KUNDURA İŞÇİLERİNİN SESİ. . . Anlatılan Senin Hikayendir! / Haber-Yorum-Belge
29 Temmuz 2019 Pazartesi
26 Temmuz 2019 Cuma
DERİ FABRİKALARINDA İNSANLIK DIŞI KOŞULLAR
Hayvan postundan deri yapımı ve derilerin üretimde
kullanılabilecek duruma getirilmesi pek çok kimyasal işlemi gerektiriyor. Ağır
deriler, pis koku, deriyi korumada ve boyamada kullanılan çok çeşitli kimyasallar,
makineler, patlayıcı maddeler, asitler… Deri fabrikalarında bu kadar tehlikeli
bir ortamda üretim yapan işçiler, bir de her türlü baskıya maruz kalıyor!
Emine Uyar /
Evrensel
İzmir Menemen’de Kurulu Savranoğlu Deri Fabrikası’nda başlayan sendikalaşma
çalışması, işte bu koşulları görünür hale getirdi.
Savranoğlu’nun kadın işçileri daha 20’li yaşlarda. Hemen hepsi
astım hastası, apandisit ameliyatı geçirmiş, bel fıtığı olmuş, birkaç kez iş
kazası atlatmış. Akciğer kanseri olanlar bile var. Hemen hiç birisi normal
yollarla çocuk sahibi olamamış, tedavi görmek zorunda kalmışlar…
Fabrikada büyüdü
Fabrikanın en eski işçilerinden biri olan Songül Arslan da bu
ağır ve tehlikeli koşulların neredeyse bütün sonuçlarını yaşamış. Henüz 14’ünde
iken girmiş fabrikaya, şu an 23 yaşında. Mardinli, 8 çocuklu bir ailenin 4
kızından biri. Baba erken yaşta vefat edince ablası ile birlikte Savranoğlu’nda
çalışmaya başlamış. Şu an üç kız kardeş aynı fabrikada çalışıyor.
Derilerin ve kullanılan malzemelerin atıklarının yani bütün
pisliğin toplandığı “baca” denilen daracık yerleri temizlemeye başladığında 16
yaşındaymış. Hastalanmış. Doktor, kimyasal maddelerden uzak durması gerektiğini
söylemiş. Bunu patrona söylediklerinde aldıkları yanıt, “çıkın o zaman” olmuş.
“Kimyasalların tam içinde çalışıyorum. Butil, etil… Bunlar gözüme bile kaçtı.
100 kiloluk bidonları indiriyordum. Apandisit ameliyatı oldum. İki üç kez
ayağıma bidon düştü. Boya yapıyoruz. Maske, koruyucu kıyafet hiçbir şey yok”
diye anlatıyor.
Fabrikada iki defa yangın çıkmış. Şans eseri ikisi de ucuz
atlatılmış. Bir kez de asit bidonu patlamış bütün işçiler zehirlenme tehlikesi
yaşamış.
“Fabrikada büyüdüm” diyor Songül. Sabah 8’de işe gelip gece 1’de
eve döndükleri, hatta eve gönderilmeyip ertesi gün 17.00’ye kadar kaldıkları ve
işler yoğun olduğunda pazar günleri de çalıştırıldıkları için “bütün
yaşamlarının fabrika olduğunu” söylüyor.
Şimdi ise sendika ile hayata gözlerini yeniden açmış adeta.
“Benden sonra gelen arkadaşların böyle olmasını istemiyorum. Onlar bizim gibi
hiçbir şeyi görmemiş olmasınlar. Sosyal hayatları olsun” diyor.
Sağlık her şeyden önemli
Fabrikada çalışan kadınlarda kist, mantar gibi pek çok
rahatsızlık görüldüğünü anlatıyor: “Savranoğlu’nda çalışan işçilerin tek
istediği iyi bir havalandırma, gerektiğinde hastaneye kontrollere gidebilmek,
çoluğunu çocuğunu görebilmek, fiziksel olarak kendini iyi hissedebilmek…
Sendika olayını sadece paraya bağlıyorlar. Biz bu parayı sabahlara kadar
yaptığımız mesailerle alabiliyoruz ancak. Hâlbuki bilmiyorlar anayasal hakkımız
olan sendikayı kullandığımızda biz o parayı işten 5’te dahi çıksak alacağız.
