 Nisan akşamı başlaması ilanıyla 30 Nisan’da yapılması kararlaştırılan eylemi bir kez daha erkene almak zorunda hissetmiş, toplumsal muhalefetin ne kadar geri adım atabileceği iktidar tarafından test edilmiştir.
Neden ortak hareket edilemedi?
2021 1 Mayıs programının oluşturulmasında DİSK, KESK, TMMOB ve TTB, muhalefeti birleştiren çağrı merkezi olma misyonunu bir kenara bırakarak, uzunca bir süredir kendisine başrol oyunculuğu, muhalefetin diğer bileşenlerine figüranlık rolü veren yaklaşımını sürdürdü ve tüm süreci kendi kontrolü altında ilerletti. Muhalefet bileşenleriyle bir araya gelme çabasını gösteren KESK’in bu konuda yalnız kaldığı dörtlü yapı içerisinde, özellikle DİSK’in otokontrolcü yaklaşımı sosyalist yapılara bariyer oluşturmaya kadar varan güven bunalımına yol açtı. Burada yazının ana konusu olmamakla birlikte DİSK’in kendi beyanlarıyla da kamuoyuna yansıyan, ciddi sonuçlara yol açan ikircikli tutumunu da not etmek gerekir. 1 Mayıs programının ilan edilmesinin ardından çalışmalara dahil olmak isteyen sosyalist örgütlerin bu girişimi 11 Nisan’da muhalefetin ortak toplantısının DİSK tarafından ertelenmesiyle havada kalmış, ortak toplantının sürüncemede bırakılması ertelemenin bir oyalama olduğunu ortaya çıkarmış, tüm bileşenlerle sürecin ortaklaşa yürütülmesi beklentisinin son haftaya kadar sürmesi sosyalist solun kendi özgün 1 Mayıs programını oluşturmasında önemli handikap ve açmaz oluşturmuştur. Dörtlü yapı ile ortak toplantı gerçekleşmeyince bazı sosyalist grupların 1 Mayıs’a günler kala yeterli çalışma yapma fırsatı bulamamalarına rağmen kendi programlarını oluşturmaları (bazı yerlerde ortaklık yakalanmaya çalışılsa da) bir başka çizgiye işaret etmesi açısından anlamlı olmakla birlikte taşıdığı iddia ile vardığı sonuç arasında açı oluşmasına engel olamadı.
TMMOB ve TTB meslek birlikleri olmaları gerekçesiyle DİSK ve KESK’e inisiyatifi bırakma eğiliminde oldular. TTB salgın dönemi boyunca hekimlerin haklarına daralmış, diğer sağlık çalışanlarını yedek unsur olarak gören bir anlayışla hareket ederken, iktidarın barolardan sonra meslek odalarının yapısını değiştireceği beklentisi de TMMOB’nin fazla sivrilmemeyi tercih etmesine yol açtı. Bu nedenle gerek TMMOB gerekse TTB 1 Mayıs sürecinde vaziyeti idare etme yolunu seçtiler.
Taksim’in anlamı
Bu dönemde bir diğer tartışma konusu İstanbul’daki 1 Mayıs anma ve Taksim Anıtı’na çelenk bırakma töreni ile törene katılım biçimi üzerine oldu. Önceki yıllarda sarı sendikalar anıta sadece çelenk bırakmayla yetinirken, DİSK sabah saatlerinde çelenk bırakıp sonra emekçilerle birlikte 1 Mayıs’ı kutlayacağı alana geçerek diğer emek ve demokrasi güçleriyle programı yürütürdü. Salgının başlarına denk gelen 2020 1 Mayıs’ının kapanma ve sokağa çıkma yasağına rastlaması ile önceleri sadece usulen işletilen Taksim Cumhuriyet Anıtı’na çelenk bırakma işi birden esas haline gelmeye başladı.