Ama havalandırma olacak. İnsanlar hasta olmayacak.
Sağlıklı nefes almak her şeye bedel.”
Sendika girecek başka yolu yok
Savranoğlu’nda işçiler bir süre sonra yakalandıkları hastalıklar
yüzünden başka yerde çalışamaz hale geliyorlar. Bu fabrikaya mahkûm oluyorlar
adeta. Ancak bunun böyle sürüp gitmesini istemiyorlar artık. Fabrikaya
sendikayı getirmekte kararlılar. Dört yıl önce fabrikadaki işyeri hekiminin
“Hepiniz kanser olacaksınız” dediğini aktaran Sevim Özcan, “İşten ayrılan bir
arkadaşım şu an akciğer kanseri. Buradaki kızların sonu o. Hiçbiri normal
yollarla çocuk sahibi olamayacak” diyor. Kendisi de sürekli düşük yaptıktan
sonra, ancak işten ayrılıp iki yıl boyunca tedavi gördükten sonra çocuk sahibi olabilmiş.
“Sanki çölde yaşıyoruz. Kimse sesimizi duymuyor” diye yakınıyor.
“Biz ölüyoruz orada kimse bizi kaile almıyor. Hepimiz yarım insanız. Biz şimdi
hastalandık gidip başka yerde çalışamayacağımızı düşünüyoruz. Patron da bunu
kullanıyor. Fabrikanın kapatılmasından yana değiliz ama sendika girmeyecekse
kapatılsın. Sendika girecek başka yolu yok!”
FABRİKADAKİ DÜZENİN DEĞİŞMESİNİ İSTİYORUZ
Esra Baysal (22): Babam oraya yıllarını verdi. İki yıl önce
emekli oldu. 21 saat mesai yapıyor, 8 saatini gösteriyorlar. Şimdi 700 lira
emekli maaşı alıyor. Ben orada çalışmasam babamın maaşı yetmiyor. Babama
olanlar bana da olacak. Bu yüzden sendikayı kabul ettim.
Şehriban: Çocuğum hasta oluyor izin alamıyorum. “Blok kalınacak”
diyorlar; sabah sekizde giriyorsun ertesi gün beşe kadar… Eşimle bir hafta on
gün birbirimizin yüzünü görmediğimiz oluyordu. Oradaki düzenin değişmesini
haklarımıza, bize saygı göstermelerini istiyoruz. İş bizden daha önemli değil.
Hayatımız herkesten daha önemli. Biz olmazsak usta da patron da olmaz.
Makineler kendi kendine çalışmayacak sonuçta.
Şerife Danacı: Patronlar bizi köle olarak kullanmak istiyor.
Beyaz mal işlendiğinde toz olmasın diye kesinlikle camları açtırmıyorlar.
Kolumdaki boyalar çıkmıyor. Şu an kolumda bir yara açılsa direk cilt kanserine
yol açar. 30-35 kilo ağırlığında kemerlik denilen bir malzeme var onları
taşıyorum. Belim, boynum, kollarım ağrıyor. Tuvaletleri de kendimiz
temizliyoruz. Arıtma suyunu veriyorlar, kullanamıyoruz. Mantar oluşuyor. Bu
nedenle işyerinde banyo yapmıyoruz. Kokudan yanımızda kimse duramaz. Kızım,
“Anne çok pis kokuyorsun git yanımdan” diyor.
Bahar Arslan (19): Burada 1 yıldır çalışıyorum. Sürekli iş…
Bunaldım. Sendika sadece para demek değil. Oradaki insanlar insan gibi
yaşayamıyor. Kadınları savunmasız olarak gördükleri için daha çok baskı
kuruyorlar. İş konusunda olsun başka yönlerden olsun. Havalandırma yok.
Bayılmazsak hastaneye bile götürmüyorlar. Bizi insan yerine koymuyorlar.
PATRONLARIN ZENGİNLİĞİNİN KAYNAĞI
SÖMÜRDÜĞÜ İŞÇİLERİN SEFALETİDİR!
SAVRANOĞLU GROUP KİMDİR NE İŞ YAPAR?
Tarihçe
Üretim, ihracat, istihdam rakamlarının büyüklüğü ve dünya
pazarlarındaki rekabet gücüyle, Türkiye ekonomisinde çok önemli bir yere sahip
olan Savranoğlu Group'un başarı öyküsünün temelleri, 1900’lü yılların ilk
çeyreğinde, Sadık Savranoğlu tarafından atılmıştır.
Yıllar içerisinde Türkiye’nin en büyük kuruluşları arasına adını
yazdırmayı başaran Savranoğlu Group, faaliyetlerini birçok alanda sürdürmektedir.
1923 yılında Savranoğlu Deri,
1932 yılında Tabakhane,
1940 yılında Kösele Fabrikası,
1949 yılında Ham Deri,
1952 yılında Savrano Tarım,
1971 yılında Derma Deri,
1973 yılında Savranoğlu İnşaat ve Savranoğlu Turistik İşletmeler
A.Ş.
( Savranoğlu Turistik İşletmeler A.Ş. 1989 yılında Pulman Etap
Konak Otel'i olarak açıldı. 1996'da Mercure Konak Oteli ve son olarak 2001'de
Best Western Konak İzmir olarak hizmet
etmeye devam etti. )
1989 yılında Se Sa Deri,
2011 yılında Se Sa Turizm ve Frija Deri kurulmuştur.
2014 yılında İzmir Park açıldı.
İŞÇİLERİNİ İNSANLIK DIŞI KOŞULLARDA ÇALIŞTIRAN SAVRANOĞLU DERİ
PATRONLARI NELER DİYOR
Değerlerimiz
·
Güveniliriz…
·
Tüketicilerimize kolayca ulaşabilecekleri yüksek kalitede
ürünleri ve güçlü markaları, sınıfının en iyisi hizmet ile sunarız.
·
Faaliyet gösterdiğimiz sektörlerde en iyi uygulamaları takip
eder, daha iyisini yapmayı hedefleriz.
·
Üretim ve hizmet
aşamalarındaki kalite çıtasını sürekli yükseltiriz.
GÜLÜMSETEN YALANLAR ve ÇELİŞEN MADDELER
İş gören dediğiniz kimdir insan yerine koymadığınız işçiler mi?
Hak ve özgürlüklerine saygı gösteriyormuşsunuz öylemi?
Ortakların haklarını ve karlarını korurken işçiler hasta oluyor ve sakat kalıyor.
Sosyal sorumluluk
ilkelerimiz:
- Doğal çevreyi korumak,
- Müşterilerin tercihlerini dikkate alarak kaliteli ve güvenli ürünler sunmak,
- İş görenlerin temel hak ve özgürlüklerine saygı göstermek,
- İşletmeyi ortakların haklarını koruyacak ve yatırımları kârlı kılacak bir şekilde yönetmek,
- Faaliyetlere ilişkin doğru bilgi sunmak,
- Toplumun refah seviyesine katkıda bulunacak eğitim, sağlık ve sanat etkinliklerini desteklemek şeklinde özetlenebilecek sosyal sorumluluklar, marka değerini artıran bir pazarlama faaliyeti ya da sosyal eğilimlere hizmet eden bir proje değil, sürekliliği olan ve Savranoğlu Group'a ait tüm şirketlerinin kurumsal kararlarına yansıyan temel ilkeler olarak ele alınır.
Daha geniş bilgi için
10 Temmuz 2019 Çarşamba
KONYA TOPLANTISI ÜZERİNE NOTLAR
KONYA TOPLANTISI ÜZERİNE NOTLAR
30 Haziran 2019 tarihinde Konya
Sayacılar Derneğinin çağrısıyla yapılan toplantıya çeşitli illerden gelen
Sayacı Derneklerinin yöneticileri katıldı.
İstanbul Sayacılar Odası, Gaziantep
Sayacılar Odası, işveren konumunda bulunan Oda statüsünde iki kurum olarak
katılırken, Konya, Adana, Hatay, İzmir, Kayseri ise Saya ve Ayakkabı işçilerini
temsilen toplantıya katıldı.
Toplantı daha çok birbirimizi tanıma
ve düşünce alışverişi düzeyinde gerçekleşirken Sayacıların statüsüne ilişkin
kavram kargaşası ve tanımlama zorluğu bundan sonra yapılacak işlerin belirlenmesi konusunda sıkıntıya yol açtı.