Taksim Meydanı’nı 1 Mayıs alanı olarak görme ısrarı, yerini Taksim Anıtı’na çelenk koymaya evrildi. Çelenk koyma etkinliği “kitlesel-temsili”, “makul sayı” gibi tartışmaları öne çıkarmaya başladı. Oysa esas olan Taksim’in 1 Mayıs’ın tarihsel anlamına uygun olarak 1 Mayıs Alanı olarak ele alınmasıdır. Çünkü Taksim tarihsel anlamıyla işçi sınıfının yüreğinde özel bir yere sahiptir. Ayrıca tüm dünyada olduğu gibi 1 Mayıs mitinglerinin hayatı yaratan işçi sınıfının kendini olanca görkemiyle sergileyebileceği kent merkezlerinde kutlanması mitingin etkisini katlayacağı gibi, psikolojik ve moral üstünlüğün işçi sınıfa geçmesine de yol açar. İşçi sınıfının çıplak gücünü, kitleselliğini ve kararlılığını, en çok görünür olabileceği ve toplumu etkileyebileceği mekânlarda açığa çıkartması her zaman sınıfın hanesine yazılır. Ve kapitalist barbarlık sisteminde emekçilerin en küçük kazanımlarını dahi ancak örgütlü mücadeleleriyle elde edip koruyabileceklerini tarih pek çok kez göstermiştir. Taksim ısrarı basit bir alan tartışması olmaktan çoktan çıkmıştır; bu ısrar, sınıf mücadelesinin tarihsel bir sembolüne, mücadele geleneğine sahip çıkmaktır.
1 Mayıs günü dörtlü yapının öncülüğünde konfederasyon, sendika, meslek odaları, sosyalist solun bazı gruplarının temsilcileri Taksim Meydanı’na çıkıp çelenk bırakma ritüelini gerçekleştirirken aynı saatlerde diğer sosyalist yapılar ve az sayıda sendika Taksim’e çıkma çabasında, polisin vahşice saldırısıyla engellenmeye çalışılıyordu. Taksim Meydanı ve çevresinde bu tezat yaşanıyordu. Ancak asıl tezat, her iki kümenin dışında Taksim etrafındaki inşaatlarda, fabrikalarda, atölyelerde kölelik koşullarında pandemiye rağmen milyonlarca işçinin, 1 Mayıs gününde alanda değil ama yığınlar halinde işyerlerine hapsolarak çalışıyor olmasıydı.
Sonuç yerine
Özcesi 2021 1 Mayıs’ından çıkarılması gereken ders; işçi sınıfının sesi olma misyonunu üstlenen sosyalistlerin sadece sınıf adına değil ama aynı zamanda sınıfı seferber ederek onunla birlikte hareket edebilen öncü olmayı önüne koyması gerektiğidir. Bunu yaparken kendiliğindencilik ya da kendinden menkul bir öncülük gibi uçlara savrulmadan sınıf mücadelesinin içinde kurulacak bir ilişkiye dayanması zorunludur. Yürünecek yol, somut ve güncel talepler etrafında bir araya gelen emekçilerin başka bir dünya kurmak üzere harekete geçtiği, bu yolculuk esnasında hareketin kadro ve öncüsünün çıkacağı devrimci bir yoldur.
Devrimci Kamu Çalışanları, bu 1 Mayıs’ta yaşanan olumsuzluklardaki sorumluluk payını kabul etmekle birlikte, KESK’in kuruluşundan bu yana taşıdığı yapısal sorunlara çözüm olabilecek örnek pratikleri yaratmayı önüne koyar. 1 Mayıs sürecinde KESK’te ortaya çıkan hatalı yaklaşımların emek hareketinin tamamını etkilediğini görülmektedir. Bu durum KESK’in emek hareketinin hala önemli bir bileşeni olmasındandır. DKÇ, kamu emekçileri başta olmak üzere tüm emekçilerin hakkını aldığı, barışın egemen olduğu, toplumsal eşitliğin sağlandığı, laik, özgür bir ülkeyi kurmak için mücadele edecektir. Bunun için hiç zaman kaybetmeden sınıf hareketinin önemli bir bileşeni olan KESK’in, emek hareketinin diğer bileşenleri ile birlikte harekete geçmesini sağlama görevi ile karşı karşıyadır.
DKÇ, bu görevin yerine getirilmesinin; TÖS, TÖB DER, TÜM DER ve TÜS DER’den bugüne mücadele birikimi ve değerlerine de sahip çıkarak, önümüzdeki süreçte kamu çalışanları hareketinin yeniden inşa edilmesinden geçtiğinin bilinciyle hareket ederek, KESK’i sınıf hareketinin önemli bir dinamiği olarak sahiplenip, birleşik bir sınıf hareketinin kurulması için mücadele edecektir. DKÇ geçmişten bugüne getirdiği mücadele deneyimi ve bilgi birikimi ile bu güce sahiptir.