Konya Dernek Başkanı Yavuz arkadaşın
belirlediği gündem maddeleri üzerinden konuşulması planlanan toplantıda öncelikle
Suriyeli mültecilerin varlığının etkileri ilk gündem maddesi oldu. Tartışılması uzun zaman aldı ancak ne yapılacağına dair bir karar almak mümkün olmadı.
—Mültecilerin sektörde çalışanları
olumsuz etkilediği, ücretlerin düşmesine neden olduğu, ayakkabı çalışanları
açısından belli sıkıntılar yarattığı ve bu sorunun nasıl ele alınması gerektiği
ve neler yapılabileceği üzerinden bir tartışma yürüdü. Suriyeli mülteci
işçilere yönelik olumsuz yaklaşımın ne yapılabileceğine dair somut adım atmaya
gelince ayakkabı çalışanlarını aşan çok kolay çözülebilecek bir sorun olmadığı
ortaya çıktı. Somut çözüm üretilmesi bizi aşsa da sorunun varlığı bizleri
kaygılandırmaya daha çok düşünmeye ve tartıştırmaya devam edecek gibi
görünüyor.
—Oda temsilcisi arkadaşların Sayacıları
Esnaf olarak tanımlamaları toplam sayacı nüfusun çok az bir kesimini temsil
etmelerine rağmen, çoğu işçi statüsünde, güvencesiz, parçabaşı çalışan
arkadaşlarımızın maliyeye kayıt olmasını, vergi vermesini sonrada odaya
kaydolmasını zaten zor durumda olan Sayacılar için bir çözüm olarak sunarak gerçekçi olmayan bir öneri ortaya
attılar. Bu durumda olan Sayacıların varlığı bir gerçeklik olmakla beraber ayakkabı çalışanlarının ana gövdesini sigortasız güvencesiz çalışanlar oluşturuyor.
Bu öneri Patronlara Saya Taşeronluğu
yapmak isteyen az sayıda arkadaşı ilgilendiriyor olabilir.
Bu arkadaşlara sorulacak bir kaç soru
durumu açıklığa kavuşturmaya yetecektir.
- Maliyeye ve odaya kaydolan Sayacı esnafı arkadaşlar; yanlarında çalıştıracakları işçilerin sigortasını yapacaklar mıdır?
- Sekiz saatlik çalışma
düzenine uyacaklar mıdır?
- Bu işçilerin bütün sosyal
haklarını eksiksiz karşılayacaklar mıdır?
- Yarın bir işçi
arkadaşımız bu esnaf arkadaşı her hangi bir konuda şikâyet ettiğinde bunun
altından nasıl kalkacaklardır.
Ancak saya işçilerinin çok farklı bir
talep listesi var. Ve bu talepler bütünü kapsamayan iki ucu temsil etmektedir. Farklı çalışma koşullarına sahip arkadaşlarımız olmasına rağmen Ayakkabı üretiminde çalışan, el emeğiyle, parça başı, haftalık, aylık ücretle
çalışanların tümü Ayakkabı işçisidir. İktisat teorisi böyle diyor. Esnaf işçi
tartışması daha geniş ve uzun bir konu ancak zaman içinde mutlaka konuşmak ve ayakkabı sektöründe yaşanan değişimi anlama çabasını sürdürmek zorundayız.
Ayakkabı üreticilerinin esnaf diye adlandırıldıkları Ortaçağ'da egemen olan ve 18. yüzyılın sonlarında yerini Fabrika ve makinelerin egemen olduğu sanayi üretimine bırakmış Lonca dönemi çok gerilerde kalmıştır. Tarihsel olarak tükenmekte olan bir ilişki biçiminin nereye evrileceğini öngörmek ve mücadele perspektifimizi buna uydurmak zorundayız. Geçmiş dönemin algısı ve alışkanlıklarıyla geleceğe dönük bir bakış inşa edemeyiz. Bütün dünyada ve her sektörde işçileşme eğilimi hız kazanmıştır. İş in kendisi parçalansa da niteliği değişmemektedir. Yaşanan değişimin İşçiler açısından nasıl bir durumu ortaya çıkaracağı ve hangi yeni başlıklarda mücadele verileceğini zaman bize gösterecek.
Ayakkabı üreticilerinin esnaf diye adlandırıldıkları Ortaçağ'da egemen olan ve 18. yüzyılın sonlarında yerini Fabrika ve makinelerin egemen olduğu sanayi üretimine bırakmış Lonca dönemi çok gerilerde kalmıştır. Tarihsel olarak tükenmekte olan bir ilişki biçiminin nereye evrileceğini öngörmek ve mücadele perspektifimizi buna uydurmak zorundayız. Geçmiş dönemin algısı ve alışkanlıklarıyla geleceğe dönük bir bakış inşa edemeyiz. Bütün dünyada ve her sektörde işçileşme eğilimi hız kazanmıştır. İş in kendisi parçalansa da niteliği değişmemektedir. Yaşanan değişimin İşçiler açısından nasıl bir durumu ortaya çıkaracağı ve hangi yeni başlıklarda mücadele verileceğini zaman bize gösterecek.
Bu gün Ayakkabı İşçilerinin öncelikli
talepleri bize göre şunlardır.
HER ATÖLYEDE, HER FABRİKADA
- Sigortasız bir tek işçi kalmasın
- 8 saatlik iş günü, iki
gün hafta tatili, fazla çalışmaya mesai ücreti
- Sezonluk değil sürekli iş
- Parça başı değil, aylık
sabit ücret
- Isıtması, soğutması, havalandırması olan İnsanca çalışma ortamları
- Temiz, bakımlı, suyu akan
tuvaletler ve ücretsiz içme suyu
- Üretimin yapıldığı her
kentte Acil Müdahale Merkezi ve Meslek Hastalıkları Hastanesi kurulması
Ayakkabı işçilerinin (Kesici, Kalfa, Temizlemeci
ve diğer çalışanların) sadece bir bölümünü temsil eden, maliyetin düşürülmesi
için fabrika dışında dükkânlara atılmış, üretim maliyetleri üzerine yıkılmış, güvencesizliğe mahkum edilmiş Sayacıları sadece parça başı ücret
aldıkları için adeta işveren gibi gösterme çabaları temelsiz ve geçmiş bir
döneme ait yanılsamalı bir hayalin peşinden koşmaktan ibarettir. Maliyeye kaydolmak, vergi vermek Sayacılar için gerçeği yansıtmayan bir çözümsüzlük önerisidir
Saya ücretlerinin
artırılması bu gün için bir mücadele başlığı olarak görünse de Sayacıların kurtuluşu değil hayatlarını perişan eden bağımlılığın
artmasıdır.
Çözüm statüsü belirlenmiş fabrikaya bağlı güvenceli, saatli çalışma düzenidir. Bunun gerçekleşmesi birçok sayacı için zaman alacak olsa da daha iyi çalışma koşullarının çözümü aynı mekânlarda sigortalı, kurallı, güvenceli çalışmadır.
Parça başı üretim daha çok çalışma
daha çok tükenme demektir.
Sigortasız geleceksiz yaşamdır. İş dışında hiç bir sosyal yaşamı olmayan, çocuklarını bile olması gerekenden az gören canlılara dönüşmektir.
Sayacıların bugün alacakları zamla
insanca yaşam koşullarına sahip olmaları hayalden ibarettir. Sigortasız, uzun
saatler, düşük ücretle, kötü koşullarda, her gün sağlığından kaybederek
çalışmak bizleri tüketiyor.
Bu gün parça başı ücretlerimize zam
istemek geçici bir iyileşme sağlayabilir, ciddi bir zam oranı da talep
etmeliyiz ve örgütlü davranarak mutlaka almalıyız. Ancak sadece alınacak
sezonluk zam yaşamımızda geçici bir iyileşme sağlamanın ötesine geçmeyecektir.
Daha güçlü ve ülke çapında bir örgütlülüğü güçlendirmeliyiz. Eş güdümlü yani
aynı anda hep birlikte davranma kabiliyetimizi geliştirmeliyiz. Kalıcı, yaşam
standardımızı yükseltecek, insani ve çalışma koşullarını iyileştirecek talepler içinde iş bırakmalıyız.
Her şeyden önce Ayakkabı işçileri
örgütlü güçleriyle insan yerine konma mücadelesi vermelidir. Patronların
insafına terk edilmiş bir çalışma ve ücret düzeni bizi hiçe saymak değersiz
görmektir. Asıl itirazımız bunadır. Eşit koşullarda ve tüm arkadaşlarımızı
ayrımsız kapsayacak birlikte karar vereceğimiz bir zam oranında ısrarcı
olmalıyız.
Üretim yapılan bütün merkezlerde sesimizi birlikte
yükseltmeliyiz.
Sayacılar başta olmak üzere ayakkabı
işçileri geçen yıllarda yaptığı kitlesel ve eşzamanlı iş bırakma eylemlerinde
ülke gündemine oturmuş basında medyada mecliste seslerini duyurabilmişlerdir.
Hak almanın yolu dayanışma ve birlik içinde örgütlü mücadeledir. Ancak zammı
almak, çalışma şartlarımızı iyileştirmek kadar onu korumak içinde birliği güçlendirmek gerekir.
Ülkenin ekonomik durumu emekçiler
için her gün daha kötüye giderken aldığımız zamlar kısa sürede eriyor.
Tükettiğimiz ürünlere, gündelik harcamalarımıza gelen zamlar cebimize giren
zammı üç günde eritiyor.
İçimizde kendi durumunu
düzeltebilecek farklı yollar arayan ve bulanlar olabilir, çoğumuz için durum
değişmeyecektir. Bizim muhatabımız bu kötü koşullarda çalışan Sayacı, Kalfa
veya Kesici bütün ayakkabı işçisi arkadaşlarımızdır.
Toplantımızın bir anda sorunları
çözme gücü olmadığını birlikte saptadık.
Bu geleceğe dönük olumlu bir adımdır
ve toplantılar mutlaka sürdürülmelidir.
Sorunlarımızı konuşup ortak çözüm
yolları bulabiliriz. Bu toplantıdaki eksiklerimizi, toplantı deneyimi olmayan
bir topluluk olarak daha iyi görme şansımız oldu. Hepimizin konuşmaya ihtiyaç
duyduğu ancak sorunların çözümü noktasında düşünce üretmekte zorlandığı daha
çok kendi deneyimlerini anlattığı sohbet ortamı, kısa vurucu sonuç almayı
engelleyici bir faktör oluşturdu.
Daha hazırlıklı geleceğimiz, gündemi
önceden duyurulan, konular hakkında çözümlerimizi aktaracağımız notlarla
geldiğimiz toplantıların daha verimli geçmesi mümkündür. Yaparak öğreneceğiz.
Daha berrak bir bilince, net bir tutuma ulaşmamız zaman alacaktır.
Zamanı kısaltacak yol ve yöntemler bulabiliriz. Düşüncelerimizi kısa da olsa yazarak tartışmaya açabiliriz. Artık birbirimize bir şey anlatmak için ille de bir araya gelmemiz gerekmiyor.
Zamanı kısaltacak yol ve yöntemler bulabiliriz. Düşüncelerimizi kısa da olsa yazarak tartışmaya açabiliriz. Artık birbirimize bir şey anlatmak için ille de bir araya gelmemiz gerekmiyor.
Ayakkabı üretimi var olduğu sürece
sorunlarda, mücadelede sürecektir. Aramızdaki dostluk ve birbirimiz anlama
çabası hepimiz adına daha iyi bir geleceğin temellerini oluşturuyor.
Farklı düşünebiliriz ancak ortak
davranmak zorundayız.
Demokrasi farklı olanların
biraradalığıdır. Demokrasi bilincini kendi içimizde geliştirmeliyiz. Aynı
düşünenlerin konuşmaya pek ihtiyacı olmayacağı gibi kendisi gibi olanlarla
düşüncelerini de asla geliştiremezler.
Ayakkabı işçilerinin insan yerine
konması toplumsal bir kimlik kazanması ancak bizim uzun erimli, sabırlı,
birlikte mücadelemizle başarıya ulaşabilir.
Çıkarları ortak olanların
mücadeleleri de ortaktır.
Bizi bölen her türlü yaklaşımın
karşısında olmalıyız.
Ortaklıklarımızı
çoğaltmak, farklılıklarımızı kabullenmek ve anlamaya çalışmak bizi daha güçlü
kılacaktır.
GÜCÜMÜZ BİRLİĞİMİZDİR!
KÖLECE ÇALIŞMAYA, KÖLECE YAŞAMAYA
HAYIR!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)